İki Kutuplu Çıkmaz ve Üçüncü Yolun Gerekliliği Yüklenme tarihi 2 Haziran 20252 Haziran 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Yıllardır Türkiye, A ve B seçenekleri arasında sıkışmış durumda. Bu yapı ülkeye çok şey kaybettirdi. Hep aynı kitlelere hitap edilerek, aynı kutuplaşmalar üretilerek siyaset yapılıyor. Peki, sadece iktidara değil, muhalefete de dışarıdan biçilen bir rol olabilir mi? Bu soruyu artık açıkça tartışmamız gerekiyor. Ve bu sebeple evet; Türkiye’nin üçüncü bir yola kesinlikle ihtiyacı var. Muhalefet uzun süredir parlamenter sistemi savunuyor. Dikkat çekici bir şekilde, artık AKP de yeniden parlamenter sistemden söz etmeye başladı. Oysa bizim asıl meselemiz sistemin ismi değil. Esas olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarına bağlılıktır. Mevcut Meclis aritmetiğiyle anayasa değişikliğini tartışmak doğru değildir. Öncelikle toplumsal bir mutabakat sağlanmalıdır. Son seçimden bu yana Türkiye’de hızlı bir değişim yaşanıyor. Bugün seçim olsa, aynı sonuç çıkar mı, emin değiliz. Bir başka çarpıcı nokta: “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen, hâlâ hafızalarda yer eden o ‘fesli tarihçi’… Vefatından kısa bir süre önce AKP yöneticilerinin adeta onu hasta yatağında ziyaret etme yarışına girdiklerini gördük. Suriye’de iç savaş patlak verdiğinde bazı kendini bilmezler, Şiilerin öldürülmesine dair fetvalar bile verdiler. Bu mezhep temelli kışkırtmaların olduğu dönemde, ülkemizde 29 Mayıs 2013’te Boğaz’a yapılan 3. köprüye “Yavuz Sultan Selim” ismi verildi. Son günlerde ise Timur ve Şah İsmail’e yönelik söylemler yeniden gündeme taşınarak Alevi-Sünni gerilimini kaşıyan bir atmosfer oluşturuluyor. Yabancı basındaki analizler, Ortadoğu’da Sünni merkezli bir yapılanmanın inşa edilmek istendiğine işaret ediyor. Peki, Türkiye bu yapının bir parçası hâline mi getiriliyor? Bize bu projede biçilen bir rol mü var? İşte bu noktada, sadece iktidarın değil, ana muhalefetin de tutumu hayati önem taşıyor. CHP içinden PKK kongresini oynayarak kutlayanların çıkması kafa karıştırıyor. İmamoğlu’nun ve Özgür Özel’in çelişkili açıklamaları; CHP’nin DEM görüşmelerine dair tutumu, bir yandan “AKP ile anayasa yapılmaz” deyip, öte yandan anayasa komisyonuna yeşil ışık yakması, soru işaretlerini artırıyor. Şu soruyu da sormadan edemiyoruz: Eğer bugün iktidarda AKP değil de CHP olsaydı, yine aynı gündemi mi konuşacaktık? Bugün karşıma Prof. Dr. Haydar Baş’ın 2007’de yaptığı bir konuşma çıktı. Şöyle diyordu: “Cumhuriyet Halk Partisi var ya, bu Halk Partisi de AKP’nin setr-i avreti. Öyle yanlışlar yapıyorlar ki… Halk Partisi ne size muhalefet ediyor ne de alternatif oluyor. Sizin ayıplarınızı örtüyorlar.” Ekim 2015’te ise şunları söylemişti: “Hiç kuşkunuz olmasın, biz söylediklerimizi yapamazsak namerdiz. Birisi çıkıp ‘yapamazsınız’ desin, Cumhurbaşkanı da Başbakan da gelsin tartışalım. Gelemezler çünkü hiçbir şey bilmiyorlar. CHP’yi 550 vekille iktidar yapın, üç ay sonra ‘Bu demokrasiye aykırı, başka partiler de gelsin’ der, bahaneyle iktidarı bırakır. MHP de aynısını yapar. Çünkü yapacakları yok. Vallahi de yok, billahi de yok!” Sonuç olarak: Hem iktidar hem muhalefet bulunduğu yerden memnun. Ama bu halden memnun olmayan geniş bir halk kitlesi var. İşte bu nedenle “üçüncü yol” artık bir tercih değil, bir zarurettir. Bu doğrultuda; Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını benimseyen, üniter devlet yapısına ve ulus-devlet ilkesine açıkça sahip çıkan tüm kesimlerin bir araya gelmesi gerekiyor. Yazımı, bir ay önce kaleme aldığım “Muhalefet Değişmezse, İktidar Değişmez” başlıklı yazımdan şu çağrıyla bitiriyorum: “Toplum bu konuda öncülük etmeli, parti yöneticilerini yönlendirmeli. Destek vereceği muhalefet partilerinden net ilkesel duruş talep etmeli. ‘Sana ancak Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalman şartıyla destek veririm’ diyebilmeli. Bu doğrultuda duruş sergileyen tüm partiler bir araya gelmeli.” Çünkü bugünkü siyasi kompozisyon, maalesef hayra alamet bir tablo sunmuyor. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp