NEOPATRİMONYALİZM ve MUHALEFETİN YOL HARİTASI Yüklenme tarihi 16 Mayıs 202514 Mayıs 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Son yıllarda yeni bir kavram daha ortaya çıktı: Neopatrimonyalizm. Ne demek bu? Ulus-devlet öncesi dönemde var olan hanedan tipi yönetim biçimlerinin, modern ulus-devlet kurumlarıyla birlikte yürütülmesini ifade eden bir siyasal terim. Yani siz görünüşte demokratik bir ulus-devlet yönetimi ortaya koyuyorsunuz; ama aynı anda, adeta Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yıllar önce “Demokratik Krallık” diye tarif ettiği gibi, tek adam rejimiyle yönetimi elinizde tutarken demokrasiyi de kendi ölçülerinize göre kullanıyorsunuz. İşte buna “neopatrimonyalizm” deniyor. Şimdi gelelim germe ve telef olayına. Hükümet neden bunu yaptı? “Telef” kelimesi niye kullanıldı? Bu söz geri alındı mı? Özgür Özel, bunun bir çıkış olduğunu ve geri alındığını söylüyor. Bu söylemde haklı olabilir; en azından bir temennide bulunmuş durumda. Ama dikkat ederseniz, Devlet Bahçeli’nin Özgür Özel’e geçmiş olsun dileğinde bulunurken ne partisini ne de şahsını anmaması, bize aslında hiçbir şeyin değişmediğini gösteriyor. Geçen hafta Ertuğrul Özkök, köşesinde bu telef ifadesinden sonra yapılan bir anketten bahsetti. Ne yazık ki toplumumuzda şöyle bir durum var: Evet, CHP’nin oyu bu söylemden sonra %6 artmış. Ama aynı şekilde AKP’nin oyu da –ki 5-6 aydır düşüşteydi– ilk kez %3 artmış. Bu bize şunu gösteriyor: Ötekileştirme siyaseti, kimi zaman saldıran tarafa da kazandırabiliyor. Bu da gösteriyor ki sahada bir oyun oynanıyor. Yani “A-B siyaseti” denen şeyle, seçime yaklaşırken yapılacak bazı manevralarla Sayın Erdoğan yine başarı sağlayabilir. Çünkü bir yandan Trump’la görüşülüyor, “çok olumlu geçti” deniyor. Avrupa basınında, örneğin Economist’te, “Avrupa artık Erdoğanca konuşuyor” başlıklı yazılar çıkıyor. Ukrayna meselesi var, Avrupa Birliği’nin savunmasının Türk ordusuna bırakılması yönünde görüşmeler yapılıyor. Bunlar Türkiye’de suni rüzgârlar estirilerek Erdoğan lehine bir hava oluşturulabileceğini gösteriyor. Bu yüzden muhalefetin çok dikkatli, kararlı ve birlikte hareket etmesi gerekiyor. Şunu çok iyi bilelim. Milletin derdi İmamoğlu, Özgür Özel, CHP ya da başka bir parti değil. Milletin derdi iş, aş, adalet. Yani mesele siyasi figürler değil; mesele sistemin işleyişidir. Bu noktada muhalefetin –ittifak demiyorum dikkat edin– bir duruş birliği göstermesi gerekiyor. Hüseyin Baş Bey’in de sürekli vurguladığı gibi, beraber, yan yana bir fotoğraf verilmesi gerekiyor. Tıpkı “biz %50’yiz” diyen iktidar gibi, diğer %50’nin de “biz de %50’yiz, hatta %55, %60, belki %70’iz” diyebilmesi lazım. Çünkü bu milletin bir özelliği var: Eğer bir güç gösterirseniz, vatandaş onun yanında yer alır. Ama siz hâlâ parça parça hareket ederseniz, sonuç yine %48’e %52 kalır. Çünkü demokrasi ile diğer yönetim biçimleri arasındaki temel fark muhalefettir. Krallıkta da iktidar vardır, başka sistemlerde de. Ama muhalefet sadece demokraside vardır. Bugün bazıları sanki muhalefetin hep muhalefet olarak kalmasını istiyor. Cam tavan, yani %25 barajı, yıllardır aşılamıyor. Çünkü siyasi muhalefet ya bastırılıyor ya da itibarsızlaştırılıyor. Devlet, partileşiyor. Artık devletle iktidar birbirine karıştırılıyor. Bugün iktidardan söz ederken “devlet” deniyor. Daha 10 gün önce Rize’de Çay-Kur 1500 mevsimlik işçi alacağını duyurdu. Ama duyuruyu kim yaptı? AK Parti Rize İl Başkanı. Normalde bunu devletin, kurumun duyurması gerekir. Şu anda il protokollerinde yerel organizasyonlarda, protokol sıralamasında il valilerinin yanında hep AK Parti il başkanlarını görüyorsunuz. Bu, bize 23 yıldır süren bir düzenin özetini veriyor. Yani artık hükümet değil, devlet partileşti. Bu noktada muhalefetin yapması gereken şey; meseleyi şahıslardan çıkarıp ilkelere dayalı birliktelik kurmak. Parlamenter sistemin, Atatürk çizgisinde millî birliğin yeniden kurulmasıdır. Yoksa, bu oyun tekrar tekrar sahnelenir ve kazanan yine iktidar olur. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp