12 Ağustos 2025 Salı

CHP’nin Kırılma Hikâyesi: SHP’den “Terörsüz Türkiye” Sürecine

1980 darbesi sonrasında Türkiye’de siyasi partiler yeniden şekillenirken, sol cenahta yaşanan kırılmalar, özellikle Kürt meselesine yaklaşımda ortaya çıkan farklılıklarla belirginleşmiştir. Bugün gelinen noktayı anlamak için, SHP’nin kuruluşundan CHP’nin günümüzdeki konumuna kadar uzanan bu tarihsel süreci irdelemek gerekir.

SHP’nin Kuruluşu ve Kimlik Siyasetine Açılan Kapı

12 Eylül 1980 darbesi sonrasında siyasi yasaklı konuma gelen sol liderler, 1983 seçimlerine katılamamış ve seçimlere Halkçı Parti adıyla girilmiştir. 1985 yılında Halkçı Parti ile Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) birleşmiş, ortaya Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) çıkmıştır. Bu birleşme sırasında SODEP’in başında Erdal İnönü, Halkçı Parti’nin başında ise Aydın Güven Gürkan bulunmaktaydı.

SHP’nin kuruluşu, sol siyasetin yeniden toparlanması açısından olumlu bir gelişme gibi görünse de, Kürt meselesine dair yaklaşımda ideolojik kırılmalar kısa sürede belirginleşmiştir. 1989 yerel seçimleriyle birlikte SHP, Güneydoğu’da oy kazanma hedefi doğrultusunda aday belirleme süreçlerinde liyakati geri plana itmiş; bazı isimler yalnızca etnik kimlikleri ön plana çıkarılarak aday gösterilmiştir. Bu yaklaşım, sol siyasette kimlik temelli tercihlere dayalı bir anlayışın görünür hâle gelmesine zemin hazırlamıştır.

Asıl kırılma ise 1991 genel seçimlerinde yaşanmıştır. SHP, Halkın Emek Partisi (HEP) ile ittifak kurarak bu partinin milletvekillerini kendi listelerinden Meclis’e taşımıştır. Bu gelişmeyle birlikte, farklı etnik temsiliyet iddiaları taşıyan söylemler Meclis kürsüsüne taşınmış; kamuoyunda ve parti tabanında yoğun tepkilere neden olmuştur.

Tarihsel Kırılma: Deniz Gezmiş’in İdamı ve Sonraki Süreç

CHP, Türk siyasal tarihinde ilkesel tutumla sınandığı önemli bir dönemi 1972 yılında, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı gündeme geldiğinde yaşamıştır. Dönemin CHP lideri İsmet İnönü, idamların durdurulması için hem Meclis’te hem de Anayasa Mahkemesi nezdinde çaba sarf etmiş; ancak parti içinde tam bir birlik sağlanamamıştır. İdam cezalarının infazı için yapılan oylamada bazı vekiller çekimser kalmış, bazıları oylamaya katılmamış, hatta bazıları da evet oyu kullanmıştır. Meclis aritmetiği, sonucun değişmesine olanak tanımamıştır. Yine de bu gelişme, CHP’nin tarihsel kimliğiyle siyasi pratiği arasındaki uyumsuzlukları açığa çıkarmıştır.

Bu kritik eşikte, Atatürkçü ve halkçı bir çizgiyi benimseyen devrimci gençliğin idamla bastırılması, yalnızca bireysel bir trajedi değil, aynı zamanda sistem karşısında meşru siyasal muhalefetin tasfiyesi anlamına gelmiştir. Devletin o dönemdeki yönetsel refleksleri, gençlerin devlete olan inancını güçlendirmek yerine, onları sistem dışı arayışlara yönlendirmiştir.

Bu baskı ortamı, radikal örgütlü yapıların doğuşuna zemin hazırlamıştır. Bastırılan sol hareketin yerine geçen yeni aktörler, Marksist söylemi ideolojik kılıf olarak kullanmış ve özellikle gençlik üzerinde etkili olmuştur. Bu süreçte Abdullah Öcalan ve arkadaşları, mevcut ortamı iyi okuyarak örgütsel yayılım sağlamış ve bu gelişmeler 1978 yılında PKK’nın kuruluşuyla sonuçlanmıştır.

Bu yönüyle bakıldığında, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı, toplumsal muhalefetin daha keskin ve silahlı formlara evrilmesinde dolaylı bir kırılma noktasıdır. Türkiye’de bir dönemin halkçı-devrimci gençliği, yerini zamanla, aynı argümanları daha radikal biçimde kullanan başka yapılanmalara bırakmıştır.

Bugün bazı çevrelerin PKK’yı “devrimci halk hareketi” olarak göstermeye çalışması, bu tarihsel kırılmanın ideolojik uzantısıdır. Ancak bu yaklaşım, ne toplumsal bütünlüğü ne de demokratik siyaseti güçlendirmemekte; aksine, devletin ortak vatandaşlık ilkesine dayalı siyasal zeminini tahrip etmektedir.

Ecevit’in Uyarısı: “CHP’nin Mirası Tehlikede”

Bu süreci en net gören isimlerden biri, kuşkusuz Bülent Ecevit olmuştur. 1992 yılında katıldığı bir televizyon programında şu uyarıyı yapmıştır:

“Cumhuriyet Halk Partisi Misak-ı Milli’den ve Kuvayi Milliye’den doğmuş bir partidir. Yani Türkiye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumak için ant içenlerin kurdukları bir partidir. O hâlde, Güneydoğu’da biraz daha fazla oy alabilmek uğruna Türkiye’yi bölmek istediklerini açıkça dile getiren kimseleri sırtında Meclis’e taşımış olan bir parti, asla CHP’nin mirasçısı olamaz. Ortaya çıkacak olan CHP, büyük bir hayal kırıklığı yaratır. Bu, CHP’ye askeri yönetimin indirdiğinden daha ağır bir darbe olur. Ben bunun tarih önünde sorumluluğunu üstlenemem.”

Ecevit’in bu sözleri, CHP’nin tarihsel çizgisini ve devlet anlayışını koruması gerektiğine dair önemli bir hatırlatmaydı. Ancak ilerleyen süreçte SHP’nin CHP ile birleşmesiyle, bu uyarının etkisi sınırlı kalmış; CHP, sol siyasetin kimlik merkezli dönüşümünü bünyesine almıştır.

CHP, Süreci Sahiplenen İktidarın Yanında mı?

“Terörsüz Türkiye Süreci”nin asıl yürütücüsü ve planlayıcısı iktidardır. Bu süreç, doğrudan iktidar organları tarafından başlatılmış, yönlendirilmiş ve siyasi kamuoyuna sunulmuştur. Ancak dikkat çekici olan, CHP’nin bu sürece gösterdiği tutumdur.

CHP, iktidarın yönettiği bu sürece ya zımnen destek vermekte ya da kamuoyuna dönük sembolik bir muhalefet sergilemektedir. Özellikle 2023 sonrasındaki gelişmeler, bu çelişkiyi daha görünür hâle getirmiştir. Yerel seçimlerde DEM Parti ile yürütülen iş birlikleri, “kent uzlaşısı” adı altında kamuoyuna sunulmuş; bu iş birliğiyle, CHP’nin devlet merkezli duruştan daha da uzaklaştığı yönünde değerlendirmeler yapılmıştır.

Öte yandan, parti içinde bazı isimlerin açıklamaları, iktidarın söylemleriyle paralellik taşıyacak şekilde yorumlanmış; bu da CHP’nin ideolojik netliğine dair soru işaretlerini artırmıştır.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Kürt sorunu” söylemini merkezleştirmesi, bazı seçim bölgelerinde etnik kimliğe dayalı aday belirleme tercihleriyle birleşince, bu yönelim daha da görünür hâle gelmiştir.

Bir Eleştiri de BTP’den

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, iktidarın başlattığı bu süreci şöyle eleştirmiştir:

“Bugüne kadar hiçbir şeyi Meclis’e sormayan bir iktidar, şimdi ‘Terörsüz Türkiye’ sürecini Meclis’le çözmeye çalışıyor. Bu bir çelişkidir.”

Bu sözler, sürecin çerçevesini çizenin iktidar olduğunu, diğer aktörlerin ise bu çerçeveye uyum sağladığını ifade etmektedir. Bu yönüyle bakıldığında, CHP’nin mevcut duruşu da tarihsel kırılmalarla benzeşen bir süreklilik taşımaktadır.

Ahkâm-ı Hatime

CHP’nin bugünkü pozisyonu, Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözündeki bütünleştirici ve eşit yurttaşlığa dayalı anlayıştan uzaklaşmış bir izlenim vermektedir. Partinin adı yaşasa da ruhu ve devlet merkezli ilkeleriyle arasına mesafe koyduğu yönünde ciddi eleştiriler yapılmaktadır.

Seçim kazanma uğruna, millî birlik ve bütünlüğü tartışmaya açabilecek politik çizgilerle yan yana gelmek, Cumhuriyet’in temel harcına zarar verebilir. Bu nedenle, CHP’nin geleceği, ideolojik tutarlılığa ve devlet aklına dönüşle mümkündür.

Halk, günübirlik politik manevraları değil; ilkeli duruşu, tutarlılığı ve millet eksenli siyaseti takdir eder.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi