Medeniyetler Savaşında Türkiye’nin Yeri Yüklenme tarihi 24 Haziran 202525 Haziran 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi 30 Mayıs 2004’te Prof. Dr. Haydar Baş’ın konuk olduğu televizyon programını izlerken, geçmişten bugüne ışık tutan o kadar çok işaret noktasıyla karşılaştım ki, bu satırları kaleme alma gereği duydum. Zira söylenenler yalnızca bir dönemin tespitleri değil, aynı zamanda milletimize dair bir “istikamet pusulası” niteliğindeydi. Prof. Dr. Baş’ın ifadesiyle, dünya üzerinde yaşanan çatışmaların özü “medeniyetler kavgası”dır. Bu kavgada taraflar ne kadar farklı isimler altında gösterilse de asıl hedef Müslüman Türk kimliğidir. Bu kimlik, yalnızca bir etnik aidiyet değil; İslam’ın medeniyet kurucu, ahlak inşa edici ve toplum düzenleyici yönünü taşıyan tarihsel bir tecrübenin adıdır. Bu noktada dikkat çekici olan, Mustafa Kemal Atatürk’e dair yapılan çarpıtmalara karşı Haydar Hoca’nın net ve belgeli duruşudur. Atatürk’ün İslam’ın safında yer aldığı, üniter devleti Müslüman Türk kimliği üzerine kurduğu tespiti, tarihsel bir iddia değil, somut bir gerçekliktir. 1923–1938 arası Cumhuriyet, bu kimlik etrafında birleştirilmiş ve içeriğinde Arap, Kürt, Çerkez, Laz, Boşnak demeden Müslüman olan herkes bir millete dâhil edilmiştir. Fakat 1938 sonrası, bu kimliğe karşı içerden ve dışardan sistematik bir saldırı başlatılmıştır. Haydar Hoca’nın asıl dikkat çektiği nokta, bu saldırının yalnızca dış kaynaklı değil, içerideki “aydın” zümre aracılığıyla yürütülmesidir. Devlete karşı oluşturulan nefret dili, dini hassasiyetleri olan halkın, misyoner yapılarla iç içe geçmiş kimi gruplar üzerinden devletten koparılmasına sebep olmuştur. Bu ise doğrudan devletin varlığını ve milletin birliğini hedef alan bir projedir. Bugün Ortadoğu’da yaşananların da özü budur. Irak, Suriye, Lübnan, Filistin örneklerinde gördüğümüz gibi, Müslüman toplumların birlik ve beraberliği bozuldukça hem iç kargaşa hem dış müdahale derinleşmektedir. Haydar Hoca’nın hatırlattığı üzere, Osmanlı döneminde Türk’ün adalet terazisi hangi millete ve dine mensup olursa olsun güven telkin etmiş, Türk’ün çekildiği her yer ya sömürgeye ya da iç savaşa sürüklenmiştir. Peki biz ne yapmalıyız? Haydar Hoca bu soruya net cevap veriyor: Devletle millet, siville asker barışmalıdır. Bu barışma, sadece fiziksel bir yakınlık değil; ortak aklın, müşterek değerlerin ve tarihsel sorumluluğun yeniden inşasıdır.Bugün kamuoyunda sık sık ısıtılıp önümüze konulan din temalı tartışmaların ötesinde, inanç meselesi aslında toplum düzeninin derin katmanlarını ilgilendiren bir konudur. İnanç, sadece bireyin değil; toplumun ahlaki ve vicdani sigortasıdır. İnsan, kendinden yüce bir iradeye bağ kurduğunda; sadece Yaradan’a değil, topluma ve devlete karşı da sorumluluk hisseder. Haydar Hoca’nın ifadesiyle, “Yaratıcısıyla bağını koparan, toplumla da bağını koparır.” Batı dünyasıyla olan ilişkilerimiz de bu çerçevede yeniden ele alınmalıdır. Evet, diplomasi ve ticaret alanında iş birlikleri gereklidir. Ancak millet olarak Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmak, kendi kimliğimizi inkâr etmeye varan bir teslimiyete dönüşmemelidir. Batı’nın bize sunduğu reçeteler, bizi millet yapan değerleri hedef alıyorsa, o reçeteyi yırtmak bir mecburiyettir. Türkiye, bu coğrafyanın nirengi taşıdır. Ortadoğu’nun kaderi, İstanbul’dan, Ankara’dan bağımsız belirlenemez. Haydar Hoca’nın uyarısı nettir: “Müslüman Türk kimliği rayından çıkarsa, Türkiye’nin işi biter.” Bu yüzden artık tarafımızı net çizmeliyiz. Ne Batı’nın kuyruk siyasetinde ne de etnik bölücülükte çözüm var. Çözüm, bu milletin kendi içinden doğacaktır. Haydar Hoca’nın yıllar öncesinden gelen bu sesi, bugüne ışık tutuyorsa, sorumluluk bizim omuzlarımızdadır. Nefret politikalarını bırakıp, kardeşliği önceleyen, ortak değerlerde birleşen bir siyaset inşa etmek mecburiyetindeyiz. Çünkü oyun büyüktür; ama millet daha büyüktür. 📜 Ahkâm-ı Hatime 📌 Bugün yaşanan krizler, ekonomik ya da siyasi değil; bir medeniyet ve kimlik buhranıdır.📌 Batı’nın sunduğu reçeteler değil, bu milletin tarihî tecrübesi ve ortak inancı çözümün anahtarıdır.📌 Devletle milletin, siville askerin aynı sofrada buluşmadığı bir yerde kardeşlik değil, ayrışma büyür.📌 Müslüman Türk kimliği, sadece bir etnik tanım değil; bu coğrafyanın adalet ve ahlak eksenli medeniyet tecrübesidir.📌 Çözüm, ne Batı’nın vadettiklerinde ne de ithal modellerde… Çözüm, bu toprakların ruhunda gizlidir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp