Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı ve Cumhuriyet Yüklenme tarihi 8 Kasım 20248 Kasım 2024 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Türk milleti” tanımını, toplumun birliğini, beraberliğini ve ortak değerlerini esas alarak yapmıştır. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının temel dayanağı, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı tüm bireylerinin köken farklılığı gözetmeksizin “Türk milleti” tanımıyla birleştirmesidir. Bu bağlamda Atatürk, Kürt, Çerkez, Laz, Boşnak gibi etnik kimliklerin ayrıştırıcı bir unsur olarak kullanılmasına izin vermemiştir. Bu kimlikleri Türk milletinin zengin mozaiği içinde birer ortak payda olarak görmüştür. O, Türk milletini siyasi ve sosyal bir birlik olarak tanımlamıştır. Kültür, tarih, dil ve ülkü birliğine dayalı bu yapıyı korumanın önemine dikkat çekmiştir. Atatürk’ün Milliyetçilik Anlayışı ve Eleştiriler Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, bazı çevrelerce eleştirilse de bu anlayışın asıl hedefi Türk milletinin bir arada, barış ve kardeşlik içinde yaşamasını sağlamak olmuştur. Bazı yazarlar, Atatürk’ün “Türkleştirme” projesini eleştirerek bunun bir hata olduğunu iddia etmiştir. Oysa Atatürk’ün milliyetçiliği, insanları tek bir etnik kimlik altında toplama çabası değildir. Tüm vatandaşları ortak bir çatı altında birleştirme ve onları Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında eşit kılma arzusudur. Yine bazı yazarlar, Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşını başlatırken, “İslam” merkezli hareket ettiğini sonradan, “Türklüğü” ön plana çıkararak yön değiştirdiğini ifade ederler. 1920 yılında Büyük Millet Meclisi Başkanının “Burada maksut olan kastedilen ve Meclis-i Âlinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir, fakat hepsinden mürekkep anasır-ı İslamiyedir, samimi bir mecmuadır.” sözlerini gündem ederek etnik farklılıkları ön plana çıkarmaya çalışırlar. Burada kaçırılan ya da bilerek gizlenmek istenen nokta Mustafa Kemal’in, “müslüman” biri olmasıdır. İstiklal Mücadelesi sırasında birilerinin iddia ettiği gibi Atatürk, “İslamı” kullanmamış, samimi olarak yaşamıştır. Söylemlerinde ise ilk yola çıktığı andan itibaren merkeze hep “millet” kavramını almıştır. Atatürk’ün Samsun’a çıkışından kısa süre sonra Sadarete gönderdiği raporda İzmir’in Yunanlıların işgali altına düşmüş olmasına değinerek, “Türklüğün ecnebi idaresine tahammülü olmadığını” vurgulaması, “Millet, yekvücut olup hakimiyet-i millîye esasını ve Türk duygusunu hedef ittiraz ederek gerekeni yapacaktır.” ifadelerini kullanması mücadelenin odak noktasının “Türklük” olduğunu göstermektedir. Bu dönemde millî benlik, Türk kimliği ve millî bağımsızlık gibi unsurlar hep öne çıkarılmıştır. Bazı çevrelerce üstü örtülmek istenen “Türk” kimliğinin Hacı Bektaş Veli’den beri İslam ile özdeşleşmiş olduğu gerçeğidir. Türk medeniyetinde ana etken budur. Bu nedenle Atatürk’ün Türklüğü ön plana çıkarırken İslam’a da atıf yapması kaçınılmazdır. Atatürk, İslamcılık veya ümmetçilik yerine milliyetçiliği merkeze koyarak Kurtuluş Savaşı’nı, Türk milletinin millî kimliğini ve bağımsızlığını kazanmaya yönelik bir hareket olarak tanımlamış ve bu doğrultuda hareket etmiştir. Saltanat Cumhuriyet Çatışması Şimdi Cumhuriyet’in kuruluşuna gidelim. Cumhuriyete karşı çıkan saltanat yanlıları, hep Cumhuriyetçileri dinsiz olarak nitelendirip kendilerini “dindar” olarak tanımladılar. Atatürk ve Cumhuriyetçiler ise bu anlayışla mücadele ederek saltanatı kaldırdı ve Cumhuriyet’i kurdu. Ancak saltanat yanlıları bu fikirden asla vazgeçmedi. Dönem dönem bu karşı anlayış palazlandı, gündemi meşgul etti. 22 yıldır devam iktidarın “ümmetçilik” görüşünü ön plana çıkaran Milli Görüşten köken aldığını çok iyi biliyoruz. Ve yine çok rahat AKP’nin iktidara geliş sürecinde de Cumhuriyet Saltanat çatışmasının önemli bir rol oynadığını ifade etmek yanlış olmaz. AKP’nin özellikle tarikatlar ve cemaatlerle yakın ilişkisi, geçmişte Cumhuriyet’e karşı duran saltanat yanlılarının mirasına sahip çıkma olarak değerlendirilebilir. 28 Şubat süreci sonrası oluşan mağduriyetler ve toplumsal öfke AKP’nin kendine taban bulmasında önemli bir ön ayak olmuştur. AKP, iktidarını pekiştirdikçe devleti ve onun kurumlarını dönüştürme sürecine girdi. Bu dönüşüm sürecinde Cumhuriyet’in kurucu değerlerine karşıt olan, liyakatten ziyade sadakat ve inanç üzerinden kadrolar oluşturuldu. Bu da Cumhuriyet’in temel ilkelerine ve Atatürk’ün hedeflediği modern, laik devlet yapısına karşı bir meydan okuma olarak yorumlanabilir. Hoca Atatürk AKP’nin taban bulduğu bu süreçte tehlikeyi sezen Prof. Dr. Haydar Baş, saltanat Cumhuriyet çatışmasından yıllarca nemalananlara karşı “ezber bozar” şekilde, Cumhuriyet ve dindarlığın bir arada bulunabileceğini savundu. Hayatının tamamında, dindar olmak ile Atatürkçü olmanın çelişkili olmadığını vurguladı. Dindar kesimlerin Atatürk’e olan önyargılarını kırmaya çalıştı. “Dindar Atatürk” kavramını ortaya atarak, Atatürk’ün dine karşı olmadığını, aksine dinin toplum hayatında yer etmesini istediğini savundu. Cumhuriyet değerleriyle barışık bir dindarlığı savundu ve yaşadı. “Ben HOCA ATATÜRK, o asker MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!” dedi. “Atatürk Vatandır, Atatürk Bayraktır, Atatürk Tam Bağımsızlıktır, Atatürk Birleştirici Harçtır.” dedi. Hep söylemlerinde Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkan Haydar Baş, ülkemizin sorunlarında çözümü her zaman Mustafa Kemal Atatürk’te aramamızın altını çizdi. Kurduğu BTP, birçok çevre tarafından AKP zihniyetinin panzehri olarak yorumlandı. Unutmayalım ki; Atatürk ile toplumumuzun barışı, tüm ülke sathına yayılmış birlik ve beraberliğin güvencesidir. Benim kanaatim, bugünlerde tekrar gündem edilen anayasa değişikliği ve öncesinde yaşanan süreç aslında bu mücadelenin devamıdır. Yaşanılanlar Atatürk’le ya da kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ile mücadelenin bugüne yansımalarıdır. Onun döneminde de yanı başında cumhuriyet yönetimine karşı kişiler var idi. Dolayısıyla bugün de olması çok doğaldır. Artı, bölgede güçlü bir Türkiye istemeyen global güç odaklarını da unutmamak lazım. “Millet”in Tanımı, Ama Kime Göre! Bir terim olarak 1835’te Fransız Akademi lügatine girmiş Milliyet” (nationalité) kavramı, ilk günden beri tartışıla gelmiştir. Osmanlı, 30 Mart 1856’da imzaladığı Paris Anlaşması ile Avrupa Devletleri Konseyi Üyesi olmuştur. Bu anlaşma ile başlayan süreç tam da bu tanım üzerinden yürümüş, Osmanlı topraklarının parsel parsel işgal edilmesi ile sonuçlanmıştır. Bu işgal Anadolu’daki İstiklal Mücadelesine kadar sürmüştür. Anadolu’da, Mustafa Kemal Atatürk bu mücadeleyi Hacı Bektaş Veli’nin oluşturduğu medeniyet üzerine kurmuştur. Atatürk, “Milliyetçilik” tanımını da yine bu medeniyet çerçevesinde yapmıştır. Türk Milletinin bir ırk olarak algılanmasından öte bir medeniyet, kültür ve siyaset anlayışı olarak temelini atan Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Hünkâr hem o günün dağılmış sosyal yapısını toparlamış hem de kendisinden sonraki yaşanabilecek sosyal sorunlara köklü bir çözüm yolu göstermiştir. Osmanlının yükseliş dönemlerinde de hep hâkim görüş bu olmuştur. Dolayısıyla son yıllardaki “etnik köken” kavramı Fransız İhtilalinden sonra, Avrupa’nın ulusal devletlerin gücünü kırmak için kullandığı bir argümandır. Mustafa Kemal Atatürk, bir konuşmasında etnik kökenleri gündem ederek bölücülük yapmayı saçmalık olarak tanımlamıştır: “Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelik çabalar boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir.” Bu birlik anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerinden biridir ve geleceğe taşınması gereken en önemli miraslardan biridir. Atatürk’ün çizdiği bu yol haritası, Türk milletinin her bir ferdinin ülkesine duyduğu bağlılığı ve ortak kaderini simgeler. Cumhuriyetimizin güvencesi olan bu ilke, Türkiye’nin iç ve dış tehditlere karşı birliğini korumasında en büyük dayanaktır. Bu nedenle, Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi, yalnızca bir tarihî miras değil, Türkiye’nin gelecekteki birlik ve beraberliğinin de temel adresidir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp