20 Ağustos 2025 Çarşamba

Halkın Sessiz Çığlığı: Siyasete Düşen Pay

Bizim kültürümüzde anlatılagelen hikâyeler vardır. Bunlar yalnızca geçmişin menkıbeleri değil; toplumsal hayata dair derin dersler taşıyan kıssalardır. Onlardan biri de gönül insanı Hıdravi’nin hikâyesidir.

Hıdravi, malı mülkü olmayan ama hayır işlerinde sürekli koşan biridir. Bir gün gelir, imkânı tükenir, borçlarını ödeyemez. Alacaklılar kapısına dayanır. Çaresizdir. Hatta içlerinden bir çocuk, ustasına götürmesi gereken parayı alamayınca gözyaşlarına boğulur. Tam o sırada kapı çalınır. Devrin komutanlarından biri, bir zaferden kazanılan ganimetlerden bir sandık altın gönderir. Borçlar kapanır, sıkıntılar çözülür.

Çevresindekiler şaşkınlıkla sorar: “Peki bu altın neden şimdi geldi?”
Hıdravi şu cevabı verir:
“Alacaklıların çoğu bağışlayabilirdi, ama istemediler. Bağışlasalardı, manevi kazançları olacaktı. Fakat istemedikleri için Allah onlara maddi karşılık sundu. Asıl farkı yaratan, o çocuğun gözyaşı oldu. Çünkü o, elinde hiçbir şey olmadan gerçekten darda kalmıştı. İşte o samimi gözyaşı, ilahi adaleti harekete geçirdi.”

Bu hikâye aslında bize çok şey anlatır. Çünkü mesele sadece borç ya da altın değildir. Asıl mesele, samimiyetin gücüdür.

Siyasete Düşen Pay

Bugün siyaset için de aynı hakikat geçerli. Bir ülkenin yöneticileri ne kadar güçlü kadrolara ne kadar büyük bütçelere sahip olursa olsun; eğer halkın gönlünden yükselen sesi duymuyorsa, yaptığı hesaplar eksik kalır. Halkın gönlüne dokunan, onun samimi talebini merkeze alan siyasetçi için ise imkânsız gibi görünen engeller birer birer aşılır.

Türkiye’nin gündemi uzun süredir seçim hesapları, ittifak pazarlıkları ve parti transferleriyle meşgul. Oysa bu gürültü arasında emeklinin geçim derdi, gencin işsizliği, annenin mutfak kaygısı çoğu kez arka planda kalıyor. Oysa işte tam da bu sessiz feryatlar, geleceğin yönünü belirliyor. Halkın gözyaşı görülmedikçe, siyasetin ne kadar parlak sözlerle süslendiğinin hiçbir anlamı kalmıyor. İnsanlar bu taleplerini her gün dile getiriyor. Ancak sorun şuradaki; yönetenler çoğu zaman bu sesleri duymak yerine kendi gündemlerini dayatıyor. Oysa gerçek, o çocuğun gözyaşında olduğu gibi, halka kulak vermektir. Toplumun gerçek gözyaşını, sessiz çığlığını duyan siyasetçi ise kalıcı ve adil çözümler üretebilir.

“İnsan Gönüldür Gönül”

Kadim kültürümüzde dile getirilen şu söz burada yol gösterici: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” Bir devletin gücü, sadece ordusunda ya da hazinesinde değil, vatandaşlarının gönlünde kurduğu bağdadır. İnsan gönüldür; gönle dokunmayan siyaset, beton duvarlar arasında yankılanan kuru bir sestir.

Bugün özellikle gençlerin beklentilerini dinlemek, işsizlerin umutlarını yeşertmek, emeklilerin kaygısını hafifletmek; sadece birer sosyal politika değil, aynı zamanda devletin geleceği için en sağlam yatırımdır. Çünkü her kayıtsız kalınan gözyaşı, her kayıtsız kalınan toplumsal talep yarın büyük toplumsal kırılmaların habercisidir.

Bu eski hikâyeyi niçin anlattım?
Anlatılan kıssadaki gibi, bazen en büyük dönüşüm bir çocuğun içten feryadıyla başlar. Bugün de halkın içten feryadı, yönetenler için en güçlü işaret fişeğidir. Eğer bu sese kulak verilirse, toplumun güveni tazelenir, devletin temeli sağlamlaşır. Eğer bu ses duyulmazsa, en güçlü yapılar bile bir gün çöker.

Asıl mesele, kimin hangi koltuğa oturduğu değil; toplumun hangi yöne sürüklendiğidir. Bizim görevimiz, gönülleri merkeze alan bir siyaseti inşa etmek ve her vatandaşın sesini duyurabildiği bir Türkiye’yi var etmektir. Çünkü gönle dokunmadan yapılan her iş, eksik kalmaya mahkûmdur.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi