Göç ve Geçici Koruma Statüsü Yüklenme tarihi 8 Haziran 202126 Temmuz 2021 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Geçen hafta açıklanan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verilerine göre, “geçici koruma” kapsamında kayıt altına alınan Suriyeliler Türkiye nüfusunun yüzde 4,46’sını oluşturuyor. Ya kayıtlı olmayanlar! Neden mülteci değil de; “geçici koruma” statüsü? En çok Suriyeli İstanbul’da yaşarken, genel nüfusa oran olarak en çok Suriyeli yaşayan illerimiz Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Kilis. Açıklanan orana göre Kilis’te gördüğünüz her 4 kişiden 3’ü Suriyeli. Peki, bu sonuç sürpriz mi? Göçün başladığı ilk sıralarda Kilis Belediye Başkanlığı tarafından asılan pankartlar sanırım AKP’nin göç politikasının şifrelerini o günlerden açık etmekte idi. Ne yazıyor idi bu pankartta? “Umudun ve Barışın Ana Şehri Kilis’e Hoş Geldiniz. Kilis Nüfus: 93.400 – Suriyeli misafir: 130.825” İlginç bir şekilde Türkiye Uluslararası Lig’de Suriyeli göçmenlere en büyük desteği gösteren ülke olmasına rağmen, İsrail, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, İran ve bölgedeki zengin Arap ülkelerinin çoğunun benzer temkinli bir tavır takınarak mültecilere kapılarını kapalı tutmaları dikkat çekmektedir. Yani bu sonuç bilinçli bir tercihtir. BOP ya da Medeniyetler İttifakı Eş Başkanlığı ile başlayan sürecin devamıdır. Göç insanlığın ilk varoluşundan beri mevcut olan ve bundan sonraki dönemlerde de muhtemelen devam edecek olan çok önemli bir olgudur. Göç gerçeğini yok saymak yerine, devletlerin tutarlı bir göç politikalarının olması şarttır. Açıklanan verideki “Geçici Koruma” statüsü konusu çok derinlemesine incelenmesi gereken bir konudur. 1951 yılında imzalanan Cenevre sözleşmesi sayesinde oluşan bugünkü mülteci tanımı 1967 yılında oluşturulan protokol ile son şeklini almıştır. Ama ne yazık ki konulan kurallar, başta ABD ve İngiltere gibi dönemin güçlü ülkelerinin çıkarlarını yansıtacak şekilde ortaya koyulmaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlama ile imzalamıştır. (Kaynak: http://sgdd.org.tr/wp-content/uploads/2017/05/Turkiye-de-Iltica-Sureci.pdf).Türkiye bu coğrafi kısıtlama şerhinden dolayı Avrupa dışında meydana gelen olaylardan kaynaklanan başvurulara mülteci statüsü veremiyor ve yerine bu sığınmacılara “geçici koruma statüsü” verilmektedir. İşte bu “geçici” olmak birçok sorunu doğurmaktadır.Pratikte ise Afganistan, İran, Irak ve Suriye gibi Avrupa dışı ülkelerden gelenler Türkiye’deki sığınmacıların büyük bir çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu sonucu doğuran en önemli sebep, Avrupa dışından gelen sığınmacıların “sığınma başvuru işlemleri” nin çoğunun Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından Türkiye İçişleri Bakanlığı işbirliği ile Türkiye’de yürütülmesindendir. Dolayısıyla çoğu sığınmacı, mülteci statüsü alarak 3. bir ülkeye yerleşmek için başvurusunu Türkiye’den yapmakta ve kabulüne dek devlet tarafından sağlanan “geçici koruma kapsamı” nda Türkiye’de “geçici” olarak kalabilmektedirler. Son yıllarda bu tarz sığınmacıların sayısı her geçen gün artmaktadır.Sığınmacıların 3. ülkelere kabul süreçleri de bazen olmamakta, bazen de çok uzun sürebilmektedir. 1995-2010 yılları arasındaki dönemde toplamda 70 binin üzerinde sığınmacının 37 binden fazlası yani başvuruların %51’i mülteci statüsü almış ve diğer ülkelere yerleştirilmiştir. Geri kalanlar ise ülkemizde kalmışlardır. Türkiye’deki idarecilerimiz de özellikle coğrafi kısıtlama imzaladığı Avrupa dışı ülkelerden “mülteci olma başvurusuna gelen göçmenleri” hep geçici gördüğü için onların ülke koşullarına uyumları için yeterli bir faaliyet göstermemektedir. Belirsizlik nedeniyle, istediği ülkelere kabul edilmediği için yıllardan beri ülkemizde kalan çok sayıda göçmen söz konusudur. Transit Göç bölgesi olmanın bize neler kaybettirdiğini 2.4.2021’de yayınlanan makalemizde işlemiş idik. Yinelemek isterim ki; yaşanılanlar sürpriz değil, bir sonuçtur. Tek çözüm ülke menfaatlerimize hizmet edecek “Milli” bir göç politikası geliştirilmesidir. Her türlü göç kayıtlı olmalı, göç yönlendirilebilmeli, “geçici koruma statüsü” iptal edilmelidir. Ülkemizde yaşayacak göçmenler için geldikleri ilk andan itibaren “Entegrasyon” çalışmaları yapılmalıdır. Göçmenlerin entegrasyonu ve sosyal uyum etkili bir göç yönetimi politikasının bir parçasıdır. Suriyeli sığınmacılarla ilgili olarak açık kapı politikasının son verilmeli, geçici koruma statüsündeki Suriyelilere vatandaşlık verilmesi uygulamasına son verilmeli, kayıtsız mülteciler kayıt altına alınmalı, mültecilerin geri gönderilmesi için Şam yönetimi ile birlikte hareket edilmelidir. Bu da ancak “Milli” duruş sahibi, “Bağımsız Türkiye” hayalleri olan Av. Hüseyin BAŞ ve kadrosunun iktidar olması ile mümkündür. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp