Göç uygulamaları şeffaf olmalıdır Yüklenme tarihi 10 Haziran 202126 Temmuz 2021 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Ülkemizde gündem her an değişmekle beraber bazı meseleler hep gündemde kalmaya devam etmektedir. Neden mi? Çünkü bazı konular ülkenin tamamını etkilemektedir. Bu konu başlıklarından biri de göç konusudur. Geçen yazımızda da bahsettiğimiz gibi resmi kayıtlara göre Türkiye’de yaşayan kayıtlı Suriyelilerin ülke nüfusuna oranı % 5 civarı. Göç, hem göç edeni hem de göçe ev sahipliği yapanı etkileyen bir durumdur. Göçün kültürel, ekonomik, sosyal, sağlık başta olmak üzere yaşamı etkileyen her alanda etkilerini görmek mümkündür. Göç hareketlerinde başka bir ifade ile “küresel insan hareketliliği” nde ülke olarak “edilgen” değil, “etkin” olmak bir ülkenin göç politikasının esasını oluşturmalıdır. Son yıllardaki ülkemize göç eden insanların Suriyeliler konusunda ülke olarak etkin bir rolde miyiz? İnsan hareketliliğini ne kadar yönetebiliyoruz? Bu soru birçok makale ya da seminere, tartışmaya konu olmuştur. Suriyelilerin mevcut statüleri “Geçici Koruma” olarak adlandırılıyor ve ne yazık ki gelecekleri ile ilgili bir belirsizlik hâkim. Ne üçüncü ülkelere yerleştirilebiliyorlar, ne de Türkiye’de kalıcı statü sahibi olabiliyorlar. Ancak ücretini karşılayabilenler geçici ikamet izinlerini yenileyebiliyorken, sistematik kalıcı hukuki bir statü gündemde değil. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlık hakkı alanlar da var. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Türk vatandaşlığı verilen Suriyeli sayısı 30 Aralık 2019 itibarıyla 110 bin. Bu sürecin şeffaflıktan uzak olduğu, kimlerin hangi kurallara göre vatandaş yapıldığı da bilinmiyor. Geride kalan 3,5 milyonu aşkın Suriyeli için ise bu tür bir vatandaşlık seçeneğinin olmayacağı, İdarecilerimiz tarafından sık sık altı çizilen bir konu. Ama bir yandan da Şubat ayında “Göç: Önümüzdeki Yirmi Yılın Projeksiyonu ve Ötesi” başlıklı uluslararası konferansta Cumhurbaşkanımızın vatandaşlık kapılarının iyice açılacağına dair söylemleri: “Bilhassa ülkemizde eğitim görmüş, milletimizle ünsiyet geliştirmiş, Türkiye ile gönül bağı olan insanlara yönelik farklı adımlar atacağız. Değişen şartlara ve ülkemizin ihtiyaçlarına göre göç ve göçmenlerle ilgili politikalarımızı olumlu yönde yenilemeye devam edeceğiz.” Bu vb. söylemler doğal olarak “Yeni Osmanlıcılık ve muhafazakar demokrasi ile kendilerine riayet edecek Müslüman tebaanın oluşturulmaya çalışılması, AKP kalıcı tabanının güçlendirilmesi için, ilerde Türkiye vatandaşı olacak Suriyelilerin kaynak olarak değerlendirileceğini” dillendirenleri haklı çıkarıyor. Solaris Derneği’nin “Suriyelilerin Türk Vatandaşlığı Alırken Temel Haklara Erişimde Karşılaştığı Sorunlar” raporunda Ağustos 2020’de görüştükleri Türkiye vatandaşlığı almamış̧ 49 Suriyeli çocuğun 40’ının geçici koruma statüsünün bulunduğu, 7’sinin vatansız, 1’inin kayıtsız ve 1’inin de “ziyaretçi” statüsünde olduğu görülüyor. Tamamıyla şeffaflıktan uzak bir süreçte bazı göçmenler vatandaşlık hakkı elde ederken büyük bir çoğunluğunun başvuruları reddedilmekte. Yani süreçten Suriyeliler de çok şikayetçi. Bir yandan da hem de burslar verilerek birçok Suriyelinin Ülkemizin itibarlı üniversitelerine öğrenci olarak alındığı da görülmekte. Bu konunun da şeffaf olmaması gerek üniversite öğrencileri gerekse üniversitelerdeki öğretim üyeleri arasında rahatsızlıklara sebep olmakta. İstanbul’da yaşayan Suriyelilerle yüz yüze yapılan görüşme şeklinde yapılan başka bir çalışmaya göre de bu sürecin Onları mutsuz ettiği görülmekte. Görüşmede genç bekar erkeklere kazandıkları parayı nasıl kullandıkları sorulmuş: Gençler kazandıkları para ile kira ödüyorlar, Suriyedeki ailelerine para gönderiyorlar ve ellerinde biriktirmeye çalışıyorlar. Çünkü o parayı kaçakçılara verip bir an önce Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Orada eğitimlerine devam edebilecekleri, eğitimlerine uygun iş bulabilecekleri beklentileri çok yaygın. Belirsizlik aidiyet duymalarını engelliyor. Ve tüm şehirlerde gettolar oluşturma eğilimindeler. Mersin ve Kilis’te yapılan iki çalışmada katılımcıların Suriyelileri kültürel olarak kendilerinden farklı gördükleri, onlarla komşuluk yapmak için girişimde bulunmadıklarını, hatta komşu olmaktan rahatsızlık duydukları tespit edilmiş. Belirsizlik bir yandan da insan kaçakçılarının ekmeğine yağ süren bir durum. AB ile imzalanan Avrupa’da izinsiz ikamet eden kişilerin geri kabulüne ilişkin yapılan anlaşma da Türkiye’nin “Dünyanın En Büyük Sığınma Kampı” durumunu sürdüren etkenlerden birisi. Türkiye’de halen bulunanların da vatandaşlık hakkı alabilme ya da ana vatanlarına geri dönüş süreçlerinin net olmaması madalyonun başka bir yüzü. Uzun lafın kısası, konunun neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Net olan tek şey var: “Belirsizlik” Bu belirsizlik bir an netleşmeli, Suriyelilerin geleceği ile ilgili olarak Şam yönetimi ile beraber ortak projeler geliştirilmelidir. Bu işbirliği ile hem Türkiye’nin yükü azalacak hem de Suriyelilerin durumları da iyileşecektir. Alınan tüm karar ve uygulamalarda “şeffaflık” esas olmalıdır. Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp