26 Mayıs 2025 Pazartesi

Lozan, Türklük ve Yeni Anayasa

PKK’nın silahlı faaliyetlerini sonlandırdığını açıklaması, ilk bakışta bir geri çekilme olarak algılansa da örgütün ideolojik çizgisi ve siyasi hedefleri açısından bu, bir son değil; yeni bir başlangıç olarak sunuluyor. Abdullah Öcalan’ın “demokratik konfederalizm” fikri temelinde şekillenen yeni süreçte, örgütün yapısal olarak dönüşeceği ancak varlığını başka formlarda sürdüreceği anlaşılıyor. Bu bağlamda öne çıkan üç temel talep dikkat çekiyor:

  1. Lozan Antlaşması’nın tartışmaya açılması,
  2. 1921 Anayasası’na dönüş,
  3. Abdullah Öcalan’a fiziki özgürlük.

Bu talepler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini doğrudan hedef alıyor. Ancak bu ciddi iddialara karşılık, devlet kademelerinden özellikle Lozan konusunda yeterince net ve güçlü bir duruş sergilenmemesi dikkat çekiyor. Ne Sayın Erdoğan’dan ne de Sayın Bahçeli’den Lozan’a doğrudan sahip çıkan açıklamalar duyulmadı. Bu da kamuoyunda, “sessiz onay” algısına neden olabiliyor.

ABD ve Uluslararası Aktörlerin Rolü

PKK’nın bu yeni yönelimi açıklanırken Amerikan Dışişleri yetkililerine “bu kararda ABD’nin etkisi var mı?” sorusu yöneltildi. Sözcünün, “diplomatik görüşmelerin detaylarına giremeyiz” cevabı, sürece dış destek ihtimalini güçlendiriyor. Ayrıca, PKK’nın kararının Suriye kolu olan YPG ve PYD’yi kapsamadığının altı, Cengiz Çandar tarafından DEM Parti adına özellikle çizildi. Zaten daha sonra da SDG yetkilileri, video konferans yoluyla katıldıkları Washington’daki bir basın kulübü toplantısında Öcalan’ın çağrısının ”Suriye’deki Kürtlerle ilgili olmadığını, Türkiye’nin iç politikasıyla ilgili olduğunu” söyleyerek, SDG’nin silah bırakmayacağını belirttiler.

1921 Anayasası Tartışması

Yeni anayasa tartışmalarında 1921 Anayasası’nın referans olarak sunulması da oldukça dikkat çekici. Bu anayasa dönemi; Anadolu topraklarının işgal altında olduğu, cumhuriyetin ilanından önce, halifeliğin bulunduğu, kuvvetler birliğine dayalı, yerel yönetimlerin öne çıktığı bir yapıyı barındırıyor. 1921 Anayasası’nda öngörülen özerklik anlayışı, herhangi bir etnik vurgu içermeksizin, halk egemenliğine ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesine dayalı bir yerel demokrasi modeli olarak şekillenmiştir. Atatürk bu modeli savaş şartlarında merkezi otoriteyi güçlendirmek için kullanmıştı.  Bugün bu modele geri dönüş ise cumhuriyetin temel ilkelerinden uzaklaşma riski taşımaktadır.

Ayrıca, TBMM’de gündeme gelen vatandaşlık tanımındaki “Türk” ifadesinin çıkarılmasına yönelik teklifler ile DEM Parti, HÜDA PAR ve iktidar kanadı arasında örtüşen noktalar olduğu görülüyor. Bu, ülkenin birlik ve beraberliği açısından ciddi endişeler doğurmaktadır.

Komünal Demokratik Toplum Ne Demek?

PKK’nın öncülük ettiği yeni yapılanmanın temelinde “Komünal Demokratik Toplum” anlayışı yer alıyor. Bu sistem, devletsiz bir halk örgütlenmesini esas alıyor. Özellikle kadınlar ve gençlerin yerel meclisler aracılığıyla siyaset yapmasını öngören, öz yeterlilik ve yerinden yönetimi önceleyen bir yapıdan bahsediliyor. Abdullah Öcalan bu yapıyı “devletçi toplum merkezileşmesine karşı doğal toplumun demokratik komünal yapısı” olarak tanımlıyor. Örgütün açıklamalarına göre, bu sistemin Türkiye içinde kabul görmemesi hâlinde, “bağımsız ilan” alternatifi masadadır.

Bu noktada, Karayılan’ın şu sözleri oldukça çarpıcıdır:
“Bizimle demokrasi+devlet yaşamak istemezlerse, alternatifimiz vardır. Bu da demokratik konfederal sistemin bağımsız bir biçimde kendini ilan etmesidir.”

Bu, açıkça ya “âdem-i merkeziyetçi yapıyı kabul et” ya da “bağımsızlık ilanına razı ol” demektir. Yani ortada bir “kırk satır mı, kırk katır mı” dayatması vardır.

Dış Politika ve Bugünkü Tablo

Bugün yaşanan gelişmelerin kökeni 2000’li yılların başındaki yanlış dış politika hamlelerine dayanmaktadır. Türkiye’nin Suriye’de Esad’ın karşısında konumlanması, Irak’ta Saddam sonrası oluşan boşluğu doğru okuyamaması, bölgede terör yapılarının güçlenmesine zemin hazırlamıştır. Bu da Öcalan’ın ifadesiyle “farklı devlet modellerinin” sahaya inmesine neden olmuştur.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın bir sözü vardı: “Türk milletinin savunması Şam’dan başlar.” Bu söz, sadece coğrafi değil, kültürel ve siyasi bir gerçeği de yansıtmaktadır.

Sonuç

PKK’nın fesih kararı, tek taraflı bir barış ilanı değil, çok taraflı yeni bir yapılanmanın işaretidir. Türkiye bir sorunu çözerken, başka ve daha büyük sorunların altyapısını oluşturmamalıdır. “Türklük” ve cumhuriyetin kurucu değerleri tartışmaya açıldığında, bu sadece anayasal bir tartışma değil, bir varlık-yokluk meselesine dönüşebilir.

Barış isteniyorsa, bunun zemini ortak bir milli aidiyet ve güçlü bir cumhuriyet anlayışı olmalıdır. Sloganlarla değil, akılla ve sağduyuyla hareket edilmelidir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi