Tarımda Zincir Kırıldığında… Yüklenme tarihi 4 Eylül 20254 Eylül 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Türkiye’nin tarımsal serüveninde son 20 yıl, büyük kırılmaların yaşandığı bir dönem oldu. Bir zamanlar “kendi kendine yeten yedi ülkeden biri” olmakla övünürdük. Bugün ise soframıza gelen ekmeğin buğdayı, ayçiçeği yağımızın ham maddesi, hatta mercimeğimiz dahi büyük oranda ithalata bağlı. Peki nasıl oldu da binlerce yıllık tarım mirası, küresel pazara bağımlı hale getirildi? Kotalarla Başlayan Süreç 2000’li yılların başında uygulanan politikalar, “tarımı disipline etme” söylemiyle yola çıktı. Şeker Yasası, Tütün Yasası ve benzeri düzenlemelerle çiftçiye kota getirildi. Oysa bu yasalar, sadece üretimi kısmakla kalmadı; aynı zamanda köylüyü topraktan kopardı. Tarımın ikinci plana itilmesi, aslında Türkiye’nin potansiyelinin bilinçli bir şekilde törpülenmesiydi. O dönemde Avrupa Birliği ile yürütülen müzakerelerde de benzer bir tablo vardı. “Tarımı küçültürseniz size pazar kapılarını açarız” mesajı, politikaların perde arkasını oluşturdu. Türkiye’nin verimli topraklarında yetişen ürünler, dış rekabet karşısında değersizleştirildi. Pamuktan Buğdaya, Şekere ve Tütüne Mesela gümrüklerimizden yüzde 50 daha ucuz ithal pamuğun ülkemize girdiği o günlerde belki de bu duruma sevinenlerimiz bile var idi. Derken Çukurova’nın pamuğu dalında iken, dışarıdan getirilen ucuz ürünle yarışamaz hale geldi. Önce çırçır atölyeleri sustu, ardından tekstil fabrikalarının bacaları söndü. Çukobirlik gibi köklü kurumların çöküşü, sadece bir sektörün değil, bir kentin belleğinin de yitimi demekti. Buğdayda da durum farklı değildi. 1990’lardan itibaren artan ithalat, Türkiye’yi bağımlı hale getirdi. TÜİK verilerine göre 2023’te buğday ithalatı 10 milyon tonu aştı. Oysa Anadolu’nun bereketli toprakları, tarih boyunca “dünyanın ambarı” olarak anılmıştı. Şeker pancarı üreticisi de aynı kaderi paylaştı. 2001 Şeker Yasası ile getirilen kotalar, fabrikaların kapısına kilit vurdu. Yerli üretici gerilerken, nişasta bazlı şeker ithalatı hızla arttı. Çok uluslu şirketler pazara hâkim oldu. Tütünde Tekel’in özelleştirilmesiyle birlikte küçük üreticinin köy köy tütün ekimini bırakması, tarımsal istihdamı çökertti. Bugün piyasaya hâkim olan yabancı şirketler, Türkiye’nin bir zamanlar dünya markası olan tütününü adeta tarihe gömdü. Kilis’ten Yükselen Sessizlik Üzümde de benzer bir kırılma yaşandı. Kilis’in bağcılık geleneği bir zamanlar kentin ekonomisinin belkemiğiydi. Kilis Suma Damıtma Fabrikası, yılda 15.000 ton yaş üzüm ve 15.000 ton kuru üzüm işleme kapasitesine sahip, çevreci teknolojilere dönük yatırımlarla modernize edilmiş önemli bir tesisti. Ancak bu üretim merkezi, özelleştirme furyasının ardından yavaş yavaş geri plana düştü. Fabrikanın kapatılması, sadece fiziki bir yapının yıkımı değil, yerel ekonominin “damarlarının kesilmesi” anlamına geliyordu. Bağcılık, üreticiye güvenli pazar sağlayan bir sistem olarak işlemedi; bağlar sökülmeye başlandı. Bu durum, Kilis Üzüm Üreticileri Tarımsal Birliği’nin raporlarına göre yıllarca süren çözülmenin sonucuydu: Üzümün kilo başına maliyeti 35 kuruş iken, satış fiyatı 25 kuruştu. Bu, üreticileri bağlarını sökmeye iten bir ekonomik baskıydı. Çiftçi Sayısı ve Gençlerin Uzaklaşması TÜİK verileri çarpıcı: 2002’de kayıtlı 1,2 milyon çiftçi vardı, bugün bu sayı 500 binin altına indi. Çiftçimizin yaş ortalaması ise 59’a yükseldi. Genç nüfus tarımdan uzaklaşıyor, köyler boşalıyor. Yani sadece üretim değil, üretim kültürü de tükeniyor. Artan Maliyetler Çiftçi bir yandan da ekonomik yükün altında eziliyor. Tarımsal girdi fiyat endeksi yıllık %30’lara varan artışlar gösteriyor. Zirai ilaç, yem ve enerji maliyetleri üreticinin kârını sıfırlıyor. Çiftçi artık doğayla değil, ekonomiyle de savaşıyor. Tarım = Milli Güvenlik Bugün gelinen noktada tarım sadece bir sektör değil, doğrudan milli güvenlik meselesidir. Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” sözü, tarımı ekonominin kalbi olarak tanımlıyor. Eğer çiftçimizi, köylümüzü kaybedersek, bağımsızlığımızı da kaybederiz. Çünkü modern savaşlar artık tankla tüfekle değil, gıda üzerinden yürütülüyor. Ne Yapmalı? Tarımı ayağa kaldırmak için köklü dönüşümler şarttır: Üreticiye maliyet ve alım garantisi verilmelidir. Gençlerin tarıma ilgisini artıracak projeler hayata geçirilmelidir. Su kaynakları korunmalı, modern sulama sistemleri hızla yaygınlaştırılmalıdır. Tohumdan şekere kadar dışa bağımlılığa son verilmeli, milli üretim öncelik olmalıdır. Ahkâm-ı Hatime Bugün pamukta, buğdayda, şeker pancarında, tütünde ve üzümde yaşananlar bize bir gerçeği haykırıyor: Bu sadece ekonomik bir tercih değil; uzun vadeli bir bağımlılık zinciridir. Kazanan küresel şirketler olurken, kaybeden çiftçi, sanayici ve milletin tamamı oluyor. Tarım kesimi nefes borumuzdur; nefesimiz kesilirse hayatımız da kesilir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp