6 Aralık 2024 Cuma

Bazıları Tarihi Okur, Bazıları ise Tarih Yazar

Dünya tarihinde insanlığın gidişatını değiştiren, tarihe yön veren olaylar dönüm noktası olarak kabul edilmişlerdir. Ve bu tarihi gelişmelerle çağlar adlandırılmıştır. İşte bu şekilde  29 Mayıs 1453 tarihindeki İstanbul’un fethi ile Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ süreci başlamıştır. Bu olay niçin mi önemlidir? Çünkü 1058 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu sona ermiştir.

Yeni Çağ ise 1789 yılında Fransız İhtilalı ile kapanmış Yakın çağ başlamıştır. Bu olay niçin önemlidir? 

Yeni çağda tüm dünyada; Fransa özelinde Krallığın uyguladığı baskı rejimi nedeniyle özgürlük ve eşitlik ortamı tamamen ortadan kalkmıştır. Devlet yönetimlerinde soylular geniş ayrıcalıklara sahip olmuşlar, halk ise kralların emirlerine körü körüne itaat eder duruma gelmişlerdir. Devlet çıkarlarına ters düşen fikirlere sahip kişiler ağır biçimde cezalandırılmışlardır. Fransa’nın XVIII. yy.da katıldığı savaşlar ve devletin gereksiz harcamaları ekonomiyi tamamen sarsmış, halk ağır vergiler altında ezilmiştir. Böyle bir dönemde Fransız İhtilalı umut olmuş Yeni Çağ sona erip Yakın Çağ başlamıştır. Yayınlanan İnsan hakları Evrensel Bildirgesinde “dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaç” olarak ilan edilmiştir.

Bildirgeye göre, ” her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya” (m.23/1) ve “cemiyetin bir üyesi olmak itibarıyla, sosyal güvenliğe hakkı vardır; haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların milli gayret ve milletlerarası işbirliği yolu ile ve her devletin teşkilatı ve kaynakları ile mütenasip olarak gerçekleştirilmesine hakkı vardır” (m.22)

Ama ne var ki; insan hakları bildirgesinde ifade edilen beklentileri, şu ana kadar kullanılan ekonomik sistemler olan ne sosyalizm, ne de kapitalizm yerine getirememiştir. 

Feodalizm sona erdiğinden beri kapitalizm batı dünyasındaki egemen sistemdir, bütün dünyaya da İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan yayılmıştır.

Kapitalist kelimesi ise ilk kez çok daha erken dönemlerde (1792) Arthur Young tarafından Traveles İn France isimli dergide yayımlanan bir makalesinde paralı adamlar anlamında kullanılmıştır.  Coleridge bu kullanımı 1823’te Tabletalk isimli çalışmasında daha geliştirerek kapitalisti emrinde işçi çalıştıran kişi anlamında kullanmıştır. Thomas Hodgskin ise Labour Defended Againist the Claims of Capital (1825) isimli çalışmasında kapitalistleri şöyle tanımlar: “Aslında Avrupa’nın para piyasasını elinde bulunduran bütün kapitalistler ihtiyaçları olan bir haftalık giyecek ve yiyeceği kendi başlarına sağlayamazlar/üretemezler. Bu kişiler yiyecek üretenlerle giyecek üretenlerin, aletler üretenlerle bunları kullananların arasında kendi yerlerini alırlar. Ancak çoğu zaman kapitalistler bu ürünlerin ne üreticisi ne de kullanıcısıdır, ancak onlar bu kesimlerdeki üretimin ve bu ilişkilerin varlığını düzenlemek adına vardır.”

Kapitalizm tanım özellikleri açısından, üretimin salt kar amacı güdümlenerek yapıldığı ve bu artı değerinde pazarda satıldığı üretim merkezli bir ekonomi tarifler.

Kapitalist sistem süreçleri(liberal kapitalizm ile devletçi kapitalizm) eşitsiz olduğu gibi yeni kapitalist sistem de (küresel kapitalizm) eşitsiz bir süreci ifade eder. (Castells, 1998:70;Munck, 2003:136).

Kapitalizmin temel ruhu olan liberalizm ulus-devletin zayıflamasını gerektirir. Küresel kapitalizmle, sermayenin evrenselleşmesi ile, tüm devletler özellikle de bir egemen süper güç tarafından yönetilmektedir. Wood bir çalışmasında IMF ve Dünya Bankası gibi kurumların sermayenin küreselleşmesine aracılık ettiğini de ifade eder.

Günümüzde sömürgecilik artık doğrudan bir sömürge egemenliği şeklinde olmamaktadır. Kapitalist sistem sömürgeciliğin bugünkü yüzüdür. Borç, mali manipülasyon ve doğrudan yabancı yatırım gibi yeni araçlarla gerçekleştirilen bir süreç olmuştur. Bu araçlar ise, eski biçimlerden hiç de aşağı kalmayacak biçimde, ister doğrudan, ister uluslararası aracılar yoluyla olsun, ulus-devletler tarafından yürütülmektedir. Amaç, küresel ekonomi üzerinde sınırsız hakimiyettir. Küresel sermayenin egemenliğini kurmak için yoğun şiddet gösterilerine başvurulur. Bunun gerçekteki karşılığı da, birkaç ulus-devletlerin askeri gücünün kullanılmasıdır. Irak işgali, Afganistan işgali, kapitalist sermaye tarafından finanse edilen Suriye’deki iç savaş, ülkemizdeki açılım süreci küresel sermayenin egemenliğini kurma çabalarıdır. 

Yani günümüzde yaşananlar, Yakın Çağın başlangıcı kabul edilen Fransız İhtilalı öncesinden çok daha kötü boyuttadır. Sömürünün şekli değişmiş, ama sömürülen kesim daha da artmıştır. Dünyanın her tarafında bir çok ülke, küreselleşme  ile bağımsızlığını kaybetmiş, iç savaş ve terör ile mücadele etmektedir.

İşte tam bu süreçte Geçmiş tarihlerde dünyaya yön veren, çağ açıp çağ kapayan, insanlığa huzur ve saadet getiren, işgal ve zulümlere son veren, fetihlerle ele geçirilen yerlere, gönüllere, bereket getiren eşsiz liderler yetiştiren bir millet olarak içimizden yine bir insan çıkmıştır: Prof. Dr. Haydar Baş.

Sayın Baş, yeni bir iktisat bilimi kaleme almıştır. Sömürü ve soygunu bitirmenin, gerçek sosyal devlet oluşturmanın, devlet ve milleti birlikte büyütmenin, sömürülen ülkeleri kurtarmanın, milletlerin insanca yaşamasının reçetesini Türk Milletinin bağrından çıkan, son çağın bilgesi Prof. Dr. Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli ile ortaya koymuştur. Tüm dünya bu modeli konuşmaktadır. 

İlki 2005 yılında İstanbul’da olmak üzere Türkiye’nin çeşitli beldelerinde ve yurt dışında yapılan Uluslararası Kongrelerle bu Model insanlığa deklare edilmiştir. Tüm dünyada bu reçete dikkat çekmiş; 120 ‘ye yakın ülke kısmi olarak bu modeli uygulamaya başlamıştır. Bu ülkelerden Rusya ise, bu modelin birçok maddesini 2006 yılından beri uygulamaya başlamıştır.

Bunu her fırsatta Rus Akademisyenler gündem etmekteydiler. Gelelim bu yıla; ileriki yıllarda tarihçilerin Yakın Çağı kapatan olay olarak anlatacakları ana.

Tarih: 27 Şubat 2013

Yer: Duma.

450 üyesi olan Rusya meclisi.

Duma, Doğu Avrupa ile kuzey Asya’ya yayılmış ve 17,075,400 km²’lik  yüzölçümü ile dünyanın en geniş ülkesi olan Rusya’nın meclisi.

Duma, dünyanın süper gücü Rusya’nın yönetildiği meclis.

Milli Ekonomi Modelinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, Moskova’dan bir davet aldı. Ve Duma’da Rusya’nın Bakanlarına, Parti Başkanlarına, Milletvekillerine, Başkan ve Bakan Danışmanlarına, İktisat Profesörlerine, İktisat Fakültesi öğrencilerine hitaben Modelini anlattı. Bu süreci O’ndan dinleyelim:

“Rusya, 2006 yılından bu yana Milli Ekonomi Modeli’ni kendi dünyasında uygulamaya koyan ilk millet oldu.  Burada çok enteresan bir incelik var: Milli Ekonomi Modeli’ni uygulayarak Rusya, bir devrin kapandığını ve yeni bir devrin açıldığını bütün dünyaya ilan etmiş, kapitalizmin tarihe gömüldüğünü söylemiştir. Rusya’daki dostlarım ve arkadaşlarım bunu Türkiye’deki bilim adamlarıyla el ele vererek, meseleyi bu noktaya taşıdı. Ben olayda farklı bir incelik daha gördüm ve sezdim: Rusya bizi Duma’ya yani Meclis’ine konuşmak için davet etmedi. Zaten bu modeli çok iyi biliyorlar. Hatta modelin içine girip, iyice vakıf oldular. Bir iktisatçı bana dedi ki, bu modeli bir Rus yazamaz. Niye, dedim. Dedi ki, ‘bunda öyle kurallar var ki, hayat şartları içinde gelişmiştir. Mesela yok yere bir insana yardım etmek bizim geleneğimizde yoktur. Bu sizin sisteminizde var.’ Ruslar bize tanıtıldığı gibi insanlar değil. Hakikaten disiplinli, çalışkan, dürüst ve bilime saygısı olan insanlar… Bükemediği eli gerçekten öpen insanlar. Kapitalizm şu anda Batı dünyasının, Batının başı olan ABD’nin uyguladığı sistemdir. Rusya’nın beni Duma’ya davet etmesinin nedeni ABD’ye harp ilan etmesidir. Rusya’nın bunu yaparak verdiği mesaj şudur: Ben senin sistemini ayaklar altına aldım, işte bu tezin sahibi de burada.”

Modelini kısaca; ” Milli Ekonomi Modeli, insanın sınırlı ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklardan karşılanması ilmi; ve yine ülkelerin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olmasının yanı sıra iç ve dış harcamalarını borçlanmadan temin edebilmesinin formülüdür. Bu yönüyle Milli Ekonomi Modeli, ülkelerin ve milletlerin kalkınmasının ve ekonomik bağımsızlığının tek yoludur. “ diye tanımlayan Baş, yine “ABD’nin süper güç olma vasfını yok etmeyi, tek kutuplu dünyayı yıkmayı hedefleyen Rusya, MEM ile yakalayabileceği ekonomik üstünlüğü fark etmiştir. Ve yapacağımız çalışmalar ile Rusya, ABD karşısında kısa sürede çok iyi bir noktaya gelecektir.” demektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar öncesinden öngörmüştü. İnsanlığın liberal–kapitalizm ve globalizm ile kıyamete doğru sürüklendiğine dikkat çekmiştir. Evet bu krizin; tüketicinin gücünün bitirilmesi sonucu ortaya çıkan bir kriz olduğunu ifade ederek; kapitalist sistemin çökmekte olduğunu tüm dünyaya çok öncesinden deklare etmişti. Yalnız sorunu tespit etmekle kalmamış; çözümü de ortaya koymuştur. Küresel krizin temel nedenlerinden birisi dünyada para ve kaynakların belirli bir azınlığın elinde tekelleşmesi, bu azınlığın dünyaya hükmetme ihtirasıyla, oturduğu yerden parayla para kazanma yöntemleriyle geniş halk kitlelerini sömürmesidir.

MEM ile kapital sistemin çöküşü ilan edilmiş Yakın Çağ da yine bir Türkoğlu Türk tarafından sona erdirilmiştir. Soruyorum size;

Milli ekonomi Modelinin kazandırdıkları Fransız İhtilalında amaçlananlardan çok daha önemli değil mi?

Yıllardan beri bir avuç sermaye sahibi tarafından kapitalizm ile sömürülen insanlık, huzura ve tam bağımsızlığa ulaşmayacak mı?

Rusya 2006 yılından beri tam çökmek üzere iken yeniden dünyanın süper gücü haline bu modelle gelmedi mi?

Biz bu günlere şahitlik ediyoruz. Ne mutlu bizlere. Ne Mutlu Türküm Diyene ! Göreceğiz ki, bu tarih, yani 27 Şubat 2013  kapitalizmin tarihe gömüldüğü gün olarak tarihe geçecektir.

Dr. Ali Bestami Kepekçi   /  08.04.2013   

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

1 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi