3 Aralık 2024 Salı

Cennete Sokacak Bir İbadet: Sıla-i Rahim

Kış mevsiminin sonlarına yaklaştığımız şu günlerde televizyon ekranları ve gazete kupürlerinde tatil erken rezervasyon reklamları sıkça görülmeye başlandı. Artık toplumun her kesiminde bir tatil gündemi var. Tatile gitmek insanların yaşamlarında bir vazgeçilmez haline geldi. Ama ne yazık ki; tatil deniz kenarına ya da bir tatil köyüne gitmek olarak algılanıyor.
İnsanların çoğunluğunun büyük şehirlerde yaşaması, toplum yaşamında bazı değişikliklere yol açtı. Büyükşehir yaşamı insanları belirli kalıplar içerisinde sınırlandırdı. AVM, sinema, sosyal medya üçgeni içerisinde kalıp kişilikler oluşturdu. Toplumdaki insanlar bireysel yaşamaya başladı, sosyal yaşam sona erdi. Artık herkes kendi oluşturduğu sanal bir dünyada tek başına yaşıyor adeta. Büyük şehirlerde yaşamanın en büyük kayıplarından biri de bu olsa gerek.
Nöropsikiyatri dalında ülkemizin tanınmış simalarından Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir açıklamasında şunları söyledi:
“Bencillik insanda empatiyi yok etti ve sosyal duygulara zarar verdi. Bireyselleşme kolayca bencilliğe dönüşebilir. Bireyselleşmenin bir sınırının olması lazım. Özgürüz ama sorumluyuz. Bencil, kendini beğenmiş insanların bireysel cumhuriyetlerinden oluşan topluluklar oluştu. İnsanoğlu, bencilleşmenin bedelini yalnızlık ve mutsuzluk olarak ödüyor.
Böyle durumlarda sosyal güven zayıflar, insan korkuyla yaşamaya başlar. Toplumdaki fertler, sosyal güven zayıfladığı için hep savunma halinde, sürekli zarar görme ve aldatılma korkusu ile yaşayan insanlar haline gelirler ve hiç kimse ile nitelikli, içten, candan, samimi bir ilişki kuramazlar.”
Gerçekten artık, bireyler çevrelerinde olup bitenden bihaber, kendi başına bir hayat sürüyor. Kendi merkezli sürdüğü sanal hayatta, bir türlü mutluluğu da bulamıyor. Bireysel yaşam sonucu, doğrular yaşanılan toplumun kabulleri, örf ve adetleri değil; kişinin seçimleri haline geldi. Kendi hatalarını görmeyen zihinsel kör insanlar oluştu. Geçmişinin bilgi birikim ve tecrübeleri kullanılmayınca, geçmişinden kopmuş, hafızasını kaybetmiş bireyler topluma hakim oldu. Bırakın çocukların, gençlerin büyüğünü saymasını sevmesini; çocuklar en yakın akrabalarını bile tanımaz hale geldiler.
Bunun önüne geçmek için ne yapmak lazım?
Sıla-i rahim yapmak, akraba ziyaretlerini sıklaştırmak, bu sorunun çözümünde önemli bir rol alır. Bazen tatil beldesinin yanında çoluk çocuğa, gençliğe sıla-i rahim yaptırmak, akrabalarla diyalog sağlamak bireyselleşme tehlikesinden koruyacaktır.
Hep anlatılan bir hikaye vardır. “Evin babası akşam eve geldiğinde çocuk sorar, ‘Baba sen saatte kaç para kazanıyorsun?’ diye. Babası ‘Git başımdan,’ diye çıkışır. Çocuk odasına çekilir. Sonra pişmanlık duyan baba, çocuğun yanına gider. “Merak ettim neden sordun kaç para kazandığımı, 10 TL kazanıyorum.” der. Çocuk, yastığının altından 5 TL çıkarır, babaya uzatır ve ‘Benimle yarım saat oynar mısın?’ diye sorar.
Anlatılan hikayede de olduğu gibi, toplumda annesi ile babası ile çocuğu ile herkes yalnız; akıllı cep telefonları ile sanal bir dünyada yaşıyor. Sıla-i rahim, daha sık yapılan akraba, eş-dost ziyaretleri bu çarkı tersine döndürecektir. Ziyaretler akrabalar arasındaki sevgi bağlarını güçlendirir. Genç bireylerin, bu dünyaya kendilerinden daha önce dünyaya gelmiş olan büyüklerinin tecrübelerinden istifade etme imkanını sağlar. Hep benim günlük hayatta kullandığım bir cümle vardır. Her bireyin tekrar doğruları keşfetmesine gerek yoktur. Zaten doğrular bellidir.
Hafta sonu ben sıla-i rahim yaptım, doğup büyüdüğüm memleketime gittim. Annemi babamı, yakın akrabalarımı ziyaret ettim. Yetmedi, ahrete rıhlet eden dost ve akrabalarımı kabristanda ziyaret ettim.
Orada ne gördüm, ne yaşadım? Küçük şehirde, insanlar daha iç içe. Samimiyet var, içtenlik var, dostluk var, komşuluk var.
Ben memlekette iken komşularımızdan bir vefat eden oldu. Bu vesile cenaze evine taziye ziyaretinde bulundum. Orada ölümü tefekkür etmenin yanında, mahallenin önde gelenleri ile hasbıhal etme, onlardan kıssalar dinleme imkanı buldum. Örf, adet, gelenek ve göreneklerimizi bir kez daha yaşama, duyma imkanı buldum.
Arkadaşlarımı ziyaret ettim. Dostluğu yaşadım. Ölümü yaşadım. Anne baba sevgisini yaşadım.
Bakınız az önce bahsettiğim taziye evinden bir anımı paylaşayım. Vefat eden kişi, memleketimizin önde gelen simalarından birisi. Sanırım 90 yaşlarında idi. Ömrünü hep ibadet merkezli yaşamış bir insan. Uzun bir hastalık süreci sonrası Allah’a vuslat ediyor. Çok yakın bir arkadaşı var. O da kısa bir süre önce başka bir şehre göç etmek zorunda kalmış. Vefat eden Hacı Amcanın arkadaşına, ölüm haberi veriliyor. Ölüm haberini alınca arkadaşı çok üzülüyor, başlıyor ağlamaya. 1 saat sonra kalp krizi geçiriyor. Daha 112 eve ulaşamadan O da vefat ediyor. İki dostun vuslat zamanında sadece saat farkı var. Bu nasıl dostluk, bu nasıl sevgi?
Bir de bizim yaşadığımız toplumdaki dostlukları düşünelim. Bireyselleşen toplum içerisinde bu dostluklara hasret kaldık. Büyük aile yapısına hasret kaldık.
Sevgi ve dostluklar paylaştıkça arttığına göre, dostlukların ilk başlangıç noktası mutlaka akraba ilişkileri ile olmalıdır. Bu bize dünyada huzuru sağladığı gibi aynı zamanda kişiye Cennet saadetini de kazandırmaktadır.
Halit b. Zeyd (Ebu Eyyüb el-Ensarî) hazretlerinden rivayet edildiğine göre bir adam Hz. Peygamber’e gelerek: “-Yâ Rasulallah; beni Cennete sokacak bir ibadet söyler misiniz?” dedi… Rasulüllah şu cevabı verdi:
“Allah’a ibadet eder ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılar, zekât verir ve sıla-i rahim edersin” (Buhari / Zekât, 1)

Sıla-i rahim yapmayı “yapılırsa iyi olur, toplum estetiği açısından önemlidir”, deyip basite indirgemek yanlıştır. Şu çok iyi bilinmelidir ki; bu davranış bizzat Allah (c.c) ‘ın emridir;
“Allah’tan korkun ve akrabalık bağlarını kesmekten sakının” (Nisa Suresi / 4/I)

Yine hadisi şeriflerde, Peygamberimiz bizleri akraba ziyaretlerine şöyle yönlendirmiştir:
“Yoksula yapılan sadaka bir sadakadır. Bu sadaka akrabaya yapılmışsa iki sadaka demektir. Biri sadaka, diğeri sıla-i rahimdir ki bu da sadaka sayılır” (Tirmizi / Zekât, 26).
“Akrabalık bağlarını kesip koparan kimse Cennete giremez” (Buhari, Edeb, 11)

Anne, baba ve akrabayı ziyaret etme, akraba ilişkilerini kuvvetlendirme manasına gelen sıla-i rahim; toplumun birlik ve barışı, nesillerin geleceği için çok önemlidir.

Gerek kendimize, gerekse çocuğumuza bu duyguları yeniden hatırlatma, yaşama adına sıla-i rahimi ihmal etmeyelim. Bireyselleşmenin, yalnızlığın önüne geçip; birbirine bağlı sosyal yapılar oluşturalım. Beraber üzülen, beraber sevinen, birbirlerine yardımda bulunan, haset etmeyen, paylaşan bir yapı.
Gelin bu yılki yaz tatili planlarımızı yaparken bir kez daha düşünelim. Akrabalarımızla olan ilişkilerimizi tekrar gözden geçirelim.
Yüce Allah, bizleri namaz kılan, zekat veren ve sıla-i rahim yapan kullarının zümresine dâhil eylesin.
Âmin !
Yrd. Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / 25.02.2017

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi