Havuç-Sopa Politikası: Avrupa Türkiye İlişkileri Yüklenme tarihi 10 Mayıs 202510 Mayıs 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Geçen haftanın gündemlerinden birisi de İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’nin Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür etmesi idi. Ortak basın toplantısında Meloni, “Göç konusunda da konuştuk. Türkiye kaynaklı göç sayısı sıfıra indi. Teşekkür ediyorum” diye konuştu. Sayın Erdoğan da bu teşekkür karşısında memnuniyetini ifade etti. Bu diyaloğu ilginç kılan bir durum da görüşmenin hemen ardından İtalya’nın 5 bin Türk’ün vize randevusunu iptal etmesi oldu. Giorgia Meloni, daha muhalefet döneminden itibaren Türk ve İslam düşmanlığıyla bilinen bir siyasetçidir. 12 Temmuz 2023’teki NATO zirvesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Meloni bir araya gelmişti. Meloni burada açıkça, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı olduğunu, bu sürecin Avrupa’nın İslamlaşmasına neden olacağını düşündüğünü belirterek “Türkiye’nin AB’ye girmesine hayır, Avrupa’nın İslamlaştırılmasına hayır” demişti. Yani Meloni nezdinde Türkiye’ye dair olumlu bir gelecek perspektifi yok. 2023 yılında da İtalya ile benzer bir vize sorunu yaşamıştık. O dönem Türk Dışişleri Bakanlığı bir girişimde bulunmuş, İtalyan tarafı ise bu sorunu vize merkezlerindeki personel sayısını artırarak çözeceklerini ifade etmişti. Ancak ne yazık ki somut hiçbir adım atılmadı. Bugün hâlâ aynı sorunlar devam ediyor. Görülen o ki; sözde teşekkürden başka Avrupa ile diyaloglarımızda hiçbir şey de iktidarın istediği gitmiyor aslında. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki görüşmeler de dondurulmuş durumda. Buna rağmen Türkiye, geri kabul anlaşmaları gibi uygulamalarla Avrupa’nın taleplerini yerine getirmeye, yükümlülüklerini üstlenmeye devam ediyor. Burada sormamız gereken soru şudur: Kandırılıyor muyuz, yoksa bile bile mi bu yanlış politikalara devam ediyoruz? İyimser olalım diyelim ama bu ya gaflet ya da ihanet olur. Biz gaflet diyelim… Geçtiğimiz günlerde The Economist’te ilginç bir makale yayınlandı: “Avrupa Erdoğanca Konuşmayı Öğreniyor.” Bu yazıda Türkiye, Avrupa’nın güvenliği açısından kilit bir ülke olarak gösteriliyor. Türkiye’nin göçmen politikası övgüyle anlatılıyor. “Trump’tan çok Erdoğan’a güvenilebilir” ifadesi dikkat çekiyor. Göç meselesinde olduğu gibi, Rusya’ya karşı da Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu söyleniyor. Bu, yıllar önce Binali Yıldırım’ın söylediği bir gerçeği hatırlatıyor: “Gün gelecek Avrupa güvenlik için Türkiye’ye başvuracak.” O gün belki dikkat çekmemişti ama bugün çok daha anlamlı hale geldi. Meloni’nin son açıklamalarında Güney Akdeniz vurgusu da dikkat çekiyor. Türkiye ile ekonomik iş birliği, bölgesel güvenlik ve Kıbrıs meselesi gibi başlıkların konuşulduğu anlaşılıyor. Bu da aslında Türkiye’nin önemini kabul ettiklerini ama bunu çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştıklarını gösteriyor. Yani Avrupa resmen Türkiye’ye havuç sopa politikası uyguluyor. Bir yandan Sayın Erdoğan’ı ve Türkiye’yi öven ifadeler kullanılırken; bir yandan da tüm politikalarını Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde yapılandırıyorlar. Meloni, göç politikamız konusunda teşekkür edince tabii; Suriye’den gelen göçmenlere uyguladığımız “açık kapı” politikasından bahsetmeden geçmek imkânsız. Göç konusunda, gelenlere “ne olursan ol, gel” dediğimiz ve bir yandan da bu kişilerin Avrupa ve diğer ülkelere gitmelerinin engellenmek için elimizden geleni yaptığımız bir süreç yaşıyoruz. Hatta Yunanistan sınırına güvenlik duvarı bile yaptık. Şunu hiçbir zamana unutmayalım. Sınırları belirleyen sadece silahlar değil, kültürlerdir. Türklerin Anadolu’ya gelişi 1071 Malazgirt ile özdeşleştirilse de aslında daha önce başlayan bir süreçtir. Bizans ordusunda Peçenek, Kıpçak ve Oğuz Türklerinin bulunması, Türk askerlerinin savaş sırasında taraf değiştirmesi gibi hadiseler, bu sürecin çok daha öncesine dayandığını gösterir. Anadolu’ya gelen Anadolu erenleri, İslam’ı hoşgörüyle anlatmış ve farklı kökenlerden insanları ortak bir kültürde birleştirmiştir. Göç politikaları sadece bugünü değil, geleceği şekillendirir. Bugün göç kaynaklı sorunları konuşurken; ekonomik sorunlardan, güvenlik açıklarından bahsediyoruz ama daha derin bir sorun var: Türkiye, üniter yapısını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Göçmen politikaları, toplumsal yapımızı temelden sarsabilecek bir tehdit haline gelmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Lozan görüşmelerinde gayrimüslimlerle Müslümanlar arasında nüfus mübadelesi yaptığında Anadolu’da işin merkezine Türk-İslam Medeniyetinin sürekliliğini almıştır. Atatürk günü değil, yarını da düşünmüştür. Bugün ise mevcut siyasi kadrolar ne yazık ki yarını görememekte, günü kurtarma politikaları ile Türkiye’yi “büyük bir sığınmacı kampı” haline getirmektedirler. Ya da başka ülkelere geçmek için basamak olarak kullanılan transit ülke. Bu durum yalnızca bugünü değil, geleceğimizi de tehlikeye atmaktadır. Kaybedilen sadece bugünler değil, evlatlarımızın, torunlarımızın geleceğidir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp