24 Haziran 2025 Salı

Ortadoğu’da Kritik Savaş ve Türkiye’nin Rolü

İsrail-İran Çatışması ve Hürmüz Boğazı’nın Kilit Önemi

İsrail’in 13 Haziran’da İran’ın nükleer tesisleri ve üst komuta kademesine yönelik geniş çaplı saldırıları ile başlayan karşılıklı çatışmalar sürüyor. Beklenen bu saldırının sonuçları, çatışmaların ne kadar süreceği ve nasıl durdurulacağı, bölge ve dünya için büyük önem taşıyor.

İlk yardımda kullanılan “altın saat” kavramı gibi, bu çatışmanın ilk saatlerindeki hamleler de sürecin tamamını belirleyecek. İran’ın aynı gün saat 22:45’te Hürmüz Boğazı’nı kapatması, küresel petrol arzının yaklaşık %20’sini kesintiye uğratma riskiyle dünya ekonomisinde ciddi şoklara yol açabilir. Bu hamle, 1973 Petrol Krizi’ni akıllara getiriyor. O kriz de İsrail’e destek veren Batılı ülkelere Arap petrol ambargosu uygulanmasıyla başlamıştı. Bugün ise petrol, yeniden jeopolitik bir silahtan öte bir güç sembolü haline geldi.

Savaşın Seyri ve İran’ın Güç Gösterisi

İran, önceki çatışmalara göre çok daha güçlü bir karşılık verdi. Hipersonik füzelerle İsrail’in demir kubbesini hedef alıp önemli noktaları vurdu, çok sayıda İsrail uçağı ve İHA’sını düşürdü. İsrail kaynakları, gece boyunca yaklaşık 80 balistik füzenin atıldığını ve 13 ölü, 380 yaralı olduğunu bildiriyor. İsrail’in bu konudaki eski tutumlarına bakıldığında İsrail’in kayıplarının çok daha yüksek olabileceği tahmin edilebilir.

İran, İsrail’e destek veren ABD, İngiltere ve Fransa’yı bölgedeki üs ve savaş gemileriyle tehdit etti. Öte yandan bazı basın organları, Netanyahu’nun güvenlik gerekçesiyle Yunanistan’a kaçırıldığına dair iddialar paylaştı. CNN Türk tarafından Başbakan Netanyahu ve Cumhurbaşkanı Herzog tarafından kullanıldığı bilinen “Wings of Zion” (Siyon’un Kanatları) isimli özel uçağın Atina Havalimanı’nda park halinde olduğu görüntülendi.

Özet olarak ifade etmek gerekirse görünen o ki; normal koşullarda İsrail’in İran’a diz çöktürmesi mümkün değil.

Diplomasi Kapıları Aralanıyor: Trump ve ABD’nin Tutumu

İran’ın beklenmedik ve sert karşılığı sonrası ABD tarafında diplomasi arayışları başladı. Eski Başkan Donald Trump, Truth Social üzerinden “İran ve İsrail bir anlaşma yapmalı ve yapacaklar” diyerek barış umutlarını dile getirdi. Trump, önceki dönemlerde ABD’nin arabuluculuğunda gerçekleşen Sırbistan-Kosova ve Hindistan-Pakistan gibi barış süreçlerini örnek gösterdi. Tel Aviv’den resmi bir açıklama gelmese de bu mesaj, ABD’nin çatışmayı sınırlama niyetini yansıtıyor.

Rusya’nın Dengeli Tutumu ve Türkiye’nin Kritik Konumu

Diplomatik gelişmelerde dikkat çeken diğer önemli unsur ise Rusya’nın tutumu oldu. Putin, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı görüşmede sert açıklamalar yapmak yerine “kınama” ile yetindi ve müzakere çağrısı yaptı. Bu, Moskova’nın bölgesel krizlerde doğrudan taraf olmak yerine denge politikası izlediğine işaret ediyor.

Türkiye’de uzun zamandır dış politika çevrelerinde dile getirilen bir endişe vardır: “Türkiye için en kötü senaryo, ABD ile Rusya’nın Ortadoğu’da anlaşmasıdır.” Eğer iki büyük güç “Ukrayna senin, Suriye benim” diyerek nüfuz paylaşımı yaparsa, Türkiye bu denklemde daralabilir hatta dışlanabilir.

Bugün Rusya, Suriye’deki bazı üslerini geri çekti; ABD ise Ukrayna konusunda yumuşak bir pozisyon aldı. Bu da Türkiye’nin bölgesel denklemlerdeki rolünü daha kritik hale getiriyor. Ankara’nın bu yeni durumu nasıl okuyacağı hem ulusal çıkarlar hem de Orta Doğu’nun geleceği açısından büyük önem taşıyor.

Türkiye’nin Bağımsız Duruşu ve Milli Birlik Çağrısı

Küreselleşen Haçlı zihniyeti karşısında Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemekten başka çaresi yoktur. Devlet ve millet olarak kenetlenmeli; Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkes’iyle Atatürk’ün birlik ve beraberlik çizgisinde hareket etmeliyiz.

Eğer Kuzey Irak’ta fiilî bir “özerk yapı”nın kurulmasına göz yummasaydık ve Suriye politikasında Adana Mutabakatı çizgisinden sapmasaydık, bugün karşı karşıya kaldığımız birçok güvenlik tehdidi bu boyuta ulaşmazdı. Ancak zarar neresinden dönülürse kârdır. Artık milli menfaatleri öncelikleyecek kararlılık şarttır.

Suriye süreci ve İran meselesinde net duruş sergilemezsek, parçalanma süreci hızlanır. Bu coğrafyada birlikte var olmanın başka yolu yoktur: Kürt’üyle, Türk’üyle, Çerkes’iyle, Laz’ıyla tek yürek olmalı; ya hep beraber var olacağız ya da hep beraber yok.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi