6 Kasım 2025 Perşembe

EastMed: Bir Enerji Hattından Fazlası

Doğu Akdeniz’in suları son yıllarda hiç bu kadar politik ısınmamıştı.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Türkiye–İsrail iş birliği” açıklaması, bana göre yalnızca diplomatik bir değerlendirme değil; bölge haritasının yeniden çizileceğinin açık ilanıdır.
Dünkü yazımızda bu sözün Hazar ayağını ele almıştık; bugün ise aynı hattın Akdeniz uzantısına, yani EastMed boru hattına bakalım.


Projenin Doğuşu: Haritada Yeni Bir Hat, Gerçekte Yeni Bir Denge

EastMed hattı ilk kez 2012 yılında, İsrail’in Leviathan sahasında büyük doğalgaz rezervlerinin keşfiyle gündeme geldi.
2016’da Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasında yapılan ön anlaşmayla proje resmiyet kazandı.
Amaç; bu gazı Kıbrıs üzerinden Girit’e, oradan da Yunanistan ve İtalya aracılığıyla Avrupa’ya taşımaktı.

Teknik açıdan bir enerji girişimi gibi görünse de, projenin asıl hedefi Türkiye’yi devre dışı bırakmaktı.
Zira hattın güzergâhı, Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığını bilinçli olarak by-pass edecek şekilde çizildi.
2019’da ABD Kongresi’nin kabul ettiği “Eastern Mediterranean Security and Energy Partnership Act”, Yunanistan, İsrail ve GKRY’yi “bölgesel ortak” ilan etti; Türkiye ise denklemden çıkarıldı.
Bu hamle, NATO içinde bile yeni bir eksen yarattı: Washington’un gözetiminde “Doğu Akdeniz Üçlüsü.”


Washington’un Geri Adımı mı, Yeni Hamlesi mi?

2022’de ABD Dışişleri Bakanlığı, hattın ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğini gerekçe göstererek projeye desteğini çektiğini açıkladı:

“EastMed hattına desteğimizi sonlandırdık. Bölgedeki gerginlikleri azaltmak ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak adına alternatif enerji bağlantılarına yöneliyoruz.”

Bu açıklama ilk bakışta bir geri adım gibi göründü.
Oysa Washington’un klasiği devreye girdi: doğrudan inşa etmek yerine yönlendirmek.
ABD projeden çekilmedi; yalnızca enerji biçimini ve kontrol şeklini değiştirdi.
Boru hattı fikrini askıya alırken, Kıbrıs merkezli yeni bir enerji ve iletişim altyapısı kurma hazırlıklarına başladı.


Borudan Kabloya: Yeni Dönem

2025’e gelindiğinde EastMed artık yalnızca doğalgaz değil, elektrik ve dijital veri taşımacılığı projesine dönüştü.
ABD’nin “yeşil enerji diplomasisi” başlığı altında desteklediği bu model, Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya uzanan denizaltı kablolarını ve elektrik bağlantılarını kapsıyor.
Yani EastMed artık bir boru hattı değil, Washington’un Doğu Akdeniz’deki dijital hâkimiyet altyapısıdır.
ABD enerji biçimini değiştirdi ama enerji üzerindeki nüfuzunu korudu.


Türkiye’nin Pozisyonu: Gerçek ile Söylem Arasında

Bazı kaynaklarda, “EastMed hattının geçeceği deniz sınırları 22 Temmuz 2020 itibarıyla Türkiye’nin kontrolündedir” iddiası yer alıyor.
Ancak bu ifade hukuken doğru değildir.
Türkiye o tarihte Oruç Reis gemisiyle kendi kıta sahanlığında sismik araştırmalar yürütmüş, bu da Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) tartışmalarını gündeme getirmiştir.
Ancak söz konusu alanlar hâlen ihtilaflı bölgeler olarak tanımlanmakta; Yunanistan, Mısır ve GKRY’nin iddialarıyla çakışmaktadır.

Gerçek şu ki, Türkiye 2019 Libya Mutabakatı ile hattın önünü kısmen kapatmıştır.
Bu, fiilî kontrol değil ama siyasi veto gücü kazandırmıştır.
Dolayısıyla “Türkiye’nin kontrolündedir” ifadesi teknik olarak yanlıştır;
ancak “Türkiye’nin onayı olmadan ilerleyemez” demek doğrudur.


Kıbrıs ve İsrail: Akdeniz’in Yeni Merkezi

Bugün ABD, İsrail ve GKRY arasında yeniden canlandırılan enerji diplomasisi, EastMed’in başka bir biçimde sürdürüldüğünü gösteriyor.
Kıbrıs adası, yalnızca enerji değil; bilgi akışı ve askeri gözetimin merkezi hâline geliyor.
İsrail şirketleri Larnaka açıklarında sondaj izinleri alırken, ABD radar sistemleri kuruyor, İngiltere üs bölgelerini genişletiyor.
Bütün bunlar, Türkiye’nin Mavi Vatan alanında sessiz bir gerilemeye işaret ediyor.

Tel Aviv, Kahire ve Washington’la kurulan diplomatik yumuşama ise bu kazanımları zayıflatma riski taşıyor.
Türkiye “sert diplomasi”den “sessiz diplomasiye” geçtikçe, Mavi Vatan vizyonu masada daralıyor.


Gerçek Enerji Bağımsızlığı

Artık enerji bağımsızlığı, sadece yer altındaki gazı çıkarmak değil;
o gazın kimin haritasına işlendiğini belirleyebilmek meselesidir.
Bugün Kıbrıs üzerinden yeniden kurgulanan EastMed hattı,
bir enerji projesinden çok bölgesel egemenlik testi hâline gelmiştir.

Washington sahada görünmez;
ama yönlendirdiği her anlaşma Doğu Akdeniz’in deniz yetki sınırlarını yeniden tanımlar.
Eğer Türkiye bu denklemi başkalarının şartlarına göre okumaya devam ederse,
haritayı çizen yine başkaları olacaktır.


Ahkâm-ı Hatime

EastMed bir boru hattı değil, bölgesel yönlendirme aracıdır.
Washington hattı çizmedi, haritayı çizdi.
Türkiye bu denklemin dışında kalırsa, Doğu Akdeniz’deki enerji hatları yeniden başkalarının kontrolüne geçecektir.

Sonuç olarak; “Türkiye’nin kontrolündedir” denilen proje, aslında Türkiye’nin dahil edilmediği ama onsuz yürüyemeyecek bir süreçtir.
Bu ikilem, Ankara için hem bir uyarı hem bir fırsattır.

Türkiye’nin önündeki soru nettir:
“Enerji hatlarında geçiş ülkesi mi olacağız, yön belirleyen mi?”

Unutmayalım:
Enerji bağımsızlığı olmadan tam bağımsızlık olmaz.
Ve artık haritalar, sadece borularla değil; kablolar, hatlar ve anlaşmalarla çiziliyor.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi