Zafer Günü Töreni ve Dış Politika Üzerine Yüklenme tarihi 16 Mayıs 202515 Mayıs 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Rusya’nın Zafer Günü (День Победы – Den Pobedy), her yıl 9 Mayıs’ta kutlanır. Bugün, Sovyetler BirliÄŸi’nin Nazi Almanyası’na karşı kazandığı zaferin yıldönümüdür ve II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da sona erdiÄŸi günü simgeler. Bu yılki Zafer Günü kutlaması, son yılların en etkileyici ve güçlü organizasyonlarından biriydi. 27 yabancı liderin katılması, 12 farklı ülkeden askeri birliklerin geçit töreninde yer alması ve Çin Devlet BaÅŸkanı’nın da orada bulunması bunun göstergesidir. Tüm zorluklara raÄŸmen bu organizasyonun baÅŸarıyla gerçekleÅŸtirilmiÅŸ olması baÅŸlı başına önemlidir. Tank meselesine gelince… 2021 yılında Zafer Günü’nde 108 tank sergilendi. Ancak 2022’de bu sayı 39’a düştü. 2023 ve 2024 yıllarında ise yalnızca birer tank yer aldı. Yani ilk kez bu yıl tank eksikliÄŸi yaÅŸanıyor gibi bir durum söz konusu deÄŸil; bu bir sürecin devamı. İngiliz basınında “Geçit töreni için bile tankları kalmadı” iddiası algı oluÅŸturmadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil. Konuyla ilgili dikkat çekici bir baÅŸka geliÅŸme ise, yeni dönemde gerek Putin gerekse Trump gibi liderlerin ağır silahlardan daha mobil, hafif ve motorize birliklere geçiÅŸ yapma kararıdır. Özellikle son günlerde Rusya, motorlu birlikler oluÅŸturma yönünde adımlar attı. Tanklar yerine daha küçük, hızlı hareket edebilen birliklerle ÅŸehir içi operasyonlara odaklanıldığı görülüyor. Bazı yorumcular, bunun gerilla tipi bir savaÅŸa hazırlık olduÄŸunu söylerken, bazıları ise bu tercihin ekonomik zorunluluktan kaynaklandığını, ağır teçhizat üretmenin ve tedarik etmenin artık mümkün olmadığını ifade ediyor. Ambargolar altında yeni tank veya uçak üretmek elbette kolay deÄŸil. Dolayısıyla Rusya’nın tank sayısının azlığına bakarak onun askeri gücünün tükendiÄŸi yönünde bir algı oluÅŸturmak, aslında bir tür manipülasyondur. Bu, Goebbels’in propaganda yöntemlerine benzer bir algı yönetimidir. Öte yandan, Mısır’ın bu törene katılmış olması da oldukça anlamlı. Bu katılım, dış politikada izlenmesi gereken doÄŸru yolu bize net biçimde gösteriyor: Milli duygularla, ülke menfaatine odaklanmış, bağımsız kararlar alabilen bir dış politika anlayışı. Türkiye’nin de dış iliÅŸkilerini belirlerken Rusya’ya, ABD’ye veya komÅŸu ülkelere göre deÄŸil, tamamen kendi çıkarlarına göre hareket etmesi gerekir. Merkezde baÅŸka ülkeler deÄŸil, Türkiye olmalıdır. Aksi takdirde, dış politika baÅŸka ülkelerin yönlendirmesiyle ÅŸekillenir ve biz kendi irademizi kaybederiz. Bu da ülkemizi zayıflatır. Bu noktada, Bağımsız Türkiye Partisi Genel BaÅŸkanı Hüseyin Baş’ın sıkça dile getirdiÄŸi bir söz oldukça önemlidir: “ABD’nin Orta DoÄŸu politikası hiç deÄŸiÅŸmemiÅŸtir; deÄŸiÅŸen yalnızca yöntemdir.” Yani hedef aynıdır, sadece bu hedefe ulaÅŸmak için kullanılan araçlar ve kiÅŸiler deÄŸiÅŸir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediÄŸi temel çizgiler doÄŸrultusunda ve jeopolitik önemini göz önünde bulundurarak bir dış politika izlemesi gerekir. Unutmayalım ki bu coÄŸrafyada geçmiÅŸte PKK vardı, ondan önce Ermeni meselesi vardı, daha da öncesinde baÅŸka tehditler… Bu sorunların biri bitse dahi yenisi gelecektir. Bizim yapmamız gereken, bu bitmeyen sorunlar karşısında kendi yapımızı saÄŸlam tutmak ve milli bir duruÅŸ sergilemektir. Özetle, dış politikada merkez biz olmalıyız. Aksi halde sadece düşmanımızın adı deÄŸiÅŸir, sorunlar aynı kalır. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAÅžFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp