Esas Hedef Yüklenme tarihi 11 Nisan 201712 Nisan 2017 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi ABD’nin Suriye’yi Tomahawk füzeleriyle vurması bölgedeki tansiyonu yükseltti. Suriye’ye atılan bu füzelerden sonra bir kez daha aklımıza Afganistan, Irak, Libya geldi. Amerika, 11 Eylül saldırılarını bahane ederek 2001 Ekiminde Afganistan’ı işgal etti. Özgürlük, insan hakları, demokrasi, çağdaş bir yaşam sloganlarıyla girilen Afganistan viraneye döndü. Taliban gitti, Usame gitti. Afganistan’da ne can, ne mal, ne namus emniyeti ne de maddi refah hala sağlanamadı. Ellerinde dünyayı defalarca yok edecek nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlar olmasına rağmen Saddam’ın elinde olmayan kimyasal silahlar bahane edilerek Irak işgal edildi. Saddam’ın gitmesinin üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen ne Arabı, ne Türkü, ne Kürdü, ne Şiisi ne de Sünnisi bölgede huzur bulamadı. Irak halkı Saddam dönemini mumla arar oldu. Libya’da Kaddafiye karşı yapılanlar ve bu arada yaşananlar bundan farklı mı? Gelelim Suriye’ye. Suriye’de, altı yıldır süren kirli bir savaş var. Yüz binlerce sivil öldü. Güzelim şehirler, harabeye döndü. Altı milyon Suriyeli ülke içerisinde daha güvenli bölgelere, dört milyon Suriyeli ise başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Adeta tüm Suriye halkı Vatan cüda oldu. Son olarak geçen hafta, İdlib’e kimyasal saldırı iddiasıyla Amerika, bu kez Şayrat hava üssünü füzelerle vurdu. Şöyle mi oldu böyle mi oldu? Bu saldırı hakkında her kesimden farklı yorumlar geldi, gelmeye devam ediyor. Bu yorumların hepsi bir yana unutulmamalıdır ki; “Amerika, Afganistan’ı, Irak’ı hangi amaçla işgal ettiyse, Şayrat hava üssünü de o amaçla vurmuştur. Rusya bölgeye üs kurmuşsa kendi menfaati için; Amerika saldırmış ise yine kendi menfaati içindir. Bölgedeki mağdur insanların korunması, bölgeye huzur getirmek diye kimsenin bir derdi, amacı yoktur.” Yukarıda belirttiğimiz gibi, Irak, Afganistan, Libya ve daha niceleri buna örnektir. Bölge adeta toz duman olmuştur. Bölgede aktörlerin sayıları, isimleri değişmekte ama hedef değişmemektedir. Aktörler arasında menfaatlerin buluşmaları ya da çıkar çatışmaları hep bu hedefe doğru bir adım mesabesindedir, algı yönetiminden başka bir şey değildir. Küresel ısınma nedeniyle vatan arayışında olan Amerika’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrikayı ele geçirmek için bölgeyi karıştırması, kaos ortamı oluşturması esas hedeftir. Sahnedeki oyuncu ülkeler ise bilerek veya bilmeyerek bu hedefe hizmet etmektedirler. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında, daha 1991 yılında Körfez Savaşı ilk başladığında Prof. Dr. Haydar Baş’ın defaat kere ifade ettiği gibi Türkiye de hedef ülkedir. Baş, bir konuşmasında; “ABD, Kürt Devletinin denize açılması için Suriye üzerinden bir koridor oluşturup buradan dünya ile deniz yolu bağlantısı sağlamaya çalışmaktadır.” demiştir. Emperyal güçler buna karar vermiş ve her vesileyi değerlendirmektedirler. Kelile ve Dimnede anlatılan Çakal, Kurt, Karga ile Deve kıssasındaki devenin yaşadıkları manidardır: “Uzun zamandır açlıktan bitab düşen aslanın besine ihtiyacı vardır. Çakal,kurt ve karga aralarında karar vermiş, deveyi aslana yem yapmaya karar vermişlerdir. Ama aslana bunu nasıl ikna ederiz derken; karga hemen arkadaşlarının yanına gitmiş ve onlara planını anlatmaya başlamış. “Dostlarım! Aslanı ikna ettim. Şimdi deveyi de yanımıza alıp aslanın huzuruna gideceğiz. Sırayla kendimizi aslana feda edeceğiz. Ancak herkes ‘Ben aslana senden daha layığım’ diyerek bir öncekini savunacak. Sıra deveye geldiğinde ise susacağız.” diyerek planını uygulamaya koymuş. Deveyi de yanlarına alarak hep birlikte aslanın huzuruna varmışlar. Önce karga başlamış söze ve dokunaklı bir şekilde konuşmaya başlamış. “Sevgili kralımız! Şimdiye kadar sen bizim için kendini feda ettin, bizi doyurdun. Şimdi sıra bizde! Şu bedenim size feda olsun.” demiş. Bunun üzerine diğerleri itiraz etmişler. “Senin şu küçücük bedenin mi kralımızı doyuracak. Sen bir sus bakalım!” Çakal araya girmiş. “Kralımızı ancak ben doyurabilirim!” Karga bağırmış çakala. “Senin şu çirkin, murdar vücudunu kim yiyebilir?” Kurt sıranın kendisinde olduğunu anlayıp başlamış söze. “Sayın kralım! Size en layık olan benim. Canım size feda olsun.” demiş. Diğerleri kurda “Çekil şuradan! ‘Kendisini öldürmek isteyen kurt eti yesin’ sözünü duymadın herhalde!” diyerek ona itiraz etmişler. Bu olanları izleyen deve, karganın planından habersiz yarım aklıyla öne atılmış, herhalde beni de savunurlar düşüncesiyle göğsünü şişirip “Hiçbiriniz kralımıza layık değilsiniz. Ama benim etim çok lezzetlidir, kanım temizdir. Kralımıza en layık olan benim!” diyerek kendini aslana sunmuş. Arkasından sözde dostlarına bakmış. Ama dostları sessizliğe bürünmüşler. Bir süre sonra karga, çakal ve kurt hep birlikte aslana “Kralımız! Deve gerçekten doğru söylüyor. Onun eti hepimizin etinden temiz, semiz ve çoktur!” Bunun üzerine aslan ecel terleri dökmekte olan deveyi parçalamış ve midesine indirmiş. “ Halimiz kıssada anlatılan devenin halinden farksızdır. Türk siyasiler, Prof. Dr. Haydar Baş’ın yıllardır Irak, Suriye, Kobani, Büyük İsrail koridoru, BOP, Barzani gibi konularda yaptığı uyarıları, yazdığı yazıları dikkate almış olsaydı bugün bölgede düştüğümüz duruma düşmeyecek idik. Dostumuzu, düşmanımızı iyi bellemeli, oyuna gelmemeliyiz. Politikalarımızı ülke menfaatlerimize ve halkımızın birlik ve beraberlik içinde huzur içinde yaşayabilmesine göre belirlememiz elzem ve de şarttır. Yrd. Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / 11.04.2017 e-posta: alibestami@gmail.com Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp