7 Kasım 2025 Cuma

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

İsrail’in Kürt ve Dürzi Hamlesi

📌 Ortadoğu yeniden şekillenirken Türkiye hangi oyunun parçası?
İsrail’in azınlık stratejisi, ABD’nin SDG’ye desteği ve “Terörsüz Türkiye” söylemi…
Asıl mesele ekonomi mi, güvenlik mi, yoksa yeni haritalar mı?

📉 Halk geçim derdinde, siyaset başka hesaplarda.
📍 Büyük İsrail projesi adım adım mı işliyor?

🔗 Yazının tamamı için göz atın.

İdamdan Müzakereye: Bir Sürecin Sessiz Yürüyüşü

Bir dosya sümen altı edildiğinde sadece bir karar değil, bir gelecek şekillendirilir.
2000 yılında alınan “bekletme” kararı, aslında bugünün “yeni çözüm süreci”nin temellerini o gün attı. Öcalan’ın idam edilmemesi, bugün DEM’in, HDP’nin, İmralı’nın meşru aktör olarak konuşmasına alan açtı. Çözüm süreci 2009’da değil, 1999’da başladı.

Haydar Baş’ın “Bir defa dünyaya geldim, bunu da satmam” diyerek reddettiği tezgâha, başkaları masa kurdu, rıza gösterdi, ortak oldu. Bugün aynı eller “devlet aklı” diye takdim ediliyor.

Barışın Bedeli Ne Olacak?

“Terörsüz Türkiye” adı altında yürütülen süreç, sadece silahların susmasıyla sınırlı değil; kimlik, anayasa ve bağımsızlık anlayışının yeniden tanımlandığı bir dönüştürme girişimidir.
Prof. Dr. Haydar Baş’ın 2003’te yaptığı uyarılar bugün bire bir yaşanıyor:
Barış adı altında egemenlik mi devrediliyor?
Silah sustu, ama kim konuşuyor?
Barışın bedeli ne olacak?

Prof. Dr. Haydar Baş’ın Uyardığı Günlere mi Geldik?

Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu asıl mesele, etnik veya mezhebî farklılıklar değil; bu farklılıkların emperyal projeler doğrultusunda anayasal statüye taşınarak iç çatışma zeminine dönüştürülmesidir. Bu nedenle çözüm, geçmişin imparatorluk sistemlerinde değil, Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinde ve eşit vatandaşlık anlayışında aranmalıdır. “Tek millet” ilkesi; kimlik dayatması değil, bütün farklılıkların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı paydasında özgürce var olmasını garanti altına alan ortak üst kimliktir.

Erken Seçim Gerçekten Bir Çözüm mü?

Muhalefetin görevi, yalnızca sandık istemek değil; hangi rejimin, hangi devlet anlayışının, hangi toplumsal yapının devamı için sandık istediğini ortaya koymaktır. Aksi takdirde, milletin önüne koyduğu sandık, milletin elinden alınan devletin örtüsü olur.

Bu sebeple, “erken seçim” talebini bir takvim değil, bir tavır, bir direnç, bir ilke olarak tanımlamak gerekir. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyet sandıkla kurulmadı; ama sandık Cumhuriyet’i korumanın en meşru vasıtasıdır. O sandığın kıymeti de, içini neyle doldurduğunuzla ölçülür.

Varlık Tanındı mı? Devlet Aklı, Terörle Çizgiyi Nerede Çekiyor?

Eğer süreç bir “diyalog” ya da “pazarlık” ise, PKK ne kazanacaktır?

“PKK, varlığımızı kabul ettiler” diyorsa, bu söylem bir meşruiyet ilanı değil midir?

PKK ile aynı masaya oturmak, onları ikna etmeye çalışmak, Türkiye Cumhuriyeti’ne kazandıracaktır?

Kürt kökenli vatandaşlarımızı ne PKK ne de DEM temsil edemez. Bu gerçeği inkâr eden her yapı, toplumsal birliği değil ayrışmayı teşvik eder.

Bu nedenle, “muhataplık” söyleminin toplumda yaratacağı kırılmaları göz ardı etmek, yalnızca bir iletişim hatası değil, aynı zamanda millî güvenlik açısından ciddi bir zaafiyet olur.

Karanlıkta Yanan Bir Işık: 1987’de Düşülen Notlar, 2025’in Gerçekliği

Bir milleti millet yapan şey, yalnızca sınırları çizilmiş topraklar değil; o topraklarda kök salmış inançlar, nesilden nesile taşınan değerler, uğruna yaşanacak bir maneviyattır. 1997 yılında yapılan Dini ve Milli Bütünlük Kurultayı, sadece bir akademik toplantı değil; zamanlar üstü bir irade beyanıdır. Haydar Hoca’nın öngörüleri, birer kehanet değil; geleneğe yaslanan bir aklın, milletine duyduğu vefanın yüksek sesle ifadesidir.

Bugün hâlâ bu metin konuşuluyorsa, bu bir geçmişe özlem değil, kökünü bilen bir milletin hâlâ tutunabileceği dallarının olduğuna işarettir. Göz göre göre içine düştüğümüz parçalanma, ancak maneviyatla örülmüş bir birlik şuuruyla aşılabilir. Bu şuur, Mevlana’nın dilinde vuslat, Yunus’un gönlünde kardeşlik, Hacı Bektaş’ın irfanında paylaşmadır.

Kerbelâ’dan Günümüze: Yalnızlığın İmtihanı ve Hüseynî Duruşun Gerekliliği

İmam Hüseyin’i Kerbelâ’da yalnız bırakanlar, bugün de hakikatin yanına yaklaşmaktan çekiniyor.
Hüseyin olmak zordur, evet. Ama Hüseynî bir duruş sergilemek, bugün artık bir tercih değil, bir vicdan mecburiyetidir.
Tarihin ağır dönemlerinde ışığı taşıyanlar, kalabalıkların değil, vicdanların izini sürenlerdi.
Yeni Hüseyin’ler, ancak yalnız bırakılmadıklarında, sadece anılmakla değil, yaşatılmakla var olurlar.

Elektrik Faturaları Neden Düşmüyor? Kapasite Ödemeleri ve Gizli Bedeller

Faturalar Neden Düşmüyor?
TEİAŞ, Mayıs 2025’te 32 elektrik santraline 2 milyar TL ödedi. Üretim yok, sadece “hazır beklesinler” diye.

Bu paralar kimin cebinden çıkıyor? Bizim.
Faturada “kapasite bedeli” yazmıyor ama hepimiz ödüyoruz.
Avrupa’da ihtiyaç kadar, kriz için ödeniyor. Bizde her ay milyonlarca lira akıyor.

Enerjide şeffaflık, rekabet ve kamusal denetim şart!

Atatürk’ü Din Düşmanı Gibi Göstermeye Çalışanların Asıl Derdi Nedir?

Mustafa Kemal Atatürk’ü dinden soyutlayarak Cumhuriyet’i gayrimeşru göstermek isteyenler ile, dini siyasallaştırarak Cumhuriyet’in temelini oymaya çalışanlar aynı hedefe hizmet etmektedir:

Türk milletinin tarihsel hafızasını silmek, ortak değerlerini çatıştırmak, “biz” duygusunu parçalamak…

Kerbelâ’yı Anlamak, Gazze’yi Doğru Konumlandırmaktır

Kerbelâ bir duruştur; Gazze bir çağrıdır. Biri içeriden gelen çürümeye karşı bir uyanıştır, diğeri dışarıdan gelen zulme karşı bir direniştir. İkisini aynılaştırmak, Hüseyin’i tanımamak, Yezid’i sıradanlaştırmaktır.

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi