15 Mayıs 2025 Perşembe

Muhalefetsiz Demokrasi Olmaz

Yönetim biçimleri açısından baktığımızda hepsinde bir iktidar vardır. Krallıkta da padişahlıkta da cumhuriyette de iktidar mutlaka vardır. Ancak muhalefet yalnızca demokrasilerde vardır. İşte demokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran temel unsur da budur: Muhalefet. Eğer bir ülkede muhalefet ciddi baskı altındaysa, oraya artık demokrasi diyemeyiz ya da en azından demokrasinin büyük bir darbe aldığını söylemek gerekir.

Ben bu durumu şöyle ifade etmek istiyorum: Hani “her başarılı bir erkeğin arkasında güçlü bir kadın olduğu” söylenir ya! Ben bu sözden esinlenerek, “Güçlü ve iyi bir iktidar olabilmesi için karşısında mutlaka güçlü bir muhalefet olmalıdır.” Bir ülkenin sağlıklı bir yönetime sahip olması için sadece iyi bir iktidara değil, güçlü, örgütlü ve özgür bir muhalefete de ihtiyacı vardır. Eğer muhalefeti yok ederseniz, aslında iktidarı da yok etmiş olursunuz.

13 Mayıs günü aylardır süren bir bekleyişin, bir hukuk garabetine dönüştüğüne tanıklık ettik. BTP Genel Başkanı Sayın Hüseyin Baş hakkında yürütülen soruşturmada aylardır bir iddianame hazırlanmamıştı. Sayın Baş, defalarca kamuoyu önünde “Yargılanmak istiyorum, çıkalım mahkeme önüne” demişti. Ancak bu çağrılara rağmen aylarca hiçbir somut adım atılmadı. Henüz Sayın Baş’ın avukatlarının dahi UYAP üzerinden göremediği, adliyede dahi erişilemeyen iddianame, bir anda basına servis edilmiş ve manşetlere “8 yıl 2 aya kadar hapis istemi” şeklinde taşındı. Bu durum, savunma hakkı ilkesini açıkça zedelemektedir. Yargı sürecindeki gizliliğinin ihlali, yargı bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Sayın Özdağ’dan, Sayın İmamoğlu’na yaşanan süreçler de aynı durumdadır.  

BTP Genel Merkezinin bu konudaki açıklamasına kulak verelim:

“Savunma hakkı daha iddianameye ulaşamamışken, medya bu bilgiye nasıl ulaşmıştır? Hukukun temel prensiplerinden biri olan “tarafsızlık” nerede kalmıştır? Bu süreç artık sadece bir hukuki mesele değil, doğrudan demokrasi ve adaletin geleceğiyle ilgilidir. BTP olarak hukuk dışı hiçbir oyunu kabul etmiyor, milletimizin adalet duygusuna güveniyoruz. Genel Başkanımız Sayın Hüseyin Baş’ın da defalarca belirttiği gibi biz yargı önünde hesap vermekten asla kaçmadık. Ancak adaletin tecelli edebilmesi için sürecin hukuk kurallarına uygun işlemesi gerekmektedir. Bir kez daha yineliyoruz: Gerçek adalet medya manşetlerinde değil, bağımsız mahkemelerde sağlanır.”  

Hak vermemek elde değil! Aslında bugün yaşadığımız ortam bir anda oluşmadı. 2010 referandumu ile, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yapısının değişmesiyle başlayan süreç, ardından çıkan yasalarla bugünkü noktaya geldi. 2020’lerde çıkarılan ve kamuoyunda “sansür yasası” olarak bilinen düzenlemeyle, halk arasında “endişe, korku veya panik yaratmak” gibi muğlak ifadelerle paylaşımların engellenmesinin önü açıldı. Örneğin geçtiğimiz günlerde İmamoğlu’nun bir paylaşımı gerekçe gösterilerek sosyal medya hesaplarına engelleme geldi.

Bu noktada sormamız gereken soru şudur: Eğer muhalefetin sesi kısılıyorsa, iktidar kime karşı hesap verecektir?

Demokrasi, sadece sandığa gitmekle, sadece seçim yapmakla sınırlı değildir. Demokrasi; kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, basın özgürlüğü ve en önemlisi muhalefetin varlığıyla tamamlanır. Muhalefet, sadece iktidarı eleştiren değil; aynı zamanda alternatif üreten, toplumun farklı kesimlerinin sesi olan, denge ve denetleme görevini üstlenen anayasal bir unsurdur.

Muhalefetin susturulduğu, korkutulduğu, hedef gösterildiği bir düzende halkın iradesi tam olarak yansımaz. Çünkü demokrasiler sadece yönetme hakkını değil, denetleme ve eleştirme hakkını da garanti altına alır.

Dünyanın gelişmiş demokrasilerine baktığımızda bunu net biçimde görürüz. Almanya’da Anayasa Mahkemesi hükümet kararlarını denetleyebilir, muhalefet liderleri özgürce iktidarı eleştirebilir. Amerika’da Temsilciler Meclisi’nde azınlık parti temsilcileri dahi araştırma komisyonları kurabilir. İngiltere’de ise muhalefete “Majestelerinin Sadık Muhalefeti” denir. Bu ifade, muhalefetin hükümete karşı ama devlete sadık olduğunu anlatır. Yani muhalefet bir yıkıcı unsur değil, sistemin meşru ve vazgeçilmez bir parçasıdır.

Tarihin her döneminde, muhalefeti bastırarak yol alanlar, sonunda yalnız kalmışlardır. Toplumlar ise özgürlüğü, adaleti ve çoğulculuğu savunanların arkasında yürümüştür. Bugün bize düşen görev, demokrasiye sadece sözle değil, davranışlarımızla da sahip çıkmaktır.

Demokrasilerde son sözü halk söyler; ama halkın özgürce konuşabildiği, muhalefetin korkmadan eleştirebildiği bir ortam varsa. Unutmayalım k; demokrasilerde en az iktidar kadar, muhalefetin gücü de halkın güvencesidir.  

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi