15 Temmuz 2025 Salı

Varlık Tanındı mı? Devlet Aklı, Terörle Çizgiyi Nerede Çekiyor?

Bugün geldiğimiz noktada, terör örgütü PKK ile doğrudan ya da dolaylı temas kurmanın, millî egemenliğimiz açısından kabul edilemez olduğu açıktır. Zaten uzun süredir kamuoyuna da açıkça ifade ettiğimiz gibi, bir terör örgütünü muhatap almak, baştan kaybetmeyi kabul etmektir. Bu noktada özellikle iktidarın ve Sayın Bahçeli’nin geçmişte başlattığı bazı süreçlerin, bugün bizi hangi noktaya getirdiğini değerlendirmek zorundayız.

Öcalan’ın yakın zamanda kamuoyuna yansıyan açıklamalarında dikkat çeken bir ifade var:

“Varlık inkârına dayalı ve aynı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir.”

Bu ifade, açıkça şunu göstermektedir: devlet içinde bazı organlar ya da unsurlar tarafından Öcalan’ın ve örgütün pozisyonu meşrulaştırılmış ve bir tür “muhataplık” zeminine oturtulmuştur. Bu da zaten konuşma metninin bir istihbarat yapısı eliyle oluşturulduğu izlenimini güçlendiriyor. Nitekim bugün iktidarın ortağı konumundaki Bahçeli, Öcalan için “kurucu önder” ifadesini kullanmaktadır. Bu durum, “kimin muhatap alındığı” sorusunu hayati hâle getirmektedir.

Belki de Öcalan, yeni bir yapılanmada aktif bir rol üstlenmeye hazırlanıyor. Bu varsayım, son dönemdeki gelişmelerle birlikte değerlendirildiğinde, göz ardı edilemeyecek bir ihtimaldir. Çünkü biz doğrudan muhatap almasak bile, belli ki birileri onu bizler adına çoktan muhatap almış durumdadır.

KCK Açıklamaları ve Diyalog Gerçeği

Öte yandan kamuoyuna “devletin PKK/KCK ile herhangi bir teması yoktur” şeklinde yapılan açıklamalar, sahadaki gerçekliklerle örtüşmemektedir. KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar’ın 9 Ocak 2025’te yaptığı ve açık kaynaklara yansıyan beyanlarında,

Devletle 32 yıldır diyalog halindeyiz
ifadesi yer almaktadır. Bu açıklama, temasın sürekliliğini ve belli düzeyde kurumsallaştığını ortaya koymaktadır.

Elbette bu tür temaslar istihbarat birimleri aracılığıyla yürütülebilir; devletin güvenlik politikaları gereği örtülü kanallarla iletişim kurması mümkündür. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken husus, bu diyaloğun kapsamı ve niteliğidir.
Güvenlik eksenli sınırlı temaslar ile siyasi içerikli pazarlıklar birbirinden ayrılmalıdır.
Zira örtülü yürütülen, hesap verilebilirlikten uzak ve demokratik denetimden muaf her temas, devleti değil, örgütün meşruiyetini tahkim eder.

BBC Farsça Röportajı: Öcalan ve Mesajları

KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın BBC Farsça’ya verdiği röportaj, muhataplık tartışmasını tamamlayan niteliktedir. Bayık’ın,

“Önder Apo, 2025’e kadar Kürt sorununda siyasi çözüm için ortamı uygun görmedi. Bugün böyle bir çağrı yaptıysa mutlaka bir sebebi vardır.”
şeklindeki ifadesi, yeni bir sürecin başlatılması yönünde zımnî bir onay ya da yönlendirme olarak değerlendirilebilir.

Nitekim Bayık’ın aynı röportajda sarf ettiği,

“Kayıtsız şartsız silah bırakmak, Türk devletine gelip bizi yok etmesi için bir davet olur.”
şeklindeki sözler, örgütün barış ya da çözüm söylemini karşı tarafın tutumuna göre esnettiğini ve bu dili bir pazarlık aracı olarak kullandığını ortaya koymaktadır.

Bayık’ın bir diğer iddiası ise oldukça dikkat çekicidir:

“Devlet, Öcalan’ı etkili bir aktör olarak kabule mecbur kaldı.”
Bu ifade, örgütün meşruiyetini kendi diliyle tahkim etme çabasının açık bir yansımasıdır. Ancak bu tür söylemler, devletin rasyonel çıkarlar doğrultusunda değil, baskı ve zorunluluk altında hareket ettiği izlenimini yaratır ki, bu da algı yönetimine hizmet eden bir propagandadır.

Meşru bir devlet otoritesi, silahlı tehditle müzakereye mecbur bırakılamaz.
Aksi hâlde konuşulan, devletin stratejik kararlılığı değil; örgütün stratejik kazanımı olur. Ve bu da, devletin güvenlik mimarisi açısından tehlikeli bir kırılmaya işaret eder.

Mazlum Abdi’nin Açıklamaları: Temasın Suriye Cephesi

Mayıs 2025’te DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin yaptığı açıklamalar da bu bağlamda dikkat çekicidir.

Türkiye ile doğrudan ilişki halindeyiz. Erdoğan’la görüşmeye açığım
diyen Abdi, aynı zamanda
Türkiye’nin çözümünü istediği dosyalar üzerinde çalışıyoruz
ifadesini kullanmıştır. Bu açıklama, örtülü temasların ötesine geçilmiş bir müzakere zeminine işaret etmektedir. Ayrıca Abdi’nin, Türkiye ile ateşkesi, PKK’nin silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının bir sonucu olarak tanımlaması da manidardır.
Örgüt içi hiyerarşiye paralel biçimde kurulan bu temaslar, iktidarın söylemleri ile eylemleri arasındaki çelişkiyi gün yüzüne çıkarmaktadır.

Ahkâm-ı Hatime

Tüm bu veriler bir araya getirildiğinde şu soruların sorulması kaçınılmazdır:

  • Eğer süreç bir “diyalog” ya da “pazarlık” ise, PKK ne kazanacaktır?
  • “PKK, varlığımızı kabul ettiler” diyorsa, bu söylem bir meşruiyet ilanı değil midir?
  • PKK ile aynı masaya oturmak, onları ikna etmeye çalışmak, Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandıracaktır?
  • Kürt kökenli vatandaşlarımızı ne PKK ne de DEM temsil edemez. Bu gerçeği inkâr eden her yapı, toplumsal birliği değil ayrışmayı teşvik eder.

Bu nedenle, “muhataplık” söyleminin toplumda yaratacağı kırılmaları göz ardı etmek, yalnızca bir iletişim hatası değil, aynı zamanda millî güvenlik açısından ciddi bir zaafiyet olur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cumartesi sabahı yapacağı açıklamada, üniter devlet yapısının, “Türk” kimliğinin ve millî bütünlüğün tartışmaya açılmayacağı; terör örgütlerine karşı da en küçük bir tavize yer verilmeyeceği yönünde açık, kararlı ve güven verici bir duruş sergilemesi, milletimizin beklentisidir.

İnanıyoruz ki Sayın Erdoğan, bu konuda milletin hissiyatına tercüman olacak; kararlı ifadeleri ve alınacak somut kararlarla süreci istikamet üzere tutacaktır.

Yoksa…
Devletin pozisyonunu belirsizleştiren her açıklama, sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de kaderini tayin edecek yeni krizlerin kapısını aralayabilir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi