14 Eylül 2025 Pazar

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

Kelin ilacı olsa…

Ülkemizde 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu olmak üzere kanunlar, belediyelere sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında önemli yetki ve fonksiyonlar yükleyerek, Sosyal Belediyecilik hizmetlerini şart koşmuş, güvence altına almıştır. Kimsesizlerin, evsizlerin, sokak çocuklarının ve muhtaç kadınların barınma ihtiyaçlarından tutun da yaşlılara huzurevleri tesis etmek, kütüphane ve kültür merkezlerini mahallelere kadar […]

Atık Suların Sessiz Çığlığı: Türkiye’nin Görmezden Geldiği Gerçek

Türkiye’de atık su analizleri, toplumun uyuşturucu kullanım alışkanlıklarını ortaya koyan en güvenilir yöntemlerden biri. Ancak ulusal ölçekte düzenli uygulanmıyor. Sınırlı çalışmalar bile metamfetaminin patladığını, sentetik kannabinoidlerin yaygınlaştığını ve kokainin küresel dalgalarla Türkiye’de de arttığını gösteriyor. Kültürel yozlaşma, gençlere yatırım eksikliği ve sosyoekonomik sıkıntılar sorunu derinleştiriyor. Çözüm, bilime dayalı halk sağlığı politikaları ve toplumsal farkındalıkta yatıyor.

1999’da APO Teslim Edildi, Asıl Oyun O Gün Başladı

1999’da APO’nun yakalanması Türkiye için bir dönüm noktasıydı. Ancak Prof. Dr. Haydar Baş’ın aynı gün yaptığı konuşma, asıl meselenin APO değil, Orta Doğu’nun haritalar üzerinden yeniden dizayn edilmesi olduğunu ortaya koyuyordu. Irak ve Suriye’nin parçalanması, İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” planlarını güçlendirdi. Bugün Türkiye’nin geleceği; içeride birlik, adalet, ekonomi ve eğitimde güçlenme; dışarıda ise güçlü bir hariciye politikasıyla Irak ve Suriye’nin bütünlüğünü savunmasında yatıyor. Aksi halde 1999’daki uyarılar, kaybedilen bir geleceğin belgesi haline gelebilir.

Sandık mı, Kayyum mu? Asıl Olan Milletin İradesi

Cumhuriyetin ilanından önce meclisin kurulması bize şunu hatırlatır: öncelik her zaman milletin iradesindedir. Ancak bugün demokrasi, “miş gibi seçim” riskinin gölgesinde. CHP’ye yönelik yargı süreçleri, BTP Karaman kongresinin engellenmesi ve kayyum tartışmaları, siyasetin irade dışı dizayn edildiği algısını güçlendiriyor. Oysa gerçek meşruiyet sandıkta ve seçimle gelir. Eğer bu ilke korunmazsa, sadece partiler değil, milletin kazanımları da tartışmaya açılır.

“Miş Gibi” Seçime Doğru mu Gidiyoruz?

Türkiye’de siyasetin yalnızca isimler üzerinden yürümesi, demokrasiyi “miş gibi seçim” görüntüsüne indirgeme tehlikesi taşıyor. BTP Karaman kongresinin engellenmesi ve CHP’deki “çağrı heyeti” süreci, aynı anlayışın ürünüdür: siyasi iradeye dışarıdan müdahale. Eğer buna karşı ortak bir duruş sergilenmezse, yalnızca partiler değil, milletin yıllar içinde kazandığı tüm haklar tartışmaya açılacaktır.

Bu Nasıl Büyüme!

Türkiye’nin büyüme rakamları resmî olarak %4,8 görünse de gerçek tablo çok farklı. Tarım küçülüyor, sanayi durgun, inşaat kentsel dönüşümle ayakta, asıl artış ise bankalarda. Steve Hanke’nin hazırladığı Sefalet Endeksi’nde Türkiye 162 ülke arasında 5. sırada. Resmî veriler enflasyonu %33’e düşmüş gösterirken, yoksul vatandaş için gıda enflasyonu %65’in üzerinde. Bütçe açığı, faiz yükü ve güven kaybı ise tabloyu ağırlaştırıyor. Milli Ekonomi Modeli ise sürekli ve sağlıklı büyümenin alternatifi olarak öne çıkıyor.

OVP’de Hedefler Boş Hava mı, Gerçekçi Yol Haritası mı?

Hükümetin açıkladığı 2026–2028 OVP, enflasyonu tek hanelere indirme ve büyümeyi hızlandırma hedefleri içeriyor. Ancak geçmiş OVP’lerde benzer vaatler verildi, fakat hedeflerin çoğu tutmadı. Enflasyonun temel nedenleri ortadan kaldırılmadan ve yapısal reformlar yapılmadan bu rakamların gerçekleşmesi zor görünüyor. Halkın beklentisi ise tablo süsleyen hedefler değil, mutfakta hissedilen çözümler.

Tarla ile Market Arasındaki Makas: Kimin Cebine, Kimin Zararına?

Türkiye’de üretici ile tüketici arasındaki fiyat farkı her geçen gün büyüyor. Karacabey Ovası’nda kilosu 30 kuruşa düşen karpuzun markette 10 liraya satılması, sistemin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor. Çiftçi zarar ediyor, tüketici pahalıya alıyor, kazanan ise aracılar ve spekülatörler oluyor. Çözüm, kooperatifleşme, alım garantisi, ücretsiz tarım sigortası ve devletin pazar açıcı rolünü üstlenmesinde yatıyor.

Siyasette Deprem!

Türkiye’de son dönemde yaşanan siyasi gelişmeler, adalet ve devlet kurumlarının korunmasının hayati önemini ortaya koyuyor. Hüseyin Baş’a açılan re’sen soruşturma ile başlayan süreçte, muhalefetin ortak bir duruş sergileyememesi eleştiriliyor. 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması “cambaza bak” oyunu olarak nitelendirilirken, halkın gerçek gündemi olan ekonomi, eğitim ve sınav yolsuzlukları geri planda kaldı. Yazıda, siyasetin deprem gibi sarsıcı bir süreç yaşadığı, lokal çözümler yerine bütüncül yaklaşım gerektiği vurgulanıyor. Hüseyin Baş’ın her mağdurun yanında olduğu ve ifade özgürlüğünü savunduğu hatırlatılıyor. 4 Eylül’deki duruşmada muhalefet yokken milletin varlığına dikkat çekiliyor. Sonuç olarak, Atatürk’ün ilk inkılaplarına sadık kalınarak milletin iradesine sahip çıkılması gerektiği ifade ediliyor.

Tarımda Zincir Kırıldığında…

Türkiye tarımında son 20 yıl büyük kırılmaların yaşandığı bir dönem oldu. Kotalarla başlayan süreç, pamuktan buğdaya, şeker pancarından tütüne ve üzüm bağlarına kadar her alanda üreticiyi tasfiye etti. TÜİK verilerine göre çiftçi sayısı 2002’den bu yana yarı yarıya düştü, genç nüfus tarımdan uzaklaştı. Artan maliyetler, ithalat politikaları ve özelleştirmeler, tarımı milli güvenlik meselesi haline getirdi. Çözüm ise üreticiye garanti, gençlere teşvik, modern sulama ve dışa bağımlılığı bitirecek milli politikaların hayata geçirilmesinden geçiyor.

Kuraklık Felaketi Kapıda: Tarım Politikası Yeniden Yazılmalı

Türkiye tarımı, don ve sel afetlerinin ardından şimdi de ciddi kuraklık tehdidiyle karşı karşıya. Sulama randımanı %52 seviyesinde, kişi başına düşen su miktarı hızla “su fakirliği” sınırına yaklaşıyor. Gençlerin tarımdan uzaklaşması, artan borç yükü ve kayıt dışılık üretimi daha kırılgan hale getiriyor. Uzmanlara göre çözüm yalnızca sulama yatırımlarıyla sınırlı değil; susuz tarım tekniklerinin canlandırılması, ürünlerin yerinde işlenerek katma değer yaratılması ve Prof. Dr. Haydar Baş’ın “Dar Bölge – Geniş Kalkınma Modeli” ile desteklenmesi gerekiyor. MEM çerçevesinde devlet alım garantisi, üretim maliyet desteği, sigorta ve faizsiz finansman gibi adımlar atılmadan hem çiftçi hem vatandaş kaybetmeye devam edecek.

Hal Yasası: Çiftçiyi Görmeden Sofraya Çözüm Gelmez

“Hal Yasası” ilk çıktığında üreticiyi koruyacak, tüketiciye ucuz ürün sağlayacak denmişti. Bugün ise tablo tersine dönmüş durumda: Çiftçi emeğinin karşılığını alamıyor, vatandaş pahalıya mahkûm oluyor. Yeni taslakta bazı olumlu adımlar bulunsa da temel sorunlar çözülmeden yapısal dönüşüm sağlanamaz. Çözüm, Prof. Dr. Haydar Baş’ın Milli Ekonomi Modeli’nde öngördüğü üretim maliyet garantisi, devlet alım güvencesi, afet sigortası, kooperatifçilik ve faizsiz finansman gibi önerilerde yatıyor.

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi