5 Ekim 2024 Cumartesi

Açık kapı politikası

“Hasta Adam” ifadesini ‘bir ülke için ilk kez’ Rus Çarı I. Nikolay, 1853’de art arda gelen savaşlar nedeni ile toprak kaybeden ve Avrupa’nın ekonomik denetimine giren Osmanlı İmparatorluğu için kullanmıştır.

Anadolu’da tarım alanlarının büyük bölümü hem toprak imtiyazı üzerindeki karışıklık, hem de siyasal ve askeri politika yüzünden ekilip biçilemiyordu. Gıda ve hammadde sıkıntısı yaşanıyordu. Osmanlı liberal bir göç ve iskân politikası ile nüfusun az olduğu bölgelere göçmenleri yerleştirerek, onların tarımsal üretime katılmalarını ve vergi gelirlerinin de artmasını hedefledi.

Tanzimat Yüksek Kurulu 9 Mart 1857’de iskânla ilgili Sultan tarafından onaylanan bir kararname ile “Sultan’a bağlılık yemini ederek onun tebaasından olmaya ülke kanunlarına saygı göstermeye hazır olan herkese Osmanlı Devleti’nin kapısının açık olduğunu” ilan etti: “Açık kapı politikası” (Bu ifadeyi unutmayalım, ilerleyen yazılarımızda bu ifade tekrar karşımıza çıkacak.)   

Kararnamede “Anadolu’ya göç edenlere, 

  • Herhangi bir bedel talep etmeksizin hazineye ait ekilebilir toprakların verileceği,
  • Bütün vergilerden ve askerlik hizmetinden muaf tutulacakları,
  • Gayri-müslimlerin dini-örf ve adetlerinin her türlü ihlale karşı korunacağı” ifade ediliyordu.

Kararnamemin geniş çaplı ilgi görebilmesi için Avrupa’daki çeşitli gazetelere ilanlar verildi. Osmanlının toprak bağışı ile ilgili haberler okyanusun diğer yakasında Amerika’da bile ilgi uyandırmıştı. New York’taki Osmanlı temsilcisi J. Oxford Smith, mektuplar yazarak devletin European Times’daki ilanlarını okuduğunu, liberal göç politikası ilgili bilgi almak istediğini, “pek çok çalışkan ve kararlı insanın özellikle Suriye ve Filistin’e yerleşmek istediğini, bu kişilerin pamuk ekimi düşündüklerini” beyan etti.

Özellikle Rusya’nın Yahudileri dışlayan yeni bir siyasi yapılanma sonucu birçok Yahudi küçülen Osmanlı topraklarına göç etti. Bu göçler, konuyla ilgisiz gibi görünen nedenlerin tetiklenmesiyle Osmanlı Devleti için değişik sorunlar yarattı:

  1. Mesih’in geleceği, ölülerin dirileceği ve dünyanın dört bir yanına dağılmış Yahudilerin o zaman Kudüs’te toplanacağı fikri, Yahudilerde ezelden beri yerleşmiş kuşaktan kuşağa intikal eden inançlardan birisidir. Bu görüştekiler için bu kaçırılmayacak bir fırsat idi.
  2. Ortadoğu’ya girmeyi hedefleyen İngilizler ve Fransızlar kendi hâkimiyetlerine almayı planladıkları Filistin’de bir Yahudi yığılmasını teşvik ediyorlardı.
  3. Kendi ülkelerindeki Yahudileri uzaklaştırmak isteyen Rusya ve Almanya da bu politikayı destekledi.

Yine bu iskân politikasına göre, eski Osmanlı topraklarında doğmuş ya da yaşamış olan herkese Osmanlı topraklarında istedikleri gibi seyahat etme hakkı tanınmış idi. Bu nedenle Osmanlı İdaresi 1882 yılında Yahudilerin Filistin’e göçünü sınırlamaya başladığında Osmanlı Yahudilerine herhangi bir kısıtlama getirmemiştir. Dolayısıyla bu sınırlama, kâğıt üzerinde kalmıştır. “Hovevei Zion” derneklerinin yani Rus Yahudilerinin “Osmanlı uyruğu” kabul edilmeleri süreci, Filistin’de “İsrail’in” kurulması ile sonuçlanmıştır.

Tüm vatandaşlık haklarından yararlanan Osmanlı Yahudileri, Filistin’de dükkân ve toprak satın almışlardı. Çoğunlukla, ülkenin ekonomik bunalımını fırsat bilip özellikle tefecilik ile uğraşmışlar kısa sürede ekonomik güç kazanmışlardır. Filistin hızlı bir büyüme geçirmiştir. Bu ekonomik büyüme Yahudi göçmenlerin sermayelerinden çok yerel kaynaklı yatırımlarla gerçekleşmiştir. 

Osmanlı idaresinin izni ile 1839 yılında Kudüs’te “İngiliz Konsolosluğu” kurulmuştur. İngilizlerin Filistin’deki Yahudi yerleşim teşvik etmek için büyük bir gayret gösterdikleri göz önüne alındığı takdirde bu daha da önem kazanır. Bu sırada, birçok Yahudi, yabancı haklarından yararlanmak üzere İngiliz uyruğuna geçmişlerdir. Zengin Yahudi Bankerler, yeri geldiğinde Osmanlı Devletine borçlar vermiş, Osmanlı yetkilileri ile aracılık yaparak yeni Yahudilerin de Osmanlı topraklarına, sonra da Filistin’e göç etmelerini sağlamışlardır.

Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yahudilerin sayısı 1840’tan 1914’e kadar yaklaşık 10 kat artmıştır. Bu artış komşu ülkelerdeki Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu’na göç etmelerinden kaynaklanmıştır.

Kapitalist anlamda piyasa odaklı bir ekonomik düzenin başlaması, göç ve iskân hareketlerinden kaynaklanan demografik değişimler, imparatorluk içinde belirli bir çoğunluğu teşkil eden toplulukları milliyetçi hedefleri olan siyasi gruplara dönüştürmüştür. 

1849 yılında kendi istekleri ile başvurup İngiliz himayesi alan Yahudi ailelerinin Filistin’de İsrail’in kuruluşunda etken oldukları görülmektedir.

Mevcut konjonktürde bu göç devam ettiği takdirde, gelecekte siyasal sorunlar doğuracağı ve bu sorunların daha o günlerden yaşanmakta olduğu ve saymakla bitmeyeceği Osmanlı İdaresi tarafından düşünülememiş miydi? İnsan sormadan edemiyor.

Kalın Sağlıcakla…

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi