19 Ağustos 2025 Salı

Komisyon Değil, Akil Adamlar 2.0: Terörsüz Türkiye Süreci Gerçekten Ne?

Adı “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” olarak konuldu ama içerik hâlâ flu. Kimileri “Terörsüz Türkiye” diyor, kimileri “ikinci açılım.” Ancak süreç, 2013’teki “akil adamlar heyeti”ni hatırlatıyor.

O dönem “akil adamlar” sahaya çıktığında bir beklenti oluşmuştu: “Demek ki bu heyet bir denge unsuru olacak, PKK ile halk arasında diyalog kurulacak.” Bugün de benzer bir söylem dolaşımda. Komisyon üyelerinin süreci sahada halka anlatacağı, bir tür “akil adam” rolü üstleneceği ifade ediliyor.

Oysa Prof. Dr. Haydar Baş, 2013’te çok net bir uyarıda bulunmuştu:

“Akil adamların derdi buysa, Güneydoğu’yu değil Kandil’i dolaşsınlar. Halkı ikna etmekle değil, terörü ikna etmekle uğraşsınlar.”

Ama kimse Kandil’e gitmedi. Bugün de gitmiyor. Amaç halkı ikna etmek. Tıpkı o zaman olduğu gibi.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, Silivri Cezaevi’nde Ekrem İmamoğlu ve Fatih Altaylı’yı ziyaret etti. Ziyaretin kendisi bile anlamlıydı; zira başvurular defalarca reddedilmiş, son çare olarak Hüseyin Baş avukat kimliğiyle başvurunca izin verilmişti. Bu durum bile ülke siyasetinin geldiği noktayı gözler önüne seriyor.

Sayın Başkan, Ekrem İmamoğlu’na 1 saatlik ziyareti sırasında şu soruyu da sormuş:

“Biz BTP olarak bu komisyona katılmayı doğru bulmuyoruz. Siz neden katılmayı tercih ettiniz?”

Ekrem Bey’in cevabı şu şekilde olmuş:

“CHP’nin komisyonda olması gerekiyor. Siz dışarıdan nasıl mücadele edecekseniz, biz de içeriden mücadele edeceğiz.”

Bu diyalog, en azından muhalefet blokları arasında diyaloğun devam ettirilmesi açısından önemlidir. Çünkü bu süreç ileride, muhalefet içi bütünleşik yaklaşımı parçalayabilecek bir noktaya evrilebilir. Bu da çok ciddi bir tehlike oluşturur.

Ben kişisel olarak tarafları kesinleştirmek istemem ama ben CHP’nin bu komisyona katılmasını yanlış bulduğumu açıkça ifade ediyorum.

Burada kritik bir mesele var. Cemil Bayık’ın 25 Temmuz’daki açıklaması meseleyi daha da netleştiriyor:

“Komisyon sadece silahsızlanma komisyonu gibi görülüyor ama aslında çok daha derin bir süreç. Eğer Türkiye Önder Apo’nun koşullarında değişiklik yapar, tecridi kaldırır, özgürlük yasalarını geliştirirse, demokratik entegre yasaları geliştirilirse o zaman zemin yaratılır ve biz de silahları bırakabiliriz. Böyle olmadığı sürece kimse bizden silah bırakmamızı isteyemez.”

Yani komisyon, terör örgütü tarafından meşru zemini oluşturacak bir araç olarak görülüyor. Hatta Bayık devam ediyor:

“CHP olmazsa bu komisyon hangi sorunları nasıl çözecek?”

Bu açıkça şu anlama geliyor: CHP’nin katılımı, komisyonun meşruiyet kalkanıdır.

Peki bu tablo sürpriz mi? Aslında değil.

Rahmetli Bülent Ecevit, bu çizgiyi yıllar önce net biçimde ortaya koymuştu:

“Hayır, Türkiye’de Kürt sorunu yok. Kürt sorunu olsa, Bala’da da olurdu, Haymana’da da olurdu, Kulu’da da olurdu, Cihanbeyli’de de olurdu. Güneydoğu’nun dışında Kürt sorunu diye bir şey yok, çünkü aramızda ayrı gayrı da yok.”

“Asırlar boyunca birbirine kız alıp vermişler. Kürt kökenli vatandaşlarımız general olmuş, başbakan olmuş, cumhurbaşkanı olmuş. Türkiye’de o kadar ırk ayrımcılığından uzağız ki, bir vatandaşımıza sen hangi ırktan geliyorsun diye sorulmazdı, hatta ayıp sayılırdı.”

“Ben üç defa hükümet kurdum. Kurduğum bakanlar kurulu içinde bazı bakanların Kürt kökenli olduğunu aradan aylar geçtikten sonra tesadüfen öğrendim. Aklımdan geçmiyordu, falanca Türk mü, Kürt mü, Alevi mi Sünni mi diye sormayı ben ayıp sayardım.”

Bu sözler, vatandaşlık temelinde bir millet anlayışının ifadesidir. Ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66. maddesinin ruhudur:

“Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür.”

Ancak 1989’da SHP’nin etnik köken üzerinden siyaset yaparak bazı isimleri Meclis’e taşıması, 1991’de siyasal kürt hareketinin temsilcileri olan HEP kadrolarını kendi listesinden Meclis’e sokması ve ardından gelen Leyla Zana krizleri, Ecevit’in endişelerinin yaşanmasıydı.

Ecevit, 1992’de şöyle der:

“Güneydoğu’da biraz daha fazla oy alabilmek uğruna, Türkiye’yi bölmek istediklerini açıkça dile getiren kimseleri sırtında Meclis’e taşımış olan bir parti, asla CHP’nin mirasçısı olamaz. Bu CHP, askeri yönetimin indirdiğinden daha ağır bir darbe yer.”

Bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in uzun süredir “Kürt sorunu vardır, çözülmelidir” söylemini sürekli tekrar etmesi, bu komisyona katılımı da kaçınılmaz hâle getiriyor.

Ancak biz esas meseleyi doğru tanımlamak zorundayız.

Ahkâm-ı Hatime

Bu ülkede sorun etnik değil, adalet ve eşitlik sorunudur.

Eğer liyakat gözetilmeden yapılan atamalar, hizmette bölgesel eşitsizlikler, keyfi uygulamalar varsa bunlar düzeltilmelidir. Ama bu sorunları “etnik taleplere” indirgemek, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısını riske atar.

Komisyonlar, halkı ikna etmek için değil; terörü meşrulaştırmamak için çalışmalıdır.

Süreç halka kulak vererek ve hukuka uygun olarak yürütülmelidir. Barış, terörün taleplerine değil; milletin birliğine, hukukun üstünlüğüne ve eşit vatandaşlık anlayışına dayanır.

Ve unutmamalıyız: “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk milletinin bir ferdidir.” Bu, sadece bir söz değil, anayasanın hükmüdür.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi