Küresel Sermaye ve Türkiye’nin Ekonomik Bağımlılığı Yüklenme tarihi 18 Kasım 202518 Kasım 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Bir önceki yazımızda, Türkiye’de sermayenin nasıl el değiştirdiğini ve gelir eşitsizliğinin neden derinleştiğini tartışmış, “Sermayenin Yeni Haritası”nı çizmiştik. Bugün aynı soruyu daha geniş bir perspektiften ele alalım. Çünkü temel mesele şu: Türkiye’de değişen şey sadece zenginlerin isimleri mi?Yoksa sermayenin aidiyeti—yani kime ait olduğu—mi değişiyor? Başka bir ifadeyle: Bu tablo iç siyasi ve ekonomik tercihlerin doğal sonucu mu, Yoksa küresel sermayenin derinleşmiş etkisinin yerel yansımaları mı? Bu soruyu yanıtlayabilmek için, meseleyi yalnızca Türkiye’nin iç dinamikleriyle değil, küresel ekonomi düzeninin bağlamıyla birlikte okumak gerekiyor. Küresel Eşitsizliğin Anatomisi: Dünyada Pastayı Kim Yiyor? Son kırk yılda dünya, neoliberal ekonomi akımlarının belirleyici hâle geldiği bir döneme girdi. Bu süreç: devletlerin üretimden çekilmesini, finansal piyasalara bağımlılığın artmasını, sermayenin yukarı doğru yoğunlaşmasını beraberinde getirdi. 2023 World Inequality Database verileri: Dünya servetinin %38’i en zengin %1’in elinde. Küresel gelir artışının %45’i en varlıklı %10’a gidiyor. Oxfam’ın 2024 raporu ise tabloyu daha da keskinleştiriyor: Milyarderlerin serveti bir yılda 2 trilyon dolar arttı, Milyarlarca insan yoksulluk sınırına sıkıştı. Bu durum yalnızca ekonomik değil; siyasi ve toplumsal güç dengelerini dönüştüren yapısal bir süreç. Türkiye Neden Bu Dalganın Etkisinde? UBS Global Wealth Report 2024’ün verileri, Türkiye’nin küresel eğilimden bağımsız olmadığını gösteriyor: Hane halkı reel serveti eriyor, Milyoner sayısı artıyor, Servet Gini katsayısı 0,73 gibi yüksek bir eşitsizlik düzeyine işaret ediyor. Bu tablo, ekonomide “bağımlı büyüme modeli” olarak adlandırılan süreci akla getiriyor: Yerel bazı aktörler büyüyor gibi görünse de ulusal ekonomi dışa bağımlı hâle geliyor. Bu çerçevede literatürde kullanılan kavram net: Dependent Elites – Bağımlı Elitler Bu grubun ortak özellikleri: Büyümeleri üretimle değil, küresel finans zincirlerine uyumlu sektörlerle ilişkilidir. Servet artışı rekabetle değil; ihale, imtiyaz, fon ortaklığı ve finansal entegrasyonla gerçekleşir. Ulusal serveti büyütmez; uluslararası sermaye hareketlerine aracılık eder. Dolayısıyla mesele “zenginlerin artması” değildir.Mesele, zenginliğin niteliği ve aidiyetidir. Sermaye Aidiyeti Tartışması: Türkiye’de Ne Değişiyor? Türkiye’deki tabloyu özetleyen bazı yapısal göstergeler: Şirket satın almalarının %70’i yabancı fonlar tarafından yapılıyor. Bankacılık sektörünün yaklaşık %40’ı yabancı kontrolünde. Son 10 yılda 200’den fazla yerli marka, uluslararası fonlar veya çok uluslu şirketlere geçti. Enerji, liman işletmeleri, telekomünikasyon gibi stratejik sektörlerde yabancı ortaklıkların ağırlığı arttı. Bu, yalnızca “sermayenin el değiştirmesi” değildir. Bu, sermayenin aidiyetinin değişmesi ve ulusal ekonominin bağımsız hareket alanının daralmasıdır. Prof. Dr. Haydar Baş’ın Perspektifi: Fakirleştiren Bağımlılık Döngüsü Prof. Dr. Haydar Baş’ın 2000’lerden beri dile getirdiği analiz, bugün giderek daha fazla kabul gören bir ekonomik yorumu temsil ediyor. Eleştirel bir çerçeve sunmakla birlikte, verilerle büyük ölçüde örtüşen bir tespit: Geniş kitleler borç, faiz ve tüketim ekonomisiyle sisteme bağımlı hâle geliyor. Küçük bir sermaye grubu kamu kaynakları ve finans sistemi üzerinden büyütülüyor. Ortaya, küresel ağlarla uyumlu çalışan bir yerel zenginler sınıfı çıkıyor. Bu bir komplo değil; ekonomik düzenin doğal çıktısı. MEM Üçgeni: Ters Yapıyı Düzeltme Teklifi Bu bölümü görsel eşliğinde anlatacağız. Hazırladığımız iki üçgenli grafik (Ters Üçgen – Sağlam Piramit) tam da bu farkı gösteriyor. 1) Mevcut Küresel Model: Ters Üçgen Ekonomisi Tepede küçük ve güçlü bir sermaye grubu, Ortada daralan bir orta sınıf, Altta geniş ama zayıflayan bir toplum tabanı. Bu modelin sonuçları: Üretim dışarıya bağımlı olur, Tüketim ithalata kayar, Servet tepeye, risk tabana yığılır, Ekonomi kırılganlaşır. 2) MEM Modeli: Sağlam Piramit Ekonomisi Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli (MEM), dağılımın yönünü değiştiriyor: Güçlü bir taban: Ailelerin ve çalışan sınıfın gelirle desteklenmesi Genişleyen orta sınıf: Üretici güçlerin korunması Güçlenen sermaye: Sağlam iç piyasa sayesinde öngörülebilir yatırım ortamı Milli sermaye: Ekonomik güç ülke içinde kalır MEM, sermayeyi küçültmez; tabanı genişleterek pastayı büyütür. Bu fark, infografikte gösterilen “düz üçgen” ile “ters üçgen” ayrımının ekonomik karşılığıdır. AHKÂM-I HATİME Bugün Türkiye’de tartıştığımız birçok siyasi ve ekonomik sorunun temelinde, küresel sermaye düzenine bağımlı ekonomik model yatıyor. Türkiye fakirleşirken, sınırlı bir kesimin hızla zenginleşmesi tesadüf değildir. Bu durum, kişisel tercihlerden çok yapısal bir ekonomi-politik sorundur. Çıkış yolu ise, ekonomik paradigmanın değişmesinden geçmektedir. Bu noktada, Prof. Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli, yalnızca teorik bir teklif değil;ekonomik bağımsızlık, gelir adaleti ve sürdürülebilir kalkınma için zihinsel bir yol haritasıdır. Gerçek dönüşüm, sermayenin değil; milletin güçlendiği bir ekonomiden geçer. 📊 Veriler Hangi Kaynaklardan? ✔ World Inequality Database (2023)✔ Oxfam Küresel Servet Raporu (2024)✔ UBS Global Wealth Report (2024)✔ TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları✔ Uluslararası sermaye ve fon raporları Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp