1 Temmuz 2025 Salı

Muhalefet Neden Kaybediyor? Eurofighter Typhoon Üzerinden Bir Okuma

Türk siyaseti uzun zamandır ideolojik kutuplaşmanın sınırlarında salınıyor. Bu ortamda AK Parti, milliyetçi-muhafazakâr zeminlerde “yerli ve milli” vurgularla seçmen dinamizmini diri tutmaya çalışmaktadır. Ancak somut verilere bakıldığında, millilik ve yerli üretim konusunda beklenenin oldukça gerisindedir. Dünya sıralamalarında savunma teknolojisi, AR-GE ve sanayi üretiminde hâlâ birçok ülkenin gerisinde yer almaktadır. Buna rağmen yürüttüğü faaliyetleri bu yönde etkili biçimde pazarlayarak kamuoyunda güçlü bir yerli-milli algısı oluşturmayı başarmaktadır. Ana muhalefet partisi CHP ise buna karşılık Batı’yla iyi ilişkiler, AB ile diyalog, dış kredibilite gibi soyut vaatlerle yetinmekte ve karşıt bir hikâye kurmakta zorlanmaktadır.

Bu bağlamda, Eurofighter Typhoon satışında yaşanan son gelişme çarpıcıdır. CHP lideri Özgür Özel’in SPD ile görüşerek Almanya’yı bu satışa ikna ettiği kamuoyuna “zafer” olarak duyurulmuştur. Ancak bu, bir teknoloji geliştirme ya da sanayi altyapısı inşası değil; yalnızca bir “ithal alım izin pazarlığıdır.” Eğer Özgür Özel, Almanya’dan ithal uçak alabilmeyi siyasi başarı olarak görüyorsa, AK Parti’nin KAAN gibi yerlileşme iddialarını eleştirme zeminini de kendi eliyle ortadan kaldırmış olur. Kaldı ki KAAN projesi yıllardır gündemde olmasına rağmen motoru, radarı gibi temel bileşenleri hâlâ yerli üretimle karşılanamamaktadır. Ortada büyük ölçüde dışa bağımlı bir platform varken, muhalefetin ithalatla övünmesi, kendi potansiyelini de sınırlandırmaktadır.

Savunma, enerji, bilişim ve tarım gibi stratejik alanlarda CHP’nin TÜBİTAK ve sanayi iş birliğiyle Ar-Ge temelli, uzun vadeli ve ulusal projeler üretmesi gerekmektedir. Almanya’dan uçak satın almak konusunda iktidara verdiği destekle övünmek yerine, “Neden kendi uçağımızı üretemiyoruz? Neden KAAN projesi hala istenilen noktada değil?” gibi soruları gündeme taşıması, seçmen nezdinde çok daha anlamlı ve dönüştürücü bir yaklaşım olacaktır. Muhalefet, bu dili kuramadığı için seçmenin zihninde boş bir alan bırakmaktadır.

AK Parti, savunma sanayisinden yerli otomobile, SİHA üretiminden enerji projelerine kadar birçok başlıkta kamuoyunun dikkatini çeken projeler ortaya koyabilmektedir. Bu projelerin içeriği çoğu zaman eksik, propaganda değeri yüksek ve sürdürülebilirlikten yoksun olsa da kamuoyunda bir başarı algısı oluşturmayı başarmaktadır. Buna karşılık CHP, bu alanlarda yapıcı, alternatif projeler geliştirmekte yetersiz kalmakta ve üretim odaklı bir siyaset yerine Batı merkezli dış ilişkiler ve diplomatik meşruiyet arayışlarıyla varlık göstermektedir. Oysa seçmenin güvenini kazanmak, sadece dış politika vaadiyle değil; içeriği dolu, yerli ve milli üretim temelli politikalarla mümkündür. CHP, savunma sanayii, yerli enerji, tarım teknolojileri ve maden politikaları gibi alanlarda somut ve kapsamlı bir vizyon ortaya koymadığı sürece, “AK Parti’nin yaptıklarını daha iyi yaparım” demekle yetinmek zorunda kalacaktır. Bu yaklaşım da siyasal karşılığı olmayan bir tekrar döngüsüne yol açmakta; halkta heyecan uyandırmak yerine, güven zafiyeti üretmektedir.

Atatürk döneminde temelleri atılan Türk sanayileşme hamlesi, AK Parti’nin gündeminde yer almadığı gibi bugün CHP’nin de pratiğinde yeterince karşılık bulamıyor. Oysa Atatürk’ün mirası, sadece bir kültürel hatıra değil; aynı zamanda kendi silahını, uçağını, traktörünü, gemisini üreten bir devlet idealidir. Bugünkü muhalefetin bu ideali yeniden sahiplenmesi gerekir.

AK Parti de CHP de Batı’yla iyi ilişkiler kurmayı, iktidar olmanın ön şartı gibi görmektedir. Bu anlamda iki parti arasında yerli-milli vizyon konusunda özde bir fark oluşmamaktadır. Batı’nın ikircikli tavırları, Türkiye’ye yönelik çifte standartları ve kendi içindeki yapısal krizler düşünüldüğünde, halkın gözünde Batı’yla uyum değil; direnç ve bağımsızlık fikri daha değerli hale gelmektedir. Ancak bu değişen toplumsal psikolojiyi her iki parti de yeterince okuyamamaktadır. CHP, Batı’yla iyi geçinerek iktidar olunabileceğine inandığı için, onayı milletten değil dış odaklardan alma eğilimi taşımakta; AK Parti ise benzer şekilde Batı’nın güvenli pazarına entegre olmayı bir öncelik saymaktadır. Oysa artık milli ve tam bağımsızlık ekseninde, kendi halkının ihtiyaç ve iradesine odaklanan projeler geliştirilmesi kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir. Millilikte ayrışmayan bir siyaset, halktan da ayrışmak zorundadır.

Bugün uygulanan siyaset, her konuda milli projeler üretmiş ve başta Milli Ekonomi Modeli ile sosyal devlet projelerinin sahibi olan Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) gibi proje üretebilme kapasitesi olan partilerin görünürlüğünü engellemektedir. AK Parti ile CHP arasında şekillenen bu ikili yapı, muhalefet ile iktidar arasında rol paylaşımına dönüşmüş görünmektedir.

Ahkâm-ı Hatime:

• Seçmen, adaydan önce onun taşıdığı projeye bakar.

• Yerli üretim siyaseti, yalnızca iktidarın değil; her partinin temel vizyonu olmak zorundadır.

• Muhalefet, sadece denetleyen değil; aynı zamanda üreten bir merkez olmalıdır.

• Atatürk’ün tam bağımsızlık mirası, Batı’dan icazetle değil, Anadolu’dan yükselen üretimle taşınır.

Muhalefetin iktidar alternatifi olması için, önce kendine ait bir üretim ve teknoloji politikası geliştirmesi şarttır. Sadece eleştirerek değil, inşa ederek kazanılacak bir yüzyılın eşiğindeyiz.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi