14 Eylül 2025 Pazar

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

Hüseyin Baş Davası

Bugün geldiğimiz noktada, sesini duyurabilen her muhalif aktör, cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalma riskiyle baş başadır. Oysa demokratik rejimlerde siyasetçilerin görevi; halkın çıkarını savunmak, yanlış gördüğü politikaları yüksek sesle dile getirmektir. Eğer siyasetçi konuştuğu için cezalandırılırsa, halk susturulmuş olur.
Hukuk, iktidarın kalkanı değil, halkın güvencesi olmalıdır.

PKK Sonrası Dönem: Fırsat mı, Tuzak mı?

PKK’nin sahneden çekilmesi, bir sürecin sonu değil; çok daha girift bir sürecin başlangıcıdır. Bu dönemde verilecek her ödün, ecdadımızın kanı ile yoğrulmuş vatan toprağının heba edilmesi anlamına gelir. Devletin görevi yalnızca terörü bastırmak değil, toplumsal parçalanma riskini de bertaraf etmektir.
Unutulmamalıdır ki, güçlü bir milli vizyonla, tüm fertlerinin katkısı ile Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

PKK Feshedildi mi, Yeniden mi Kuruldu?

Türk milletinin tarihsel ve anayasal varlığı hedef alınırken; toz pembe gösterilen tablo, başka oyunların parçası olmaktan öteye geçemez. Lozansız bir Türkiye yok hükmündedir. Türk’ü, Kürt’ü, Alevisi, Sünnisi ile bu toprakların geleceği; ulusu cemaatlere bölerek değil, halkı eşit yurttaşlık temelinde birleştirerek kurulabilir.

Trump’ın Türkiye’ye Bakışı: Hayranlık mı Hesap mı?

Trump Suudi Arabistan ve BAE ziyaretlerinde Abraham Anlaşmaları’na vurgu yaptı. İsrail ile Arap ülkeleri arasında normalleşme sürecini desteklemeye devam edeceğini söyledi. Bu, ABD’nin Ortadoğu’daki yeni denge planının merkezinde artık Türkiye’nin değil, İsrail-Arap ittifakının olduğunu gösteriyor. Yani Trump’ın bölgedeki oyun planında Erdoğan ya da Türkiye yok. Övgüler varsa bile, bunlar çıkar temelinde kurulan pragmatik ifadelerden ibaret.

NEOPATRİMONYALİZM ve MUHALEFETİN YOL HARİTASI

Son yıllarda yeni bir kavram daha ortaya çıktı: Neopatrimonyalizm. Ne demek bu? Ulus-devlet öncesi dönemde var olan hanedan tipi yönetim biçimlerinin, modern ulus-devlet kurumlarıyla birlikte yürütülmesini ifade eden bir siyasal terim. Yani siz görünüşte demokratik bir ulus-devlet yönetimi ortaya koyuyorsunuz; ama aynı anda, adeta Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yıllar önce “Demokratik Krallık” diye tarif ettiği gibi, tek adam rejimiyle yönetimi elinizde tutarken demokrasiyi de kendi ölçülerinize göre kullanıyorsunuz. İşte buna “neopatrimonyalizm” deniyor.

Zafer Günü Töreni ve Dış Politika Üzerine

Rusya’nın Zafer Günü (День Победы – Den Pobedy), her yıl 9 Mayıs’ta kutlanır. Bugün, Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanyası’na karşı kazandığı zaferin yıldönümüdür ve II. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da sona erdiği günü simgeler. Bu yılki Zafer Günü kutlaması, son yılların en etkileyici ve güçlü organizasyonlarından biriydi. Öte yandan, Mısır’ın bu törene katılmış olması da oldukça anlamlı. Bu katılım, dış politikada izlenmesi gereken doğru yolu bize net biçimde gösteriyor: Milli duygularla, ülke menfaatine odaklanmış, bağımsız kararlar alabilen bir dış politika anlayışı.

Türkiye’nin de dış ilişkilerini belirlerken Rusya’ya, ABD’ye veya komşu ülkelere göre değil, tamamen kendi çıkarlarına göre hareket etmesi gerekir. Merkezde başka ülkeler değil, Türkiye olmalıdır. Aksi takdirde, dış politika başka ülkelerin yönlendirmesiyle şekillenir ve biz kendi irademizi kaybederiz. Bu da ülkemizi zayıflatır.

Hindistan, ABD ve İslamofobi Üzerine Düşünceler

Hindistan’ı ve Güney Asya’daki gelişmeleri anlamadan, ABD’nin küresel stratejisini tam kavrayamayız. ABD, özellikle Hindistan-Pakistan hattında yaşanan çatışmaların tamamen sona ermesini istemiyor. Bunun bir nedeni, bölgeye silah satışını sürdürmek istemesi; bir diğer neden ise Çin’in dikkatini bu bölgeye çekerek onu Hind-Pasifik stratejisinde sınırlamak istemesi.

Muhalefetsiz Demokrasi Olmaz

Yönetim biçimleri açısından baktığımızda hepsinde bir iktidar vardır. Krallıkta da padişahlıkta da cumhuriyette de iktidar mutlaka vardır. Ancak muhalefet yalnızca demokrasilerde vardır. İşte demokrasiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran temel unsur da budur: Muhalefet.
Muhalefet bir yıkıcı unsur değil, sistemin meşru ve vazgeçilmez bir parçasıdır.

Bu Olanların Hiçbiri Sürpriz Değil

İmamoğlu’nun sosyal medya hesaplarının kapatılması, sokak röportajcılarına işin ilerlemesi bazı kesimlerde “bu kadarı da fazla” diye karşılandı. Bunların hiçbiri sürpriz değil. BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, partisinin Şanlıurfa İl Kongresi’nde Sayın Erdoğan için “Seçim kazanma makinesi deniyor. Ama öyle değil.” diyerek 2002’den başlayarak seçimlerde yaşananları anlattı. 2002’den bu yana olan seçimleri kısaca hatırlayalım. Olayın ciddiyetini görmemiz açısından önemli.
Bu iş ancak milletten döner. Milletimiz net bir duruş ortaya koymalı. Milletimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ü, ilke ve inkılaplarını kırmızı çizgi olarak kabul etmelidir.
Anlaşılan o ki kararlar çoktan verilmiş, iktidarı ile muhalefeti ile meclisteki kahir ekseriyet “Atatürk’süz Türkiye’ye” evet demişler bile.   

Barış mı, Dağılmanın Eşiği mi? Türkiye Kritik Yol Ayrımında

Türkiye, son dönemde güvenlik politikaları, iç siyasi denklemler ve bölgesel jeopolitik dengeler açısından yeni ve tartışmalı bir döneme girmiş gibi görünüyor. Özellikle PKK yöneticilerinin Türkiye kamuoyunda “normalleştirilmesi”, PYD/SDG gibi yapılarla ilgili söylem değişiklikleri ve Suriye’nin kuzeyinde kurulmak istenen federatif yapı tartışmaları, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda karşılaşabileceği siyasi riskleri artırıyor. Peki bu gelişmeler ne anlama geliyor ve hangi tehlikeleri barındırıyor?

Hedef “Atatürk’süz Türkiye”

Belki adı Türkiye Cumhuriyeti, ama anayasası kuruluş felsefesine ters; şanlı al beyaz Türk Bayrağı, ama ruhu yok olmuş, Atatürk’ün ilke inkılaplarının ya yok edildiği ya da içlerinin boşaltıldığı bir Türkiye; Atatürk’süz Türkiye. İşte hedef bu. Hem de sahte milliyetçilikle maskelenmiş bir halde.
“Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk tam bağımsızlıktır, Atatürk birleştirici harçtır.”

Havuç-Sopa Politikası: Avrupa Türkiye İlişkileri

Meloni’nin son açıklamalarında Güney Akdeniz vurgusu da dikkat çekiyor. Türkiye ile ekonomik iş birliği, bölgesel güvenlik ve Kıbrıs meselesi gibi başlıkların konuşulduğu anlaşılıyor. Bu da aslında Türkiye’nin önemini kabul ettiklerini ama bunu çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştıklarını gösteriyor. Yani Avrupa resmen Türkiye’ye havuç sopa politikası uyguluyor. Bir yandan Sayın Erdoğan’ı ve Türkiye’yi öven ifadeler kullanılırken; bir yandan da tüm politikalarını Türkiye’nin aleyhine olacak şekilde yapılandırıyorlar.

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi