Demokrasilerde Eleştirinin Yeri ve Türkiye’deki Hukuksal Durum | Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi
3 December 2025 Wednesday

Demokrasilerde Eleştirinin Yeri ve Türkiye’deki Hukuksal Durum

Demokrasi, halkın egemenliÄŸine dayanan bir yönetim biçimidir ve en temel özelliklerinden biri, vatandaÅŸların iktidar sahiplerini eleÅŸtirme hakkına sahip olmasıdır. Bu, bireylerin düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanarak yönetimdeki yanlışları dile getirmelerini saÄŸlar. Ancak, Türkiye’de son yıllarda yapılan bazı yasal düzenlemeler, eleÅŸtiri ile hakaret arasındaki sınırı bulanıklaÅŸtırmış ve eleÅŸtiriyi suç haline getirme riskini doÄŸurmuÅŸtur.

CumhurbaÅŸkanına yönelik eleÅŸtiriler, son dönemlerde sıklıkla “hakaret” suçlamalarıyla karşılaÅŸmaktadır. 2017 Anayasa deÄŸiÅŸikliÄŸi ile CumhurbaÅŸkanı’nın aynı zamanda bir siyasi parti genel baÅŸkanı olması, bu durumu daha da karmaşık hale getirmiÅŸtir. Hükümetin ve partisinin icraatlarını eleÅŸtirenler, kendilerini doÄŸrudan CumhurbaÅŸkanına hakaretle suçlanırken bulabilmektedir. Bu durum, anayasal olarak güvence altına alınan ifade özgürlüğü ile Türk Ceza Kanunu’ndaki hakaret suçu arasındaki dengeyi bozmakta ve demokratik sistemin temellerini zedelemektedir.

Cumhurbaşkanına Hakaret Suçu ve Hukuksal Çelişki

Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi, CumhurbaÅŸkanına hakaret etmeyi suç saymakta ve cezalandırılmasını öngörmektedir. Ancak, CumhurbaÅŸkanı’nın bir siyasi parti lideri olması, bu maddenin kapsamını geniÅŸletmekte ve hükümetin politikalarını eleÅŸtiren herkesin, bu eleÅŸtirilerinin “hakaret” sayılma riskiyle karşı karşıya kalmasına yol açmaktadır. Bu da vatandaÅŸların ve muhalefetin ifade özgürlüğünü ciddi ÅŸekilde kısıtlamaktadır.

Anayasa’nın 26. maddesi, her bireyin düşünce ve kanaatlerini açıklama hakkını güvence altına alırken, Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin geniÅŸ yorumlanması, bu özgürlüğü ihlal etmektedir. EleÅŸtirilen kiÅŸi aynı zamanda bir siyasi partinin lideriyse, hükümetin eleÅŸtirilmesi ile CumhurbaÅŸkanına hakaret arasında net bir ayrım kalmamaktadır. Bu durum, siyasi tartışmaları ve demokratik denetimi engelleyen bir atmosfer yaratmaktadır.

Cumhurbaşkanına Hakaret Davaları: İstatistiksel Bir Bakış

CumhurbaÅŸkanına hakaret suçuyla ilgili dava istatistiklerine baktığımızda, konunun ciddiyeti daha net anlaşılmaktadır. 1994 ile 2014 yılları arasında, yani Süleyman Demirel’den Abdullah Gül’e kadar olan dönemde, toplamda 1.138 kiÅŸi hakkında “CumhurbaÅŸkanına hakaret” suçlamasıyla dava açılmıştır.

Recep Tayyip ErdoÄŸan’ın CumhurbaÅŸkanlığı döneminde ise bu sayı dramatik bir artış göstermiÅŸtir. 2014 ile 2023 yılları arasında, ErdoÄŸan döneminde toplamda 55.583 kiÅŸi hakkında “CumhurbaÅŸkanına hakaret” suçlamasıyla dava açılmıştır.

Bu veriler, Erdoğan döneminde Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan davaların sayısının, önceki 20 yılda açılan davaların toplamından yaklaşık 48 kat daha fazla olduğunu göstermektedir. Bu artış, ifade özgürlüğü ve demokratik denetim konularında önemli bir tartışma yaratmıştır.

Hukuksal Açmazlar ve Çözüm Önerileri

Türkiye’deki mevcut durum, hukukun üstünlüğü ilkesine, ifade özgürlüğüne ve demokratik denetim mekanizmalarına zarar vermektedir. CumhurbaÅŸkanının hem yürütmenin başı hem de siyasi parti lideri olması, eleÅŸtirilerin hukuki çerçevede sıkıştırılmasına yol açmaktadır. Bu sorunun çözülmesi için birkaç öneri öne çıkmaktadır:

  1. Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesinin yeniden değerlendirilmesi: Cumhurbaşkanına hakaret suçunu, siyasi eleştiriyi cezalandırmadan ayıran bir yaklaşım benimsenmelidir.
  2. Eleştiri ve hakaret arasındaki farkın netleştirilmesi: Eleştirinin sınırlı bir şekilde hakaretle karıştırılmadan, doğru bir şekilde tanımlanması sağlanmalıdır.
  3. Cumhurbaşkanının siyasi parti liderliğinden ayrılması: Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi parti lideri olmaması sağlanmalıdır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasi ve hukukun üstünlüğü açısından ciddi bir açmaz yaratmaktadır. Bu durum hem ifade özgürlüğünü kısıtlamakta hem de halkın siyasi tartışmalara katılımını engellemektedir. Halkın eleştiri hakkını kullanması, demokrasinin işlerliği açısından önem taşımaktadır. Yürütme, yasama ve yargı arasındaki bağımsızlık ilkesinin zedelenmesi, demokratik bir toplumda olması gereken denetim mekanizmalarını işlevsiz hale getirmektedir.

Türkiye’deki bu hukuksal açmaz, demokratik deÄŸerlerin korunması adına bir an önce çözülmesi gereken önemli bir sorundur. Gelecek nesillere demokratik bir Türkiye bırakmak için, eleÅŸtiri hakkı ve ifade özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması gerekmektedir. Bir an evvel yapılması gereken CumhurbaÅŸkanlığı Hükümet Sistemi’nden vazgeçilmesi ve güçlendirilmiÅŸ parlamenter sisteme geçilmesidir.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi