5 Ekim 2024 Cumartesi

Ortadoğu’da Kan Gölü ve Çıkış Yolu

Siyonizm, Arz-ı Mev’ud ya da Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adına ne derseniz deyin; Ortadoğu kan gölü olma yolunda. BOP kapsamında olan 22 ülkeden karıştırılmayan, dokunulmayan kalmadı. Ya BOP Eş Başkanı Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olduğu Türkiye, projenin 23. Üyesine sıra ne zaman gelecek ya da geldi mi?

Sayın Hüseyin Baş, geçen hafta Ankara’da yaptığı konuşmada,” Daha dün Azerbaycan’da Savunma Sanayi Fuarı vardı. Fuarın ana sponsoru meşhur, bizim savunma sanayindeki büyük şirketimiz Sayın damat Baykar ile İsrail’in firması.” ifadeleri ile iktidara yakın firmaların İsrail ile olan yakın ilişkilerinin devam ettiğinin altını çizdi. Azerbaijan Defence Exhibition (ADEX), savunma sanayii alanında Azerbaycan ve uluslararası savunma şirketlerini buluşturan, bölgenin en büyük fuarı. Baykar Teknoloji ve Israel Aerospace Industries (IAI) bu fuarın altın sponsorları. Hepimizin hatırladığı gibi kısa bir süre önce İsrail’le ticaretin kısıtlandığı açıklamasından sonra; Filistin ya da Avrupa’daki firmalar üzerinden indirekt olarak, İsrail ile ticaretin devam ettiği de basın tarafından net olarak ortaya konulmuş idi. Yani uzun lafın kısası, söylemler farklı da olsa, İsrail ile canciğer kuzu sarması şeklinde diyaloglarımız devam etmektedir.

İlk net duruş Hüseyin Baş’tan

Ne yazık ki, tüm dünyada Filistin’in haklı davasında net bir tavır ortaya koyan liderlerin mumla arandığı bir ortamda, en baştan beri olduğu gibi Nasrallah’ın ölümünden sonra da net bir duruş sergileyen ilk lider, Bağımsız Türkiye Partisi Başkanı Hüseyin Baş olmuştur. Bu anlamda, Sayın Baş’ı tebrik ediyorum. Nasrallah’ın ölümünden sonra, İsrail’in önündeki en büyük engelin kalktığını ifade eden Baş, “İsrail’in karşısındaki en büyük engel, şehit oldu ve bugün İsrail’in önünde hiçbir engel kalmadı. Beyrut dediğiniz yer Hatay’a 200 kilometre, F35 ile 5 dakika. Bugün Lübnan’da yaşananlardan sonra bu söylediklerimi unutmayın, artık Ankara tehdit altındadır. Biz Gazze’yi de konuşurken, Ortadoğu’yu da konuşurken hep bunu söyledik; bakın Ankara tehdit altında, Türkiye tehdit altında” ifadeleri ile sıranın ülkemize geldiğini ifade etti. Bu duruş ve konuşma, toplumda büyük yankı ve beğeni topladı. Ertesi gün, Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis açılışında benzer örnekler vererek aynı çerçevede bir konuşma yaptı. 2.000 yıllık Yahudi hedeflerini sanki yeni fark etmişçesine “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı, İsrail’in bölge ülkelerini ‘kendi ateşine çekmek için’ her türlü provokasyonu denediğini savunarak, “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır” dedi.

Günaydın mı demek lazım, tebrik mi etmek lazım bilemem. Ancak, ben bu konuşmanın İsrail’den çok, ülke içi kamuoyuna yönelik bir mesaj olarak yorumladığımı ifade etmek isterim. Geçmişte İsrail’e Sayın Erdoğan’ın yönelik yaptığı “one minute” çıkışına çok benziyor bu açıklamalar. Aradan 5 gün geçmesine rağmen, İsrail’den hiçbir yetkilinin de Erdoğan’ın açıklamasına bir cevap vermemesi de ilginç.

Eğer bu sözler İsrail’e yönelik bir mesaj ise, İsrail ile olan ilişkilerin gözden geçirilmesi için acaba daha ne beklenmektedir?

Peki her şeye rağmen İsrail ile ilişkilerde neden hız kesilememektedir?

Taraflı tarafsız herkes kabul edecektir ki; Türkiye’nin dış politikası, iç politikası ve ekonomisi uzun yıllardır ABD’ye bağımlı bir şekilde yürütülmektedir. Bu bağımlılık, bölgemizdeki karmaşanın ana sebeplerinden biridir. ABD’nin yeşil dolarıyla kurduğu ekonomik esaret, bölgedeki istikrarsızlığın temel kaynağıdır. Dolar esareti altında olan sadece Türkiye değil, tüm BOP kapsamındaki ülkelerdir. Hatta tüm dünya desek, yanlış demiş olmayız. ABD, dolar ile tüm dünyayı Prof. Dr. Haydar Baş’ın ifadesi ile “Eşek etmiş binmiş, at etmiş sürüyor.” Bu esaret sürdükçe de kimsenin ABD politikalarının dışına çıkması imkansızdır. ABD’nin, bölgedeki İsrail desteği, son günlerde zirve yapan sorunların ana sebebidir.

Şu an iki farklı ülke arasında yapılan bir alışverişten ABD’nin kazanç sağladığını düşünürsek, bu duruma dur demenin tek yolu milli paralarla ticaret yapmaktır. Türkiye özelinde düşündüğümüzde, hala tercüme parayla (Merkez Bankasında bloke ettiği doların karşılığında basılan Türk lirası) hareket ederken ve ekonomisini ABD’ye bağlamışken, bu bağımlılıktan kurtulmak imkansızdır. Ekonomik olarak bağımsız olamayan bir ülkenin tam bağımsızlığından ifade etmek zaten imkansızdır.

Esaretten kurtulmanın yolu ise, milli paralarla ticaret yapmaktan geçmektedir. Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu Milli Paralar ve Ticaret Projesi, dünya barışı için şart olan bir projedir.

 

Milli Para Gelirse Dolar Esareti Son Bulur

Dünyada ABD Dolarının hâkimiyetine son veren milli paralarla ticaret projesi, Prof. Dr. Haydar Baş tarafından 2005 yılında ekonomi literatürüne kazandırılmıştır. Sayın Baş’ın Putin’in danışmanlarını ikna etmesinden sonra Rusya ve Çin’in, milli parayla birlikte doları devre dışı bırakmak için adımlar atmaya başladıklarını hepimiz biliyoruz. Sayın Baş 2019 yılında Trabzon’da yaptığı konuşmada “Doların devreden çıkması için milli paraların devreye girmesi lazım. Ve arkadaşlar hafta geçmeden Rusya Çin ile ‘milli paralarla ticaret yapacağız’ diye anlaştı. O hafta ABD’ye müthiş bir darbe indirdiler. Piyasada yüzde 80 dolar varken, o hafta en az yüzde 20 kayıpla piyasadaki dolar yüzde 60 nispetine geriledi. Şu anda çok daha alt seviyelere inmiş durumda. Bu ABD’nin yok oluşudur. Yani ben Amerika’yı yıktım.” İfadelerini kullanarak, “surda bir gedik açtığını” ilan etmiştir.

Türkiye Ortadoğu’nun açmazını açacak ülke olabilir

Türkiye için bölgede lider ülke olmak bir zorunluktur. Tarihimiz, jeopolitik konumumuz bize bu misyonu yüklemiştir.

Bir an evvel, ekonomik bağımsızlığımızı sağlayacak Milli Ekonomi Modeli’ni sistem olarak uygulamamız şarttır.

Başta Esad olmak üzere komşularımızla bir an evvel barışmak, ortak paydalarda birlikte hareket etmemiz zaruridir.

Milli ve manevi değerlerimize uygun, tarihimizle bağdaşan, biz merkezli iç ve dış siyaset yapılanmasına gitmemiz gerekliliktir.

Sayın Cumhurbaşkanının meclis açılışında yaptığı konuşma neden bir dönüm noktası olmasın.

Hemen bugün alacağı kararlarla, yukarıda belirttiğimiz çözüm önerilerinin uygulanmaya başlanması mümkündür. Bu konuda adımlar atılmalıdır. O zaman, Onu samimi görürüz ve bu ülkemiz için bir kazanç olur. Yanlıştan dönmek, her zaman kârdır. Ancak, şu an uygulanılan politikalar devam ederse, son açıklamanın hiçbir anlamı yoktur ve ülkemizi ekonomik ve siyasi olarak zor günler beklemektedir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi