30 Haziran 2025 Pazartesi

Maden Politikamız: Milli Servetin Sessiz Talanı

Türkiye, yer altı kaynakları bakımından zengin ancak bu zenginliğini halkının refahına dönüştürmekte yetersiz kalan bir ülkedir. Yerli-yabancı sermaye ekseninde yürütülen madencilik politikaları, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik, sosyolojik ve siyasal bir kriz alanı haline gelmiştir. Bu süreçte dikkat çeken en vahim gerçeklerden biri ise, devletin bu kaynaklardan aldığı payın son derece düşük olmasıdır. Daha da çarpıcısı, çevresel tahribatın maliyeti dahi hesaplanmaksızın, bu değerli rezervlerin büyük bölümü yabancı şirketlerin denetimine bırakılmaktadır.

📉 Devlet Hakkı: Modern Bir Sömürgecilik?

3213 sayılı Maden Kanunu’nun 14. maddesine göre, Türkiye’de altın, gümüş ve bakır gibi kıymetli madenlerde devlet hakkı yalnızca %3; elmas, safir, zümrüt gibi taşlarda ise %4’tür. Bu şu anlama gelir:
Devlet, “%96’sı senin, bana %4 yeter” diyerek ülke kaynaklarını âdeta peşkeş çekmektedir.

Bazı örneklerde bu oran %15’e kadar çıksa da (örneğin linyit üretiminde), bu oran bile dünya ortalamalarının çok gerisindedir. Karşılaştırmalı analizlerde Afrika’da bile bazı ülkelerin %20 ila %40 arasında değişen royalty oranlarına sahip olduğu bilinmektedir.

1985 yılında yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanunu ile yabancı şirketlerin Türkiye’de maden arama ve işletme faaliyetlerine katılması yasal olarak mümkün hale gelmiştir.

📈 Ruhsat Patlaması: Kimin Toprağı, Kimin Madenleri?

  • 1923–2003 arasında sadece 1.186 maden arama ruhsatı verilirken,
  • 2008–2023 döneminde bu sayı 386.000’e ulaşmıştır.
  • 2014 yılında yabancı sermayeli maden şirketi sayısı 138 iken, 2022’de bu sayı 649’a çıkmıştır.

Bu patlama, madenlerin kontrolünü yabancı sermayeye devreden yeni bir dönemi temsil etmektedir. Gelişen bu süreç, ekonomik bağımsızlık ilkesinden ciddi bir sapmayı ifade etmektedir.

🏔️ Ekolojik Katliam: Doğu Karadeniz ve Ötesi

Doğu Karadeniz bölgesi, Türkiye’nin en zengin biyoçeşitliliğine sahip alanlarından biri olmasına rağmen, maden ruhsatlarıyla kuşatılmış durumdadır:

  • Giresun’un %85’i
  • Rize’nin %82’si
  • Trabzon’un %77’si
  • Ordu’nun %74’ü
  • Artvin’in %71’i
  • Gümüşhane’nin %93’ü ruhsatlandırılmıştır.

Bu ruhsatlar, içme suyu havzalarından orman alanlarına, tarım arazilerinden yaşam alanlarına kadar geniş bir ekosistemi tehdit etmektedir. Özellikle Artvin Cerattepe, Kanadalı Cominco ve halef şirketler aracılığıyla yabancı madenciliğin vahim sonuçlarını gözler önüne sermektedir.

⚠️ Kritik Örnekler: Birkaç Tane Değil, Bir Sistem Sorunu

Kazdağları:
350 binden fazla ağaç kesildi. Ruhsat süresi bitmesine rağmen Alamos Gold bölgeyi terk etmedi.

Ordu Fatsa:
Altın madeni siyanürle çalışıyor. Bal ve fındık üretimi zarar gördü. Suyun içeriğinde ağır metal tespit edildi.

Bergama Ovacık:
Türkiye’de siyanürle altın ayrıştırmasının başladığı ilk bölge. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Eurogold faaliyetlerini sürdürdü.

🏛️ Tarihî Miras ve Unutulan Uyarılar

  • Atatürk, MTA’yı (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) kurarak maden envanterimizi çıkarttırmış ve milli kalkınmanın temel direklerinden biri olarak değerlendirmiştir.
  • Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce “Türkiye’nin yer altı zenginlikleri bu milletindir” diyerek bu konuya dikkat çekmiş, ancak o dönemde “Lozan engel oluyor” denilerek kamuoyu oyalamıştır.

Bugün gelinen noktada, “Lozan engel” bahanesi ortadan kalkmış; yerine, “Yabancı şirket daha rahat nasıl çıkarır?” sorusu konmuştur.


✒️ Ahkâm-ı Hatime

Bu millet yeryüzünün olduğu kadar yer altının da sahibidir.
Ne var ki, mülkiyeti millete ait olan bu kaynaklar, yıllardır halkın değil; holdinglerin, yabancı şirketlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarına sunulmaktadır.
Lozan’a sığınıp üretmeyenler, şimdi aynı Lozan’ı yok sayarak bu zenginlikleri yağmalatmaktadır.
Maden politikası artık yalnızca çevre meselesi değil, bir milli egemenlik meselesidir.

Mesele zeytin değil; mesele, memleketin yerin altı üstüne getirilmeden nasıl ayağa kalkacağıdır.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi