Bu Olanların Hiçbiri Sürpriz Değil Yüklenme tarihi 12 Mayıs 202512 Mayıs 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi İmamoğlu’nun sosyal medya hesaplarının kapatılması, sokak röportajcılarına işin ilerlemesi bazı kesimlerde “bu kadarı da fazla” diye karşılandı. Bunların hiçbiri sürpriz değil. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Şanlıurfa İl Kongresi’nde Sayın Erdoğan için “Seçim kazanma makinesi deniyor. Ama öyle değil.” diyerek 2002’den başlayarak seçimlerde yaşananları anlattı. 2002’den bu yana olan seçimleri kısaca hatırlayalım. Olayın ciddiyetini görmemiz açısından önemli. İlk seçim, 2002. Bu seçimde MHP ve DYP’nin %10 barajının altında kıl payı kalmasıyla AK Parti %34 oy alarak tek başına iktidar oldu. Ayrıca Doğru Yol Partisi’nin 100 bin oyunun şaibeli biçimde çalındığı iddiaları da vardı. Hatırlayanlar hatırlar, o dönem çöplerden oy pusulalarının çıktığı, yakılan oyların görüldüğü zamanlardı. Ben o seçimde Kilis’te aktif siyaset yapıyordum. 2002 seçimlerinde biz Kilis’te miting yaptık. Prof. Dr. Haydar Baş’ın mitingine 10 bin kişi geldi. Erdoğan 2 gün sonra miting yaptı, sadece 1000 kişi geldi. O dönemde bir özel TV kanalı SMS aracılığıyla seçim anketi yapıyordu. Herkes sadece bir kere oy verebiliyordu. Her gün de sonuç web sitesi aracılığıyla duyuruluyordu: “Seçimden bir önceki gece sonucu açıklayacağız.” demişlerdi. Ben de o zaman anlık görüntüleri alıyordum ne olur ne olmaz diye! O anketlerde Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) %20 oyla birinci gidiyordu. AK Parti ise %17-18 civarındaydı. Anketin sonuçlarının açıklanacağı an geldi. Kanal sonuçları açıklamadı. Onun yerine Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı —o dönem AK Parti Genel Başkanı— ana habere çıkardı. Seçim merkezindeydik. Kendi anketinden hiç bahsetmeden direkt Sayın Erdoğan’a “tüm anketlerde birinci çıkıyorsunuz, buna ne dersiniz” şeklinde bir soru yöneltildi. Kanalı telefonla aradım. Dedim ki: “Ben harçlıklarımla kontör alıp SMS attım. Şu an sizin sitenizde hâlâ BTP birinci gözüküyor ama siz Erdoğan’ı çıkarıyorsunuz.” Telefonu suratıma kapattılar. İki saniye sonra beni onlar aradı. O dönemde henüz herkesin numarasına ulaşmak yaygın değildi. Dediler ki: “Yer tespiti yaptık, bulunduğunuz yere polis gönderiyoruz. Zannediyor musunuz ki bu seçimde halkın dediği olacak? Bizim dediğimiz olacak.” Bu cümleyi aynen söylediler. Ben de dedim ki: “O zaman polisle birlikte kameraları da gönderin. Hep birlikte görelim ne oluyor.” Gelen giden olmadı tabii. O günlerde RTÜK, bazı kanallara seçim yasaklarını deldikleri gerekçesi ile ekran karartma cezaları verdi. AKP’nin fikir politikalarını eleştiren televizyonların cezaları seçim öncesi son hafta uygulanırken; AKP lehine yayına yapan kanalların cezaları seçim sonrasına ertelendi. Seçime 3 gün kala, medyada resmen tek seslilik vardı: AKP. Sadece AKP’nin söylemleri ekranlarda kaldı. Seçim günü çıkan dedikodular, ayak oyunları, seçime bir gün kala partilerden istifa eden vekil adayları, daha neler neler! Ve neticede AKP, %34 oyla 2002 seçimlerini kazandı. Sonra 2007’ye geldik. Doğru Yol Partisi ile Anavatan Partisi birleşip ittifaka gireceklerdi. Erkan Mumcu ile Mehmet Ağar seçime çok az kala birden anlaşamadıklarını söylediler. AK Parti yine tek başına iktidar oldu. 2011 seçimleri geldi. Seçim öncesinde Ergenekon ve Balyoz kumpasları başladı. Medya ve yargı üzerinden muhalefete yönelik büyük baskılar oluştu. Sonuç yine değişmedi: AK Parti yine iktidar. 2015’te ise ilk defa AK Parti 7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olamadı. Ne oldu? Seçim 1 Kasım’da tekrar edildi. Bu iki seçim arasında ülke sarsıldı: bombalar patladı, güvenlik zafiyetleri oldu, “terör patladı” dendi. Halk korkutuldu ve sonuç: AKP tekrar tek başına iktidar oldu. 2010 ve 2017 referandumlarıyla rejim değiştirildi. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçildi. 2018 ve 2023 seçimleri yine aynı şekilde kazanıldı. Şimdi de 19 Mart’tan itibaren benzer bir strateji uygulanıyor. Toplum geriliyor, kamplaştırılıyor. Sadece ötekileşme yapılmıyor. Sanki vatandaş gerilsin, gerilim artsın diye özel gayret ortaya konuyor. Maliye Bakanı diyor ki: “Tüm hallere ve organize sanayi bölgelerine maliyeci göndereceğiz.” Piyasada firmalara müfettişler gönderiliyor. İnsanlar, şirketler sindiriliyor. Halk aç susuz, buna rağmen fatura zamları birbirini kovalıyor. Peki kim kaybedecek? Evinin bahçesinde üretim yapan vatandaş kaybedecek. İklim Yasası çıksaydı, köyünde 2-3 inek besleyen üretici pazara ürününü sunamayacaktı. Evlerinin bahçesinde 3-5 fidan ekip ev ekonomisine katkı sağlayan kadınlarımız, bu ürünlerini satamayacak hale gelecek. Pazar, hal, hayal olacak onlar için. “Kaydınız yok” denilip, yok hükmünde olacaklar. Emeklilikte yıpranma payına bazı kısıtlamalar getirildi. Çevremizde işletme sahibi dostlarımız var. Eskiden vergi borcu olan işletmeler için birkaç ay beklenirdi. Şimdi 15 gün içinde ödemezseniz, hemen banka hesaplarınıza haciz geliyor. Başka? Terörist ya da onlarla iş tutanlar baş tacı edilirken, hak arayan gazeteciler, hukukçular, vatandaşlar ötekileştiriliyor. İktidarın şu anda frene basmak gibi bir niyeti de yok. İşi sonuna kadar götürmek istiyorlar. İktidara gelirken söz verdikleri her şeyi gerçekleştirmeden geri adım atmayacaklar. Bu çok açık. Bu iş ancak milletten döner. Milletimiz net bir duruş ortaya koymalı. Milletimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ü, ilke ve inkılaplarını kırmızı çizgi olarak kabul etmelidir. Mustafa Kemal Atatürk paydasında birleşecek parti liderlerinin ve partililerin yan yana resim vermesi, birlikte hareket etmesi, BTP Lideri Hüseyin Baş’ın ifadesi ile “amasız fakatsız” birlikte yol yürümesi şarttır. Beraber yürümek derken bir seçim ittifakından bahsetmiyorum. Çünkü seçime kadar, birçok şey için çok geç olabilir. Anlaşılan o ki kararlar çoktan verilmiş, iktidarı ile muhalefeti ile meclisteki kahir ekseriyet “Atatürk’süz Türkiye’ye” evet demişler bile. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp