6 Temmuz 2024 Cumartesi

PATERNALİZM Mİ? SOSYAL HUKUK DEVLETİ Mİ?

Paternalizm mi? Sosyal Hukuk Devleti mi?


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Grameen Mikrokredi Programı kapsamında 10 bininci kredi alan vatandaş için düzenlenen törende konuşurken


valilere ‘vatandaşın kapısını çalın, gerekirse kömür kamyonun şoför mahalline oturun, siz gidin dağıtın’ tavsiyesinde bulunduğunu belirterek, “Beni eleştirdiler. ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin valisi kömür dağıtır mı?’ dediler. Ben dağıtıyorum, tabi ki benim valim de dağıtacak. Bunu yaptığımız zaman büyüyeceğiz” demiş.


Başbakan yaptığı açıklamada “Kömür dağıtıyoruz, ders kitabı dağıtıyoruz, ihtiyaç sahiplerine gıda dağıtıyoruz, yiyecek dağıtıyoruz. Söyledikleri şu; ‘Siz bunu parti propagandası yapmak için dağıtıyorsunuz.’ Bu devlet Anayasada nasıl tanımlanıyor? Demokratik laik sosyal bir hukuk devleti. Sosyal bir hukuk devleti ne demek? Sosyal bir hukuk devleti bu demek işte, bu.” diyor. Yani kömür dağıtmak, yemek dağıtmak, sosyal hukuk devletinin açılımı imiş.  


Buradan Sayın Başbakana seslenmek istiyorum. Evet anayasamızda sosyal bir hukuk devleti ifadesi var. Ama bunun açılımı sizin dediğiniz gibi değildir. Bir kere şunu ifade edelim ki; vatandaşın doğuştan gelen bir hakkı vardır. Ve bu hak, koşulsuz olmak durumundadır. Eğer bir şeyi hak etmek için a,b,c,d şartlarını yerine getirmeniz gerekiyorsa aslında bir hakkınız yok demektir. Böyle bir hak, hak değildir.


İkinci bir husus; anayasa güvencesi altında olan hakların anlamlı olması ve bir jestten ibaret olmaması gerekir. Bu güvence temel ve anlamlı olmalıdır.


Üçüncü bir husus; gerçek bir anayasal hakkın verilmesinden söz edebilmek için; gelirin paternalist yaklaşımla verilmemesi gerekir. Nedir paternalist yaklaşım:  


Paternalizmin ruhu  “elinden ekmek yedirme” zihniyetidir. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi, ILO’nun sözleşmelerinde de güvence altına alınan toplum hak ve özgürlükleri içeren bir sosyal hak ve politika alanını yok var saymaktır. Biraz sıkıştıklarında ve “benim işçim, benim memurum” tiradları da durumu kurtarmamaya başladığında, kendilerinin bilmem kaç kişiye “ekmek yedirdiğini” böbürlenerek dile getirmektir.


Şunu unutmayalım; insanlar kölelerine, hayvanlarına, dilencilere ekmek verir ve yedirir. Özgür insanlar ise bireysel ve toplu haklarını alır. Kimsenin elinden ekmek yemezler. Bu hakları almak için kimsenin elini öpmek veya verdiği ekmeği yiyerek, sevinçle kuyruk sallamak zorunda değillerdir. Sosyal politikanın; paternalist bir yaklaşımdan uzak, kişilerin himmetine indirgenmeyen bir temel hak ve özgürlük alanı olması gerekir.


         Sayın Başbakanım dağıttığı kömürün bir anayasal hakkın iadesi olarak yansıtması kesinlikle bir yanlış yönlendirmedir.


         Yararlanacak kişilerin gelir tespitine dayalı sosyal yardım konusunda dünyanın birçok ülkesinde yapılan anketler; potansiyel olarak bu yardımdan faydalanabilecek kişilerin sadece %20’sinin bu desteklerden faydalanabildiklerini ortaya koymuştur. Ve yine bu anketlerde çok çarpıcı bir sonuçla karşılaşılmıştır ki; daha az yoksul olanların gelir tespitine dayalı yardımlardan gerçekten faydalanma ihtimali daha yoksul olanlara oranla sıklıkla daha yüksektir. Yani toplumdaki daha düşük gelirli gruplar regresiftir; içine kapalıdır. Ayrıca bu tarz bir sözüm ona sosyal yardım; damgalayıcıdır. Gelir tespiti ve form doldurma vatandaş için damgalayıcıdır. Ayrıntısına girmeyeceğim ama aynı zamanda gelir tespiti idari açıdan masraflı olup; devlet bütçesine ciddi bir ek maliyet getirecektir. Yine iyi gözlemlemek gerekir ki; “Acaba bu tarz sosyal yardımı gerçekten ihtiyaç sahibi olanlar mı alıyor; yoksa işini bilenler mi ?” Bunu çok iyi düşünmemiz gerekir. Bu yüzden gelir tespitine dayalı sosyal yardımlar, yani yazımızın başında bahsettiğimiz gibi valilerin veya başbakanın kömür dağıtması çok yoksul kesimi hedeflemek ve onlara ulaşmak konusunda kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Olsa olsa Popülist/halk yardakçısı bir yaklaşımdır.


Eğer bir anayasal hakkın iadesinden bahsediliyorsa bu yukarıda bahsettiğimiz 3 hususa da uymalıdır. Her vatandaşı içine alan bir temel gelir olmalıdır. Bu gelir keyfi bir jest olarak; hayır/hasenat olarak veya iyilikten verilen bir şey olmamalı. Bu gelir öyle bir biçimde verilmeli ki bu gelirin nasıl kullanılacağına vatandaşın kendisi karar verebilmelidir. Türkiye Cumhuriyetinin tüm vatandaşlarını kapsayacak şekilde; bireysel ve eşit olmalı; özürlü ya da zayıf olup özel ihtiyaçları olan kişiler (şehit yakınları, gaziler, çocuklu anneler vs.) için ilaveler yapılmalıdır. İnsanlara rasyonel tercih yapma imkanı tanıyacak bir biçimde verilmelidir.


İşte anayasamızda bahsedilen hakkı gerçek manada vatandaşa vermenin yolunu ortaya koyan Prof. Dr. Haydar Baş Beye saygılarımı sunmak istiyorum. İlk kez vatandaşlık maaşını gündem eden Sayın Baş’ın Milli Ekonomi Modeli altında topladığı projesi popülist ve de paternalist yaklaşımlardan uzak; gerçekçidir. Modelin Sosyal Devlet-Milli Devlet açılımıyla toplumda esas huzur ve de denge sağlanacak; herkes aradığı mutluluğu bulacaktır. Kimse damgalanmadan; horlanmadan; hayır hasenat mantığı ile değil bir hak olarak “vatandaşlık maaşı”nı alacak; bu geliri istediği gibi kullanabilme iradesine sahip olacaktır.


Son söz olarak diyoruz ki;


“Demokratik laik sosyal bir hukuk devleti, sosyal bir hukuk devleti kömür, yemek, ders kitabı dağıtmakla değil; Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Sayın Prof Dr. Haydar Baş’ın ortaya koyduğu Mili Ekonomi Modelinin uygulanması ile sağlanır.”


 


Dr. Ali Bestami Kepekçi  – 03/08/2008

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi