24 Kasım 2024 Pazar

Sevgi Üretir, Öfke Tüketir

“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” (Âl-i İmrân Suresi, 134. Ayet)

 Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) de;

“Öfke şeytandandır, şeytan ateştendir, ateş ise su ile söndürülmektedir, öyleyse biriniz sinirlendiği zaman abdest alsın.”

“Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun, öfkesi geçerse ne âla, geçmezse yatsın.”

“Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olandır.” buyurmuştur.

                                                           ***

Hz. Ali (a.s.) Hendek savaşında, bir düşman askerini alt edip, yere yatırdı. Kılıcını çekti. Tam vuracağı zaman, düşman askeri Hz. Ali’nin mübarek yüzüne tükürdü. Bunun üzerine, Hz. Ali kılıcını kınına koydu. Onunla savaşmaktan vazgeçti. Ölümünü bekleyen kimse, bu olaya çok şaşırdı. Hayretle:

-Ya Ali! Kılıcını çekmiştin. Beni öldürmene hiçbir engel yokken neden vazgeçtin? Öfken birden yatıştı.

Hz. Ali şöyle cevap verdi:

– Ben kılıcımı Allah için vuruyordum. Ben Allahın aslanıyım. Nefsin esîri değilim. Sen, benim şahsıma karşı yaptığın hareketten sonra seni öldürseydim, nefsim için öldürmüş olabilirdim. Hâlbuki her yaptığımı Allah için yapmam lâzımdır.

Tdk sözlüğünde öfke¸ “engelleme, incinme veya gözdağı karşısında gösterilen saldırganlık tepkisi, kızgınlık, hışım, hiddet, gazap” olarak tanımlanmaktadır.

Öfke, insanı yönlendiren, kendi olmaktan çıkaran en tehlikeli duygudur. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda, toplum içerisindeki pek çok sorunun kökeninde baş edilemeyen öfkenin yattığını görürüz. Kızgınlığımızın etkisi ile çoğunlukla sağduyuyu bir kenara atıp işleri daha da zora sokacak yıkıcı yolu seçmişizdir hep.

Bir zamanlar çok çabuk öfkelenen ve bu yüzden hiç arkadaş edinemeyen küçük bir oğlan varmış. Babası ona bir kese dolusu çivi vermiş ve her öfkelendiğinde, bahçe kapısına bir çivi çakmasını  söylemiş.

Oğlan daha ilk gün kapıya 37 çivi çakmış. İlerleyen haftalarda öfkesini kontrol etmeyi öğrendikçe, kapıya çaktığı çivilerin sayısı da her geçen gün azalmış. Gün gelmiş, öfkesini kontrol etmenin, kapıya çivi çakmaktan daha kolay olduğunu keşfetmiş. Ve bir gün çocuk, öfkesine hiç kapılmamayı öğrenmiş. Koşup babasına durumu anlatmış ve babası da ona, öfkesine her hâkim oluşunda, kapıdan bir çivi çıkartmasını söylemiş.

Günler geçmiş. Oğlan babasına, kapıdaki tüm çivilerin söküldüğünü söylemiş. Babası da onu elinden tutup bahçe kapısının yanına getirip, şöyle demiş:

– Aferin, oğlum. Çok şey başardın. Ama bir bak, kapının üstü delik deşik oldu. Bu kapı asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle söylediğin sözler, tıpkı bu delikler gibi iz bırakır. Bir insana bıçak saplayıp, sonra çekip alabilirsin ama üst üste ne kadar özür dilersen dile, o yara hala oradadır.

Her kontrol edemediğimiz öfke, bu çiviler misali; birilerinin kalbinde delikler, yaralar oluşturur. Bu da yaşamın her aşamasını etkiler, tahmin bile edemeyeceğimiz sonuçlar doğurabilir. Adeta insanlık bir tuzağa sürüklenebilir. Toplumda, insanların öfke sonucu düşebileceği tuzaklar; uyuşturucu, şiddet, sigara, başarısızlık ve intihar gibi çok tehlikeli boyutlara ulaşabilmektedir. Aslında öfkesini bu gibi davranışlar ile dışa vuran kişi, şahıs olarak da en çok kayba uğrayan, geleceği ve ilişkileri olumsuz yönde en ciddi biçimde etkilenendir.

Adam, yeni aldığı arabasını yıkarken 6 yaşındaki oğlu yerden bir taş alır ve arabaya bir şeyler yazar!

Çok öfkelenen baba, çocuğunun ne yazdığına bile bakmadan oğlunun elini tutar, vurur da vurur!

Hastanede, elindeki sayısız kırık yüzünden çocuğun parmaklarının hepsi alınır. Ameliyattan sonra çocuk, oldukça üzgün olan babasını gördüğünde:

– “Baba, parmaklarım ne zaman çıkacak?” diye sorar!

Adam soru karşısında biter ve yıkılır kalır. Arabasına döndüğünde kafasını arabaya vurur da vurur. Sonra gelir motor kaputuna oturur ve işte o zaman oğlunun yazmaya çalıştıklarını görür: “SENİ SEVİYORUM BABA!”

Evet, öfkesine mağlup olan, hiddetini kontrol edemeyen babanın hazin sonu. Mağlup olan güreşçinin katıldığı turnuvadan elenmesi misali; adeta öfkesine mağlup olan baba hayattan diskalifiye olmuştur.

Kontrol edemediğimiz öfkemiz, hiddetimiz her zaman böyle kötü sonuçlar doğurmasa da; öfkemizi çıkardığımız çocuklarımızdan nasıl güzel davranışlar bekleyebiliriz. Çocuklarımız için bizler sadece anne baba değilizdir; hayatlarında ilk eğitmenleriyizdir de aslında onların. Çocuk, anne babadan ne görürse, kendi hayatında da onu uygulayacaktır. Hatalara, incinmeye öfke olarak cevap veren bir ebeveynin çocuğunda da oyuncağa, ev eşyalarına, kardeşe, arkadaşa kötü muamele ortaya çıkacaktır. Hatalarında hep cezalandırılan çocuğun gelişimi etkilenecek; yeni bir şey deneme konusunda cesareti kırılacaktır. Bunun sonucunda, başarısız bir hayatla karşı karşıya gelecek, belki de zararlı alışkanlıklar edinecektir. Şunu çok iyi biliyoruz ki; uyuşturucu, alkol kullanımı veya birçok adli suç anne baba sevgisinden mahrum gençlerde çok daha yüksek oranda görülmektedir. 

İnsan, kendinden kaynaklanan ve dış etkenlerden dolayı öfkelenebilir. Öfkelenmemizi, daha doğrusu, öfkemizi kontrol edemememizin birçok sebebi vardır. Mesela, bazı insanların öfke eşiği daha düşüktür, genetik olarak öfkelenmeye daha yatkındır. Sağlık problemleri, diyabet gibi sağlık problemleri, kronik hastalıklar, herhangi bir bedensel engeli olmak öfkeye zemin hazırlayabilmektedir. Yaşadığımız ortam, yaşanılan ülkenin ekonomik ve siyasi durumu insanların duygularını etkilerler. Sıkışan bir trafikte öfkelenen bir şoför görme ihtimali, normal akan bir trafiktekine göre katlarca fazladır. Ekonomik sıkıntıları olmayan, sosyal adaleti sağlamış bir toplumla; sosyal adaletin olmadığı, ekonomik sıkıntıların olduğu toplumda da durum böyledir.

Duygularımızı etkileyen yine önemli bir husus beklentilerimizdir. Çevremizdekilerden, iş yerimizdeki yönetici veya elemanlarımızdan, anne baba veya evlatlarımızdan beklentilerimiz. Bunların yeterince karşılanamaması öfkenin oluşumuna neden olacaktır. Beklentinin düzeyi, o kişide öfke kontrolünün kaybedilme derecesini belirleyecektir.   

Öfke aslında, incindiğimizi, yaşamımızdaki önemli bir sorunu ihmal ettiğimizi, beklentilerimizin doğru şekilde karşılanmadığını, başa çıkabileceğimizden çok daha fazla yaptığımızı gösteren ya da sadece işlerin yolunda gitmediğini gösteren bir işarettir. Bu duyguların hepsi de yaşamın içinde olan doğal duygulardır. Sorun, öfkenin kontrol edilememesi; hiddetin, kızgınlığın sonrasında ortaya konulan bazen çok kötü sonuçlar da doğuran saldırganlık tepkisidir. Nedir öfke kontrolü? Öfkenin doğru biçimde ifade edilebilme becerisidir. Kendisi ve çevresi için zarar vermeyecek bir şekilde, saldırganca olmayan ve şiddet içermeyen bir tutumla duygularını ortaya koymaktır.

Özellikle konuşma dilinde sıkça kullandığımız “ah” kelimesinin ünlem olarak anlamını ifade ederek, konuyu toparlamak istiyorum. Türk Dil Kurumu sözlüğünde aynen:

” Sesin tonuna göre pişmanlık, öfke, özlem, beğenme, sevgi vb. duygular anlatan bir söz” denilmektedir.

“Ah, ne güzeldi o Direklerarası’ndaki ramazan ve donanma geceleri.” –  tümcesinde “özlem”;

“Ah ah, bir elime geçirsem ben ona ne yapacağımı bilirim.” tümcesinde “öfke”;

“Ah ne kadar güzel bir çocuksun sen” tümcesinde “sevgi”  ifade ediyor “AH”.

Aynı iki harf. Yeri geldiğinde kuşatıcı bir söz, sevgi ifadesi; yeri geldiğinde nefret ifade eden, öfke ve kini ortaya koyan bir söz halini alabiliyor. Farklı olan tek şey bu iki harfi kullanan insanın ruh hali. Aslında farklı bir bakış açısıyla hayat da böyle değil mi? Bakış açınız, beklentileriniz, bilgi birikiminiz olaylar karşısında davranışlarınızı belirlemiyor mu?  Toplumda her gün karşılaştığımız olaylara hepimizin tepkisi aynı mı? Birimizin öfkelendiği bir olaya, bir diğerimiz ne var bunda demiyor muyuz? 

Öfke ve sevgi, ne kadar çok yakından ilgili kavramlarmış aslında değil mi? İkisini de bir “ah” diyerek ifade edebiliyoruz. 

Gelin muhatabımızı, öfke ile karşımıza almak yerine,  sevgi ile kuşatalım. Her zaman hayatımıza örnek almamız gereken Ehl-i Beyt ‘in yaşamını örnek alalım. Yazımızın ilk kısmında anlattığımız Hz. Ali (a.s) ‘nin, Hendek Savaşında düşmanına gösterdiği tavrın; o kişinin imanına vesile olduğunu hatırlayalım. Her zaman bilelim ki; SEVGİ ÜRETİR, ÖFKE TÜKETİR. 

Dr. Ali Bestami Kepekçi / 17.10.2013

 

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi