1 Haziran 2025 Pazar

Doğurganlık Hızındaki Düşüşün Asıl Nedeni Ne?

Son yıllarda doğurganlık oranlarındaki düşüş, Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri haline geldi. Toplam doğurganlık hızı, yani bir kadının 15-49 yaş aralığında doğurabileceği ortalama çocuk sayısı, ülkemizde uzun süredir düşüş trendinde. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre bu oran, 2001 yılında 2,38 iken 2024 yılı itibarıyla 1,48’e kadar gerilemiş durumda. Bu rakam, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,10’un oldukça altında ve ne yazık ki son 8 yıldır bu eşik aşılamıyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız da geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ev sahipliğinde düzenlenen “Uluslararası Aile Forumu”nda bu konuya dikkat çekti ve “Doğurganlık hızındaki düşüşün nedeni ekonomi değildir” dedi. Ancak, burada durup çok net bir şekilde şunu ortaya koymak zorundayız: Bu durum sadece ekonomik nedenlerle açıklanamaz belki, ama ekonomi bu tablonun çok güçlü bir belirleyicisidir.

Bu konuda yapılmış çok sayıda bilimsel araştırma var. Araştırmalarda yüksek doğurganlık oranlarına sahip bölgelerle düşük oranlara sahip bölgeler karşılaştırıldığında; kadınların eğitim seviyesi, iş gücüne katılımı, evlilik yaşının artması, şehirleşme ve bireyselleşmenin yaygınlaşması, yaşam tarzı değişiklikleri gibi birçok etken öne çıkıyor. Ama bunların hepsinin altında yatan temel bir gerçek var: gelecek kaygısı ve ekonomik güvensizlik.

Bugün gençlerimiz evlenmeye çekiniyor. Çünkü ev kurmak, hele hele çocuk büyütmek artık başlı başına bir ekonomik mücadele haline geldi. Eskiden geniş aile yapısı içerisinde çocukların yükü paylaşılırdı. Bir çocuk doğduğu zaman ailesi, akrabaları, komşuları o çocuğun büyümesine destek olurdu. Şimdi ise şehirleşme ile birlikte çekirdek aile modeli hâkim hale geldi. Artık bir çocuk dünyaya geldiğinde, onun bakımından eğitimine, barınmasından sağlığına kadar tüm maddi sorumluluk ailenin omuzlarına yükleniyor.

Gençlerimiz evlenmeden önce defalarca düşünüyor. Ev kiraları, işsizlik, güvencesizlik, hatta gelecekte çocuklarına nasıl bir hayat sunacaklarını kestirememek… Tüm bunlar onların evlenme ve ardından da çocuk yapma kararlarını ya erteliyor ya da tamamen vazgeçmelerine neden oluyor.

Bu tablo karşısında elbette devlet de çeşitli destek mekanizmaları oluşturmaya çalışıyor. Bunlardan biri de evliliği teşvik etmek amacıyla sunulan 150.000 TL’lik faizsiz evlilik kredisi. Güzel bir adım olabilir ama bu krediye başvurmak için o kadar çok şart var ki gençlerimizin çoğu faydalanamıyor. E şimdi ortalama bir düğünün maliyeti 1 milyon liraya yaklaşmış, 150 bin lira bu yükün neresine yetsin?

Bir arkadaşım anlattı: Çocuğu olmuş ama eşiyle sıkıntı yaşıyorlar. Sebebi çok tanıdık: “Çocuğa bakmak için eşim çalışamıyor. Ama tek maaşla da geçinemiyoruz. Kreşe versek çok pahalı. Evde bakıcı tutsak ona da paramız yetmiyor.” Bu yalnızca bireysel bir sorun değil; bu, toplumun her yerinde karşılaştığımız bir ekonomik gerçekliktir.

Evet, toplumsal değerler değişiyor. Aile bağları zayıflıyor, boşanma oranları artıyor. Ama bunları sadece “değerler yozlaştı” diye geçiştiremeyiz. Çünkü değerler, yaşanılan hayatla doğrudan ilişkilidir. İnsanlar yaşam koşulları ne kadar zorsa, o kadar yalnızlaşıyor, o kadar savunmasızlaşıyor. Ve bu da aile yapısını temelden sarsıyor.

Sonuç olarak, doğurganlık hızının düşmesinde ekonomi çok önemli bir faktördür. Elbette tek neden değildir, ancak görmezden gelinemez. Eğer gerçekten bu sorunu çözmek istiyorsak, gençlerimize sadece “evlenin, çocuk yapın” demekle yetinemeyiz. Onlara güvenli bir gelecek, istikrarlı bir gelir, yaşanabilir bir şehir, erişilebilir kreşler, uygun eğitim ve sağlık koşulları sunmak zorundayız.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi