7 Mayıs 2025 Çarşamba

Kanal İstanbul: Doğaya Açılan Savaşın Adı

Yıllardır konuşulan bir proje var: Kanal İstanbul. Televizyonlarda da sık sık bu projeye dair haberler görüyoruz. Kanal İstanbul’un geçtiği bölgede yapılmakta olan konutlar, Arap televizyon kanallarında reklamlarla tanıtılıyor. Evet, henüz tamamlanmamış, plan aşamasında olan projelerin bile reklamları dönüyor.

Ama iç kamuoyuna ne deniyor? “Dar gelirli vatandaşlarımızın ihtiyacını karşılamak için bu konutları yapıyoruz.” Oysa iddialar eğer doğru ise gerçek çok daha farklı. O bölgede ciddi bir yabancı sermaye hareketliliği var. Meltem TV’de bir gazeteci şu çarpıcı bilgiyi verdi: “Kanal İstanbul projesi kapsamında doğacak rant için önceden pazarlıklar yapılmış, sözler verilmiş.” Yani daha proje başlamadan bu bölgede kimlerin ne alacağı belirlenmiş gibi görünüyor. Bu da gösteriyor ki, iktidar burada bir kaynak ve kredi oluşturma aracı olarak bu toprakları, bu yapıları kullanmak üzere planlar yapmış. Eğer bu iddialar doğru ise bu proje kamu yararından çok, belirli sermaye çevrelerinin çıkarına yöneliktir.

Kanal İstanbul’un en temel sakıncalarından biri de depreme son derece açık bir alanda yapılmasıdır. Ayrıca İstanbul Boğazı gibi doğal bir geçişin hemen yanında, İstanbul’un kritik su kaynaklarının ortasında böyle bir yapay kanal inşa etmek akla da mantığa da sığmıyor.

Bize örnek olarak Panama ve Süveyş kanalları gösteriliyor. Ancak bu örnekler deniz ulaşımı açısından ciddi zaman ve yakıt tasarrufu sağlayan kanallardır. Oysa İstanbul Boğazı’nın hemen yanında yapılacak bir kanal, bu anlamda ek bir fayda sunmamaktadır. Zaten Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı faaliyete geçtikten sonra Boğaz’daki gemi trafiği eski yoğunluğunu kaybetti. Dolayısıyla bu kanalın bir “ihtiyaç” sonucu gündeme geldiğini söylemek doğru olmaz.

Ayrıca bu projenin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni de tartışmaya açacak bir tarafı var. 1936 yılında Mustafa Kemal Atatürk döneminde kazanılmış haklar söz konusuyken, siz yeni bir kanal açarak Boğaz’a alternatif oluşturursanız, o zaman Türkiye’nin mevcut hakları tartışmalı hale gelebilir. Bu da uluslararası alanda elimizi zayıflatabilir.

Teknik açıdan da büyük soru işaretleri var. Jeologlar, mühendisler diyor ki: “Bu bölgenin toprak yapısı gereği, kanal açılsa bile zamanla tekrar dolacaktır.” Zaten çok iyi biliyoruz ki; doğaya karşı yapılan bu tür müdahaleler tarihte hep insanın aleyhine sonuçlanmıştır.

Bunun en somut örneklerinden biri de COVID-19 pandemisidir. İnsanlık, doğanın sınırlarını zorladı; vahşi hayvanlara müdahale etti, habitatları yok etti ve sonunda büyük bir bedel ödedi. İşte Kanal İstanbul da doğaya karşı açılan bir savaş gibidir. Ve bu savaşın kazananı olmaz. Ne Türkiye kazanır ne de insanlık.

Son olarak şunu da belirtmek isterim: Bu tür projeler sık sık gündeme getirilerek, aslında başka temel sorunların üzeri örtülmek isteniyor. “Cambaza bak” taktiğiyle toplumun dikkati başka yöne çekiliyor. Bizim de artık bu oyunları fark etmemiz ve asıl meseleleri gözden kaçırmamamız gerekiyor.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi