Büyük Ortadoğu Projesinde Yeni Aşama Yüklenme tarihi 27 Haziran 202527 Haziran 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Sykes-Picot Antlaşması, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında yapılan ve sonradan Rusya’nın da dâhil olduğu, Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu’daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli bir mutabakattı. Bu antlaşmayla Ortadoğu’da cetvelle çizilen sınırlar, yalnızca coğrafi bir düzenleme değil; milletlere giydirilmiş bir zihinsel ve siyasal gömlek niteliğindeydi. O tarihten itibaren şekillendirilen yalnızca coğrafya değil, toplumların sosyolojisi, kimliği ve zihinsel haritaları da olmuştur. Bu şekillendirme süreci; halkların kendi yöneticilerine yabancılaştırılması, milli hafızanın silinmesi ve toplumsal fay hatlarının sürekli kaşınması gibi çok katmanlı müdahalelerle yürütülmüştür. Günümüzde bu süreç Türkiye’yi de kapsayacak şekilde genişlemektedir. Bu yalnızca dışsal değil; içeriden işleyen bir yapısal dönüşüm programıdır. Ortadoğululaştırma olarak adlandırılabilecek bu model, Türkiye’de de benzer kodlarla kurgulanmaktadır. Ortadoğululaşma Modeli: Üç Sabitli Bir Dizayn Bu dönüşüm üç temel sabit üzerine inşa edilmiştir: Yönetenin, halktan koparılması:Halkla sosyolojik ve kültürel bağları zayıf elit kadroların yönetime getirilmesi, meşruiyet krizini derinleştirmektedir. Irak’ta Saddam, Suriye’de Esad örneklerinde olduğu gibi, lider figürler halktan koparılarak sistem çözümsüzlüğe sürüklenmiştir. Toplumun köklerinden koparılması:Eğitim ve medya politikalarıyla milli tarih, dil, örf ve değerler silikleştirilmiş; modernleşme adı altında bir yabancılaşma süreci işletilmiştir. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Birliğin Temel Unsurları konferanslarında ve Dini ve Milli Birliğimize Yönelik Tehditler adlı eserinde bu kültürel çözülmeye dikkat çekmiştir. Toplumsal parçalanmanın meşrulaştırılması:Mezhep, etnik kimlik ve hizip temelli ayrıştırıcı siyaset, “çoğulculuk” ya da “eşitlik” maskesiyle sunulmakta; oysa bu, “parçala ve yönet” anlayışının güncellenmiş halidir. Türkiye’de Uygulanan Yapısal Senaryo Bugün sıkça tekrarlanan “Hedef Türkiye” söyleminin, eylemsizlikle malul olduğu dikkat çekmektedir. Gerçek bir tehdit varsa, buna dair askerî, diplomatik ve stratejik adımların hangileri atılmıştır? Söylem, çoğu zaman toplumun mevcut iktidar etrafında kenetlenmesini sağlamak üzere bir psikolojik yönlendirme aracına dönüşmüştür. Bu bağlamda, Apo’nun bir “kurucu önder” gibi konumlandırıldığı Kürt yapılanması senaryosu, rastlantısal değil, planlı bir kurgunun parçasıdır. Kamuoyuna yansıyan bir temsili çizimde, Türkiye’nin güneydoğusundan bir figürün haritayı doğuya doğru çekerek sınırları esnettiği görülmektedir. Bu sembol, yalnızca bir mizah değil; güney sınırlarımız üzerinden yürütülen bölgesel deformasyonun görsel ifadesidir. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Neo-Osmanlıcılık ve konfederasyon talepleri, aynı zihinsel mimariye dayanmaktadır. “Musul-Kerkük bizimdir, Halep 82. vilayetimizdir” gibi söylemlerle milliyetçi duygular okşanırken; eş zamanlı olarak Öcalan üzerinden yürütülen diyaloglar, farklı sosyolojik tabanlara mesaj niteliği taşımaktadır. Bu süreç, tıpta “tetik nokta” dediğimiz mekanizmaya benzer: Vücudun stres altında belli bölgelerinde ağrı üretmesi gibi, toplumda da gerilim odaklı yapılar oluşturulmakta; gerektiğinde harekete geçirilmek üzere önceden planlanmış sosyal reaksiyon alanları inşa edilmektedir. İdeolojik Kuşatma: İbrahim Anlaşmaları, Afişler ve İç Cephe Hazırlığı İbrahim Anlaşmaları, Büyük Ortadoğu Projesi’nin günümüzdeki tezahürüdür. Başlangıçta demokrasi ve kalkınma söylemiyle başlayan süreç, bugün Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam arasında sözde bir uyumu simgeleyen “İbrahimi dinler” kavramıyla meşrulaştırılmaktadır. Gerçekte ise bu, İslam dünyasının itikadî ve siyasi reflekslerini törpüleme girişimidir. Bu bağlamda, Tel Aviv’de kamusal alanlara asılan “Yeni Ortadoğu” afişleri, bu ideolojik kuşatmanın görsel fragmanıdır. Bu afişteki mesaj açıktır:“Kampını seç. Ya bizimlesin ya yalnızsın.” Afişte, İsrail ile normalleşen ülkeler bir “başarı haritası” olarak sunulmakta; çok kutuplu, adil ve dirençli bir Ortadoğu tahayyülünün yerine, itaatkâr uydu devletler haritası inşa edilmektedir. Bugün Suudi Arabistan ve Suriye’nin İsrail’i tanımaya hazırlanması, Gazze’deki ateşkes planlarının Hamas’ı sürgün etmek ve Batı Şeria’yı ilhak etmek gibi maddeler içermesi, bu sürecin kapsamını göstermektedir. Masada yalnızca Hamas değil; Filistin’in meşruiyeti, din kardeşliğinin onuru ve İslam dünyasının siyasi varlığı da tasfiye edilmektedir. FETÖ, Dinlerarası Diyalog ve İçerideki Zemin Hazırlığı Bu küresel tasarımın içerideki uygulayıcısı ise FETÖ yapılanmasıdır. “Dinlerarası Diyalog” projeleriyle, İslam’ın hakikat iddiası sulandırılmış; Batı ile inanç düzleminde uzlaştırılmaya çalışılan bir İslam yorumu inşa edilmiştir. Bu projelerin siyasi karşılığı İbrahim Anlaşmaları, sosyolojik karşılığı ise kimlik erozyonudur. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi, yalnızca bir kalkışma değil; bu zihinsel inşanın Türkiye’deki fiziki sonucudur. Prof. Dr. Haydar Baş, bu yapıya 1980’li yıllardan itibaren dikkat çekmiş; Dini ve Milli Birliğimize Yönelik Tehditler adlı eseriyle bu tehlikeyi ilmi ve ideolojik düzeyde ifşa etmiştir. Sınırları Değil, Zihinleri Şekillendiren Harita Bugün çizilen haritalar yalnızca fiziksel değil; anlamsal haritalardır. “Yeni Ortadoğu” kavramı, sabit sınırlardan çok; kimliksizleştirilmiş, yönlendirilmiş ve dönüştürülebilir toplumlar üretmeyi hedeflemektedir. Haritalar değişebilir; ama zihinler programlanırsa, coğrafya da bu programlamaya göre yeniden dizayn edilebilir. Tel Aviv’deki afişler, bu anlamda yalnızca propaganda değil; jeopolitik deklarasyonlardır. Türkiye’nin bu deklarasyona vereceği cevap, yalnız kendi geleceğini değil, bölgesel istikameti de tayin edecektir. Türkiye İçin Çıkış Yolu Bu tablodan çıkış mümkündür. Prof. Dr. Haydar Baş’ın ifadesiyle, “önce devleti milletle barıştırmak” esastır. Müslüman Türk kimliğini yeniden diriltmek; toplumu bir inanç, bir ahlak ve bir medeniyet çerçevesinde buluşturmak, sadece tarihî bir sorumluluk değil, jeopolitik bir zorunluluktur. Türkiye, bir bayrak değil; bir misyon etrafında kenetlendiğinde, bu oyunu bozacak stratejik iradeyi ortaya koyabilir. Ortadoğu haritası hâlâ güncellenmektedir; ancak bu haritayı kabul etmek zorunda değiliz. Ahkâm-ı Hatime ✍️ 📌 Ortadoğu cetvelle bölündü, rejimlerle kuşatıldı.📌 Türkiye’nin yolu, bu kurulan düzene entegre olmak değil; kendi medeniyet köklerine yaslanarak yeni bir istikamet çizmektir.📌 Unutulmamalıdır: Gerçek kurtuluş, Batı’nın haritasından değil; milletin vicdanından çıkar.📌 Zihinsel ve kültürel direnç, bu coğrafyanın en büyük savunma hattıdır.📌 Tetiklenen fay hatlarına karşı, sahih birlik ve kardeşlik hukukunu diri tutmak, stratejik bir zorunluluktur. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp