5 Eylül 2025 Cuma

Ekonomide Alarm Zilleri: Neyi Gözden Kaçırıyoruz?

Türkiye ekonomisi, sanki bir gemide sancılı bir fırtınanın ortasında. Ama bugün bizi asıl ilgilendiren fırtına değil, gemideki yolcuların ve kaptanın birbirine bakmaktan öte bir adım atmaması.

Şirketler Kapanıyor, Destek Bekleniyor

İş dünyası temsilcileri, konkordato ve iflaslardaki artışın yanı sıra kapanan şirket sayılarını da alarma geçirici bir göstergedir diyerek hükümetten acil destek paketi talep ediyor. Özellikle KOBİ’ler, Anadolu’nun belkemiği olan işletmeler, artan maliyetler ve krediye erişim sorunları nedeniyle zorlanıyor. TOBB verilerine göre, 2025 yılı Ocak–Temmuz döneminde kapanan şirket sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,8 arttı, buna karşılık yeni kurulan şirket sayısında da gerileme yaşandı.

Bu tablo, sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal bir kırılganlığı da işaret ediyor: İstihdam, üretim, gelecek…

Döviz Rizikoları: Döviz Borcu Zirvede

Bununla da kalmıyor—reel sektörün net döviz pozisyon açığı, 2025’in ilk yarısında 185,8 milyar dolara ulaşarak son yedi yılın zirvesine çıktı. Kısa vadeli döviz pozisyon fazlası ise dramatik bir şekilde düşerek yalnızca 4,5 milyar dolara geriledi.

Bu veriler, sıkı para politikası ve yüksek faizlerin yerli finansman alternatiflerini tükettiğini, şirketleri dış borçlanmaya yönlendirdiğini gösteriyor. Ama döviz riskinin ne anlama geldiğini 2018–2023 arasında TL’nin büyük değer kayıplarıyla şirketlere yazdığı milyar dolarlık zararlardan beri unutmadık.

Emekliler Çalışıyor, Alım Gücü Düşmüş

Diğer yandan toplumun daha görünmez ama kritik bir katmanını göz ardı ediyor muyuz? TÜİK’e göre, 12,2 milyon emekliden 8,6 milyonu, yani her 10 emekliden yaklaşık 7’si geçimini sağlamak için çalışıyor ya da iş arıyor. Emekli nüfusun yüzde 70,8’inin aktif iş gücünde olması, hayat pahalılığının ve alım gücündeki erimenin somut verisidir.

Bu durum, sadece bireysel yoksunluk değil; sosyal güvence sistemleri üzerinde de gelecek kaygısını derinleştiriyor.

Sorgulama Zamanı

Bu tablo karşısında sormamız gereken sorular şunlar:

  1. Yeni kredi paketleri, “Nefes Kredisi” gibi kısa vadeli çözümler mi? Yoksa yapısal dönüşümü destekleyen, üretimi, yenilikçi finansmanı ve yerel sermayeyi hedefleyen kalıcı adımlar mı?
  2. Döviz borcu sarmalına giren reel sektör, hedge ve döviz kazandırıcı faaliyetlerle korunabilir mi? TL reeskont kredilerinin kullanımını teşvik etmek ne kadar uygulanabilir bir enstrümandır?
  3. Emeklilerin çalışma hayatına bu kadar yoğun dönmesi bir başarısızlık mı, yoksa vatandaşın hayatta kalma refleksi mi? Sosyal politikalarla onlara destek sağlamak, sadece empati değil, sürdürülebilir bir sosyal model açısından zorunluluk değil mi?

Geleneksel Bir Perspektifle Önerim

Gelenekten kopmadan soruyorum: Bu ülkenin yıllardır üretim odaklı, yatırım ve istihdam öncelikli politikaları neredeydi? Bugün yaşadıklarımız, kısa vadeli paniklerle geçiştirilecek krizler değil; aksine devlet stratejisi ve uzun vadeli vizyonla yeniden inşa edilmesi gereken alanlardır. İşte bu noktada:

  • KOBİ’lere ve yerli üreticiye sıfır faizli, devlet destekli finansman imkânlarının sağlanması,
  • Milli paranın değerini koruyacak, dış borç ve döviz bağımlılığını azaltacak yerli üretim ve ihracat teşviklerinin artırılması,
  • Emekliye ve dar gelirliye vatandaşlık maaşı uygulamasıyla alım gücünün korunması,
  • Ekonomik politikalarda şeffaflık ve devletin sosyal yönünün güçlendirilmesi.

Bu adımlar kriz anında değil, yapısal bir dönüşümün temelleri olarak görülmelidir. Bugün ortada bir kriz değil, kriz işaretleri dizisi vardır. Bunu gelenekleri küçümsemeden ama ileri görüşlü bir zihinle görmek, kalıcı çözümler için elzemdir.

“Unutulmamalıdır ki, tüketim gücünü artırmadan üretimi canlandırmak mümkün değildir; Milli Ekonomi Modeli tüketim ekonomisini merkeze alarak kalıcı refahı öngörmektedir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi