7 Kasım 2025 Cuma

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

Ortadoğu’da ve Türkiye’de Çözüm Bu Topraklardadır

“Türk milleti bu toprakların değil; bu topraklar Türk milletinindir” diyen bir irade, sadece milliyet değil, medeniyet tarifidir.
Ortadoğu’da ve Anadolu’da barışı getirecek olan, dış güçlerin reçetesi değil; bu topraklarda yoğrulmuş adalet, üretim ve maneviyat mayasıdır.
Bugün yeniden görülmeli ki; çözüm halkları ayrıştırmakta değil, hakça bölüşmekte, aynı ocağın etrafında yeniden birleşmektedir.
Haydar Hoca’nın yıllar önce kurduğu cümleler, bugün hâlâ “istikamet pusulası” gibi çalışıyorsa, mesele bir fikirden fazlasıdır: Mesele bir ruhun, bir milletin ve bir modelin dirilişidir.
Ne Batı’ya ne Doğu’ya secde eden bir anlayış değil; sadece Hakk’a ve halkına hizmet eden bir diriliş mümkündür. Bu dirilişin adı: Milli Ruhtur.

Zeytin, Maden, Yasa: Kimin İçin?

🌿 Mesele birkaç zeytin ağacı değil; toprağın altının kimlere devredileceğidir.
Zeytinlik tartışması, madenlerin özelleştirilmesini perdeleyen bir vitrindir.

💰 Altın madenlerinin %92’si yabancıların elinde.
Kazma bizden, kazanç başkalarından. GSYH’ye katkı yıllardır %1–1,4 aralığında seyrediyor.

🌳 Zeytinliklerin “taşınması” teknik olarak değil, ekolojik ve kültürel olarak yıkımdır.
Yüzyıllık ağaçlar taşınamaz; taşınsa bile verim, denge, bellek yok olur.

⚖️ “Sessizlik izin sayılır” maddesiyle kamu denetimi fiilen kaldırılıyor.
Ankara Barosu, bunun sadece çevre değil, idare hukuku açısından da sakıncalı olduğunu belirtiyor.

🚜 Tarımda topyekûn bir çöküş yaşanıyor.
Fındık bahçeleri, ormanlar, arıcılık ve hayvancılık yok oluyor. Üretim bilinçli olarak bitiriliyor.

ASALA – PKK Ortaklığı, Talat Paşa ve Güncel Siyasi Bağlantılar

Talat Paşa’ya yönelik saldırılar sadece tarihî değil, aynı zamanda siyasî bir hesaplaşmanın ürünüdür. CHP’nin sessizliği ve Meclis Başkanvekilliği sürecindeki tercihler, anayasa değişikliği sürecine verilen örtülü desteğin işaretlerini taşımaktadır. “Terörsüz Türkiye” söylemi altında Cumhuriyet’in temel kazanımları hedef alınmakta, ekonomi üzerinden oluşturulan baskı ortamı yapısal değişikliklerin önünü açmaktadır.

Kürecik, NATO ve Türkiye

🛡️ Kürecik Üssü meselesi, yalnızca bir güvenlik başlığı değil; Türkiye için tam bağımsızlık ve siyasi irade testidir.

📡 2012’de NATO kapsamında kurulan üs, fiilen ABD denetimindedir ve Türkiye’nin egemen karar alma kapasitesini sınırlamaktadır.

⚖️ Milli menfaatler, uluslararası ittifaklardan önce gelir; kriz anlarında milletin çıkarı merkeze alınmalıdır.

📜 Lozan örneği, dayatmalar karşısında dik durmanın ve egemenliğin nasıl savunulacağının tarihsel ispatıdır.

🌍 Türkiye’nin elindeki stratejik kozlar: boru hatları, boğazlar, Kıbrıs, Doğu Akdeniz, savunma sanayii, Türk bozkırından Akdeniz’e uzanan jeopolitik derinlik, Orta Koridor üzerindeki lojistik gücü.

🧭 Türkiye, kukla değil; merkez ülke olmak zorundadır. Bu kalkan ABD için değil, Türk milleti için inşa edilmelidir.

📣 Prof. Dr. Haydar Baş’ın 1994’te yaptığı uyarılar, bugün daha da anlam kazanmış ve güncelliğini korumaktadır.

🕌 Vurgulanan çözüm: Müslüman Türk kimliğiyle barışık, devletiyle kaynaşmış bir millet modeli inşa etmektir.

🔗 “Milli bütünlüğümüz, dini bütünlüğümüzdür. Dini bütünlüğümüz, milli bütünlüğümüzdür.” anlayışı, etnik ve mezhep temelli ayrışmalara karşı en güçlü cevaptır.

🏛️ Gerçek bağımsızlık; millet iradesiyle şekillenen, dış baskılara boyun eğmeyen bir devlet aklıyla mümkündür.

“Hedef Türkiye” Söylemi: Gerçek mi, Algı mı?

“Hedef Türkiye” söylemi, sadece dış politik bir uyarı değil; aynı zamanda iç siyaseti yönlendirmeye yarayan stratejik bir enstrümana dönüşmüş durumda. Gerçekte İsrail’in hedefi, toprağı doğrudan işgal etmek değil; bölgeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden şekillendirmek.
Bunun için kültürel mühendislik, kimlik parçalama, devletleri içeriden etkisizleştirme yöntemleri uygulanıyor.

İsrail karşısında zamanla Arap cephesi dağılmış; İran ve Türkiye gibi merkezi yapılar “tehdit” olarak konumlandırılmıştır. Ancak asıl tehdit, tanklarla değil; fikrî projelerle, sözde özgürlükçü modellerle geliyor.

Bunlardan biri olan “Terörsüz Türkiye”, “barış” ve “halkların kardeşliği” söylemiyle sunulsa da; gerçekte Lübnanlaştırılmış, Iraklaştırılmış, yani devleti olmayan ama devlet süsü verilmiş yapılar üretmeyi hedefliyor. Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit, sınır dışından değil, zihin içinden şekilleniyor.

KCK Açıklamasından İran Krizine Ortadoğu’nun Yeni Haritası

Ortadoğu’da yaşanan krizler ve çatışmaların ardında, ulus-devletlerin tasfiyesi ve bölgenin yeni güç dengeleri yaratılması amacıyla kurgulanmış derin stratejiler bulunmaktadır. KCK’nın savunduğu Demokratik Konfederalizm modeli, ulusal egemenliği zayıflatarak etnik ve kimlik temelli parçalanmayı teşvik ederken; neo-Osmanlıcılık da benzer şekilde ulus-devleti aşındırarak bölgesel müdahaleye kapı aralamaktadır. Her iki yaklaşım da Büyük Ortadoğu Projesi’nin farklı maskeleri olarak bölgenin geleceğini şekillendirmektedir. Türkiye ve bölge halklarının ihtiyacı ise; geçmişin nostaljisine kapılmadan, güçlü, kapsayıcı ve birleştirici bir ulus-devlet aklıdır.

Üç Öküz Masalından Terörsüz Türkiye’ye

Bu köşe yazısı, “Üç Öküz” masalından yola çıkarak Türkiye’de terörün arka planını analiz ediyor. Hikâyedeki aslan figürü üzerinden, dış güçlerin ve işbirlikçilerin kardeşliği nasıl parçaladığı anlatılıyor. Prof. Dr. Haydar Baş’ın sosyal adalet temelli çözüm modeli referans alınarak, terörü doğuran temel sebeplerin etnik ayrım değil; işsizlik, eğitimsizlik ve adaletsizlik olduğu vurgulanıyor. Gerçek çözümün silah değil, eşitlikçi bir devlet politikasıyla ve milli ruhla mümkün olduğu savunuluyor.

İki Aslanı Toklaştırmak: İran-Türkiye Gerilimi Üzerinden Büyük Oyuna Dikkat!

İsrail-İran gerilimi hızla tırmanırken Türkiye’nin bu süreçte taraf olmaması hayati önem taşıyor. Malatya Kürecik Üssü’nden radar desteği verilirken, sınırdaki mayınların temizlenmesi olası göç dalgaları için altyapı oluşturuyor. Bu durum geçmişte Suriye savaşında yaşananları hatırlatıyor. Mezhepçi söylemler ve toplumsal önyargılar tekrar devreye sokulmak isteniyor. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın yıllar önce yaptığı uyarılar bugün birebir yaşanıyor:
“İki aslanı tokuşturacaklar; kazanan İran veya Türkiye değil, bu çatışmayı kurgulayan akıl olacak.”
Türkiye, vekâlet savaşlarına alet olmamalı; bağımsız ve barışçı kalmalıdır.

Ortadoğu’daki Güç Gösterisi: İsrail’in Derin Etkisi, İran’ın Kırılganlığı

Ortadoğu’daki son gelişmeler, yalnızca askeri çatışma değil; büyük bir istihbarat ve strateji mücadelesinin göstergesi. İsrail, İran’ın en derin yapısına kadar sızabiliyor ve nokta operasyonlar gerçekleştirebiliyor. Ancak bu tablo, sadece İsrail üstünlüğü anlamına gelmiyor; Demir Kubbe sistemi de ilk kez ciddi açıklar verdi. İran ise ekonomik kriz, diplomatik yalnızlık ve istihbarat zafiyetleri nedeniyle savunmasız. Bu gelişmeler, Türkiye için de kritik dersler barındırıyor: Güçlü kalmak için sadece sınırlar değil, içerideki toplumsal ve kurumsal bağışıklık da korunmalı. Zaman birlik zamanıdır.

Gazze Unutturuluyor, Hedef: İran ve Yeni Cizye Düzeni

Bu yazı, son dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin arka planını sorgulamakta ve İsrail’in saldırgan politikalarının nasıl sistematik olarak algı yönetimiyle desteklendiğini gözler önüne sermektedir. Gazze gündemden düşürülürken, dikkatler İran’a çevrilmiş; bu süreçte ABD Başkanı Trump’ın Müslüman ülke liderlerinden aldığı ekonomik ve siyasi “biat” vurgulanmıştır. Trump’ın Ortadoğu turu, yalnızca trilyon dolarlık anlaşmalar değil, aynı zamanda Siyonist planlara açık bir destek taahhüdüyle sonuçlanmıştır. “Yeni Osmanlı” söyleminden Öcalan’ın “Demokratik Konfederalizm”ine, BOP’tan Sevr haritasına kadar tüm projelerin, görünürde farklı olsa da, nihayetinde Büyük İsrail hedefine hizmet ettiği vurgulanmaktadır. Netanyahu’nun “Osmanlı geri gelmeyecek” sözleri, Türkiye’ye yöneltilmiş açık bir uyarıdır. Makale, Türkiye’nin bu büyük oyunu artık görmesi ve tarihî kırılmaları tekrar yaşamamak için dirayetli bir duruş sergilemesi gerektiği çağrısıyla sonlanır.

Ortadoğu’da Kritik Savaş ve Türkiye’nin Rolü

13 Haziran’da İsrail’in İran’a yönelik geniş çaplı saldırılarıyla başlayan çatışmalar, sadece iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi etkileyecek küresel bir krizin fitilini ateşledi. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması dünya enerji arzında 1973 Petrol Krizi’ni hatırlatan bir şok etkisi yarattı. ABD ve İsrail beklenmeyen bu sert karşılık üzerine diplomatik çıkış yolları aramaya başlarken, Trump’ın barış çağrısı dikkat çekti. Öte yandan Rusya’nın temkinli tutumu ve ABD ile örtülü iş birliği, Türkiye açısından yeni bir denklem ortaya koyuyor. Türkiye’nin milli duruşu ve stratejik kararları, bu kriz ortamında hem kendi güvenliğini hem de bölgenin kaderini belirleyecek nitelikte.

İsrail’in Mesajı ve Ortadoğu’nun Kaderi

Netanyahu’nun “Yaralı aslan ayağa kalkacak” sözleriyle Kudüs’te başlattığı sembolik mesajlaşma, kısa sürede “Yükselen Aslan” operasyonuyla jeopolitik zemine taşındı. Bu saldırı sadece İran’a yönelik değil; tarihsel, teolojik ve psikolojik kodlarla tüm Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme niyetinin dışavurumudur. Aslan sembolü üzerinden hem Tevrat kaynaklı Mesih inancı hem de Pers kültürüne hitap eden çift yönlü bir algı operasyonu yürütülmektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın “savaşan artık ordular değil, medeniyetlerdir” tespiti, bu sürecin esas mahiyetini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda BTP Lideri Hüseyin Baş’ın “ABD’de hedef değişmez, sadece nasıllar değişir” sözü, bölgedeki gelişmeleri yorumlamak için stratejik bir anahtar işlevi görüyor.

Bu bağlamda “Yükselen Aslan”, bir saldırıdan fazlasıdır: Bu, Tanrı adına yürütüldüğü iddia edilen bir medeniyet seferidir. Bu seferin karşısında duracak olan da tank değil, milli irade ve bilinçtir.

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi