30 December 2025 Tuesday

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

Barış mı, Dağılmanın Eşiği mi? Türkiye Kritik Yol Ayrımında

Türkiye, son dönemde güvenlik politikaları, iç siyasi denklemler ve bölgesel jeopolitik dengeler açısından yeni ve tartışmalı bir döneme girmiş gibi görünüyor. Özellikle PKK yöneticilerinin Türkiye kamuoyunda “normalleştirilmesi”, PYD/SDG gibi yapılarla ilgili söylem değişiklikleri ve Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen federatif yapı tartışmaları, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda karşılaşabileceği siyasi riskleri artırıyor. Peki bu gelişmeler ne anlama geliyor ve hangi tehlikeleri barındırıyor?

Hedef “Atatürk’süz Türkiye”

Belki adı Türkiye Cumhuriyeti, ama anayasası kuruluş felsefesine ters; şanlı al beyaz Türk Bayrağı, ama ruhu yok olmuş, Atatürk’ün ilke inkılaplarının ya yok edildiği ya da içlerinin boşaltıldığı bir Türkiye; Atatürk’süz Türkiye. İşte hedef bu. Hem de sahte milliyetçilikle maskelenmiş bir halde.
“Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır.”

Havuç-Sopa Politikası: Avrupa Türkiye İlişkileri

Meloni’nin son açıklamalarında Güney Akdeniz vurgusu da dikkat çekiyor. Türkiye ile ekonomik iş birliği, bölgesel güvenlik ve Kıbrıs meselesi gibi başlıkların konuşulduğu anlaşılıyor. Bu da aslında Türkiye’nin önemini kabul ettiklerini ama bunu çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştıklarını gösteriyor. Yani Avrupa resmen Türkiye’ye havuç sopa politikası uyguluyor. Bir yandan Sayın Erdoğan’ı ve Türkiye’yi öven ifadeler kullanılırken; bir yandan da tüm politikalarını Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde yapılandırıyorlar.

Millete Efendilik Değil, Hizmet Vardır!

Bugün Türkiye’de gündemler ardı ardına geliyor. Kıbrıs, Kuzey Irak ve Kuzey Suriye, Ukrayna – Rusya savaşı, Ege’deki hareketlilik ise cabası. Bütün bu gelişmeler, aslında dünyada yeni bir yapılanmanın habercisi. Adeta kartlar yeniden dağıtılıyor. Ancak biz içeride hâlâ kendi iç meselelerimizle meşgul oluyoruz. Dış politikada pozisyon almak için umarım geç kalmayız.

Kuzey Suriye’de Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Bugün yaşadığımız gelişmeleri sadece Türkiye özelinde değil, daha büyük bir çerçeveden, yani Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında değerlendirmek gerekir. Sahada oynanan oyun sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi kapsayan, çok katmanlı bir projedir. Türkiye içinde top bir o yana bir bu yana atılıyor; adeta bir yakar top gibi. Kimin elinde kalırsa orayı yakacak. Ama asıl mesele bu topun neden, kim tarafından ve nereye doğru atıldığıdır.

Kanal İstanbul: Doğaya Açılan Savaşın Adı

Doğaya karşı yapılan bu tür müdahaleler tarihte hep insanın aleyhine sonuçlanmıştır.
Bunun en somut örneklerinden biri de COVID-19 pandemisidir. İnsanlık, doğanın sınırlarını zorladı; vahşi hayvanlara müdahale etti, habitatları yok etti ve sonunda büyük bir bedel ödedi. İşte Kanal İstanbul da doğaya karşı açılan bir savaş gibidir. Ve bu savaşın kazananı olmaz. Ne Türkiye kazanır ne de insanlık.

Büyük Kürdistan’dan Büyük İsrail’e: Bir Projenin Anatomisi

İngiliz emperyalizminin Osmanlının güç kaybettiği dönemlerde kurguladığı Ortadoğu planı, devamlı akan kan ve göz yaşlarına sebep olmuş, bölge insanını huzura hasret bırakmıştır. Tarihte Arapları oyuna getiren İngiliz Lawrence gibi, Kürt kardeşlerimiz de benzer bir kurgu ile karşı karşıyadır. Günümüzde de aynı süreç devam etmektedir. Oysa asıl hedef “Büyük Kürdistan” değil, “Büyük İsrail”dir. Bu projenin içinde Türkiye’nin milli birliği, dini kardeşliği hedef alınmaktadır.

PKK’nın Feshi Ne Anlama Geliyor?

Süreç tam da bölgedeki oyun kurucuların istediği şekilde yürümektedir. Mesele yalnızca bugünün değil, gelecekteki hamlelerin de şekillendiği bir projedir. ABD, bölgede güçlü bir Türkiye istememektedir.
Bu nedenle Türkiye’nin artık net bir duruş sergilemesi, safını ve tutumunu açıkça ortaya koyması elzemdir. Bu olay, “Sarı Öküz” hikâyesine dönmemelidir.

Mesele Seçim Başarısı mı?

Burada sormamız gereken asıl soru şu: Mesele sadece bir ittifak mı, yoksa Türkiye’nin üniter yapısını korumak mı? Mesele sadece bir seçim zaferi mi, yoksa bu ülkenin birlik ve beraberliğini muhafaza etmek mi?

Muhalefet Değişmezse, İktidar Değişmez

“Parlamenter sisteme dönmeliyiz” diyoruz. Neden? Çünkü çok sesli, farklı görüşlerin bir arada ifade edilebildiği bir yapı, ülkemiz için daha sağlıklı ve demokratiktir. Ancak şu an yapılmak istenen şey, bir “tek adamdan başka bir tek adama geçiştir.” Bu doğru bir yaklaşım değil. CHP ya da başka bir yapı iktidara geldiğinde, aynı sistemin sürmeyeceğinin garantisi var mı?

Adayları Değil, Hak ve Adaleti Tartışmalıyız

Mesele aday ismi değil. Adaylık tartışmalarını bir kenara bırakıp anayasal düzene, hukuka ve adalete odaklanmamız gerekiyor.

İmamoğlu’nun protestosuna gelenlerle yapılan anketlerde açıkça görülüyor ki, halkın büyük çoğunluğu “adalet için buradayız” diyor. “İmamoğlu için buradayız” diyenlerin oranı oldukça düşük. Yine aynı anketlerde katılımcıların %55,6’sı kendini “Atatürkçü”, %16,9’u “milliyetçi” olarak tanımlıyor. Yani bu miting, kişisel bir destek mitingi değil, geniş bir toplumsal ittifakı temsil ediyor. Bu rüzgâr esmeye başlamışken tartışmayı yeniden adaylar düzeyine çekmek, bu toplumsal dayanışmaya zarar verebilir.

23 Nisan’ın Tarihçesi ve Atatürk’ün Bu Bayramı Neden Çocuklara Armağan Ettiği

23 Nisan, ilk kez 1921 yılında “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlandı. Ancak bu günün çocuklara ithaf edilmesi, Atatürk’ün ileri görüşlülüğünün bir yansımasıdır. 1929 yılında Atatürk’ün talimatıyla 23 Nisan, “Çocuk Bayramı” olarak da kutlanmaya başlandı. Bu, dünya tarihinde bir ilkti: Bir ülkenin geleceği olan çocuklara adanmış ilk resmî bayram!

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi