1 Nisan 2025 Salı

Devletin Homeostazisi

Demokratik bir hukuk devletinin temel direklerinden biri, yargının bağımsızlığıdır. Adaletin tarafsız ve bağımsız bir şekilde dağıtılmadığı bir düzende, bireysel özgürlükler ve toplumsal huzur tehdit altına girer. Ancak son yıllarda, yargının tarafsızlığına gölge düşürecek gelişmeler yaşandı. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) gibi kritik kurumlarda atama yetkisinin çoğunlukla yürütmenin elinde olması, hukukun üniter bir devlette denge mekanizması olmaktan çıkıp siyasal bir araca dönüşmesine yol açabilir.

HSK’nın 13 üyesinin 6’sını Cumhurbaşkanı’nın, geri kalan 7 üyesini ise Cumhurbaşkanı’nın etkisi altındaki meclis çoğunluğunun belirlediği bir sistemde, yargının bağımsızlığından ne kadar söz edilebilir?

Gücün tek elde toplanması, adı ne olursa olsun yönetim sistemlerinde sorunlar doğurur. Bugün iktidarda kim olursa olsun, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini garanti altına alan bir sistemin varlığı gereklidir. Kişilere veya gruplara bağlı bir hukuk düzeni, gelecekte her yöneticinin keyfi kararlar almasına kapı aralar. Bugün “iyi niyetli” bir liderin yargıyı etkilememesi, yarın bir başkasının bu gücü kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez.

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin temel ilkelerinden biri kuvvetler ayrılığıdır. Yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması, devletin sürekliliğini ve hukukun üstünlüğünü sağlamak için kritik bir unsurdur. Atatürk’ün ortaya koyduğu bu üçlü denge, ülkenin birliğini ve istikrarını teminat altına alır. Bu sistem bir tür otokontrol mekanizması oluşturur.

Bu durumu insan vücuduyla da örneklendirebiliriz: Vücutta bir hücre, “ben yönetirim” diyerek kontrolsüz büyümeye başlarsa, buna “kanser” diyoruz. Ancak tüm hücreler uyum içinde çalışırsa organizmanın homeostazisi, yani dengesi korunur. Sağlıklı bir organizmada beyin düşünmeli, göz görmeli, kol hareket ettirmeli, ayak yürütmelidir. Eğer beyine “Tüm görevleri sen yapacaksın” dersek sistem çöker; ya da göze tüm sorumlulukları yüklersek göz işlevsiz hale gelir.

Devlet yönetimi de böyledir. Yasama, yürütme ve yargı kendi işlevlerini yerine getirmelidir. Aksi halde sistemin dengesi bozulur. Güçler ayrılığı ilkesi, demokrasinin temelidir ve bir ülkenin sağlıklı işleyişini garanti eder.

Yargının siyasallaşması, hukukun adalet dağıtan bir mekanizma olmaktan çıkıp, iktidarın devamını sağlamak için kullanılan bir araca dönüşmesine sebep olabilir. Bu sadece bugünün meselesi değil, geleceğimizi de ciddi şekilde etkileyen bir sorundur.

Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu’nun Aralık 2024’te yayınladığı raporda da bu sorunların altı çizilmiştir. Yargının tarafsızlığının zedelendiği, hukuk güvencesinin azaldığı ve demokratik değerlerin tehdit altında olduğu vurgulanmıştır. Bu uyarılar görmezden gelinmemeli, aksine hukukun üstünlüğünü yeniden tesis etmek için gerekli adımlar atılmalıdır.

Güç odaklarının denetimsiz hale gelmesi, toplumsal çatışmalara, hukuksuzluklara ve keyfiyete kapı aralayabilir. Adaletin, kimin iktidarda olduğuna göre şekillendiği bir düzende, bireylerin devlete duyduğu güven sarsılır ve toplumsal huzur zedelenir.

Sonuç olarak, yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokratik bir hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Bu ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmak, sadece bugünü değil, geleceğimizi de güvence altına alacaktır.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi