15 December 2025 Monday

Milletle Kurulan Siyaset

Türkiye’de siyaset yalnızca meydanlarda, salonlarda ya da sandıkta şekillenmiyor; en az bunlar kadar belirleyici olan bir başka alan daha var: görünürlük. Son yapılan büyük kongre bunun çarpıcı bir örneğini sundu. On binlerce insanın katıldığı, salonun yetersiz kaldığı, yüzlerce otobüsün Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya aktığı bir siyasi buluşma yaşandı. Ancak ertesi gün gazetelerin büyük bölümüne bakıldığında, bu tabloyu görmek neredeyse imkânsızdı.

Bu noktada sorun, toplumun siyasete ilgisizliği değil; tam tersine, toplumsal ilgiye rağmen siyasetin belirli kanallar aracılığıyla filtrelenmesi meselesidir. Zira kongreye katılanlar arasında yalnızca parti teşkilatları değil, ilk kez bir siyasi etkinliğe gelen, gündelik hayatın yükü altında çözüm arayan sıradan vatandaşlar da vardı. Buna rağmen, kendisini “muhalif” olarak tanımlayan medya organlarının dahi bu tabloya neredeyse hiç yer vermemesi dikkat çekicidir.

Bu tercih tesadüf değildir.

Millet Merkezli Siyasetin Bedeli

Bağımsız Türkiye Partisi (BTP), kuruluşundan itibaren siyaseti bir güç paylaşımı aracı olarak değil, milletin doğrudan temsil alanı olarak tarif etti. Bu yaklaşım, kısa vadede popülerlik üretmeyebilir; ancak uzun vadede sağlam bir toplumsal zemin oluşturur. Nitekim partinin kurucusu Prof. Dr. Haydar Baş’ın, 1990’lı yıllarda dahi bu çizgiden sapmaması bunun en net göstergesidir.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın, 1990’lı yıllarda dönemin ABD Büyükelçisiyle görüşmeyi reddetmesi sıkça hatırlatılan bir örnektir. Bu tavır, diplomatik bir fırsatın kaçırılması olarak değil; iktidarın meşruiyet kaynağının millet olması gerektiği yönündeki ilkesel duruşun bir yansıması olarak okunmalıdır. BTP açısından iktidar, millete rağmen değil; milletle birlikte ve millet için anlamlıdır.

BTP anlayışını özetleyen şu sözler anlamlıdır:

“Eğer biz fakirin fukaranın ekmeği olmayacaksak, yurtsuz kalan öğrencinin harçlığına derman olmayacaksak, evladını kaybetmiş bir şehit anasının evladı olamayacaksak; çocuğuna ekmek alamadığı için kendini çaresiz hisseden bir babanın yükünü hafifletemeyeceksek, iktidarın ne anlamı vardır? Bu nedenle biz, şahsi iktidar hedefi değil, milletin iktidarı hedefiyle siyaset yapıyoruz.”

Bu nedenle BTP, siyasal söylemini hiçbir dönemde konjonktüre göre eğip bükmedi. Mustafa Kemal Atatürk’e bakışı, üniter devlet anlayışı, laiklik yorumu ve milli ekonomi perspektifi yıllar içinde değişmedi. Değişen Türkiye oldu; BTP ise aynı yerde durdu. Bu, Bağımsız Türkiye Partisi’nin en ayırt edici özelliğidir.

Doğruyu Söylemenin Bedeli

Bu tutarlılığın bedeli de oldu. 1990’ların sonunda FETÖ’nün en güçlü olduğu dönemde, BTP kadroları bu yapının tehlikesine dikkat çeken yüzlerce seminer düzenledi. O yıllarda bu uyarılar yalnızca görmezden gelinmedi; aynı zamanda baskı, yargılama ve fiziki tehditlerle karşılandı. Buna rağmen söylem değişmedi.

Bugün dönüp bakıldığında, o gün “marjinal” olarak etiketlenen uyarıların büyük bölümünün haklı çıktığı görülüyor. İşte bu tarihsel süreklilik, son kongrede gözlenen yoğun ilginin temel nedenlerinden biridir. Vatandaş, söylemini değiştirmeyenle; rüzgâra göre yön alanı artık ayırt edebiliyor.

Kimler BTP’ye Yöneliyor?

Bu ilginin belirli bir sosyolojik kalıba sıkıştırılması mümkün değil. Gençler, üniversite öğrencileri, işçiler, memurlar, dar gelirli aileler ve Ehl-i Beyt sevdalıları… Ortak payda şudur: üniter devlete, Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık.

BTP’nin kuruluş yıllarında Haydar Baş’ın teşkilatlara verdiği temel kriter hâlâ geçerlidir: “Bu ülkenin üniter yapısına evet diyen herkes görev alabilir.” Etnik köken, mezhep ya da kimlik ayrımı bu çizgide hiçbir zaman belirleyici olmadı. Bugün Hüseyin Baş döneminde özellikle genç kuşaklarda görülen yükselen ilgi, bu kapsayıcı yaklaşımın doğal sonucudur.

Sonuç Yerine: Neden Görmezden Geliniyor?

Asıl soru şudur: Bu tablo neden yeterince görünür değil?

Çünkü BTP’nin sunduğu siyaset tarzı, alışılmış güç dengelerini zorlamaktadır. Kısa vadeli ittifaklar, transfer siyasetleri ve vitrin hamleleri yerine; uzun soluklu, ilkesel ve millet merkezli bir çizgi ısrarla savunulmaktadır. Bu da bazı alanlarda konforu bozar.

Ancak görünen o ki, toplum bu konforu değil; samimiyeti aramaktadır. Salonlara sığmayan kalabalıklar, bu arayışın sessiz ama güçlü göstergesidir.

Ve bazen en çok konuşan şey, yazılmayan manşetlerdir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi