14 December 2025 Sunday

Hukuk, Siyaset ve Belirsizlik

Uzun süreli iktidar dönemlerinde, yönetim tek bir merkezde toplansa dahi zamanla tek adamdan ziyade çok odaklı bir güç yapısı, yani fiilî bir oligarşik denge oluşur. Bugün Türkiye’de de, görünürde merkezî bir yapı olsa bile, farklı güç odakları arasında ciddi bir mücadele yaşandığı açıktır.

Bu çerçevede Feti Yıldız’ın son açıklamasına gelince; evet, yapılan değerlendirme hukuki açıdan son derece tutarlı ve doğru bir çerçeve sunmaktadır. “Tutuklama istisnadır, ceza değildir” vurgusu, evrensel hukuk ilkeleriyle birebir örtüşmektedir. Açık söylemek gerekirse, bu açıklamaya ek yapılabilecek çok az şey vardır. Ancak mesele yalnızca söylenenin doğruluğu değil, bu sözlerin hangi bağlamda ve ne amaçla söylendiğidir.

Zira aynı siyasi yapı içinde yer alan aktörlerin bugüne kadar izlediği pratikler, bu söylemin samimiyetine dair ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. İktidarın iki ortağından biri konumundaki MHP’nin, özellikle CHP hakkında açılması muhtemel davalar bağlamında zaman zaman “dengeleyici” veya “hakem” rolüne soyunduğu görülmektedir. Bu nedenle söz konusu açıklamanın, CHP’ye yönelik bir mesaj mı içerdiği, yoksa farklı bir siyasal açılımın parçası mı olduğu net değildir.

Öte yandan “örgüt üyeliği” kavramına yapılan vurgu da hukuki açıdan hassas bir alanı işaret etmektedir. Bilindiği üzere, ceza hukukunda örgüt suçları bakımından tipiklik unsurunun somut ve açık biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de birçok kararında, yalnızca soyut bağ veya aidiyet iddialarının cezalandırma için yeterli olmayacağını vurgulamıştır. Buna rağmen, uygulamada uzun tutukluluk süreleri ve geniş yorumlara açık kavramların varlığı, hukuk güvenliği açısından tartışmalara neden olmaktadır.

Bu karmaşaya FETÖ örgütü de eklendiğinde tablo daha da içinden çıkılmaz bir hâl almaktadır. FETÖ’nün bu söylemsel çerçevede nereye oturtulduğu, hangi hukuki ölçütlerle ayrıştırıldığı belirsizdir. Dolayısıyla ortada millet lehine netleşmiş, istikrarlı bir hukuk yaklaşımından ziyade, çok başlı ve muğlak bir tablo bulunmaktadır.

Nitekim 11. Yargı Paketi’nde yer alan bazı düzenlemelerde de “örgüt” kavramının sınırlarının açık biçimde çizilmediği, tanımların geniş tutulduğu yönünde akademik ve mesleki eleştiriler bulunmaktadır. Bu durum, ileride meşru siyasal faaliyetlerin dahi yanlış yorumlanma riskini beraberinde getirebilecek bir alan oluşturabilir.

Böylesi bir ortamda siyasal alanın daralması, bireylerin ifade ve örgütlenme özgürlüklerini kullanma konusunda çekingen davranmasına yol açabilir. Oysa demokratik toplum düzeninin temel unsurlarından biri, siyasal faaliyetin meşru ve korunmuş bir alan olarak varlığını sürdürebilmesidir.

Son dönemde yaşanan gözaltı ve soruşturma örnekleri de bu belirsizliğin pratik sonuçlarını göstermektedir. Henüz olayın mahiyeti netleşmeden çok sayıda kişi gözaltına alınmakta, daha sonra suçsuz oldukları ortaya çıkmaktadır. Bu tablo, hukukun öngörülebilirliğini ve güvenilirliğini zedelemektedir.

Tüm bunların üzerine, dış politikadaki söylemler de ciddi bir çelişki yaratmaktadır. Aynı hafta içinde bir yandan ABD Büyük Elçisi “monarşizm” özlemini dile getirilirken, diğer yandan Doha Forumu’nda Türkiye’nin hedeflerinin, ABD’nin bölgesel yaklaşımlarıyla örtüştüğü ifade edilmektedir. Bu durum, ister istemez büyük bir soru işareti doğurmaktadır.

Uzun süredir dikkat çektiğim temel mesele şudur:
Türkiye’nin en büyük talihsizliği,
– İktidarın “Yeni Osmanlı” söylemi,
– ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”,
– Abdullah Öcalan’ın “konfederasyon” söylemi
arasında ortaya çıkan örtüşmedir.

Bu üç söylem farklı kaynaklardan gelse de, ortak paydada Türkiye Cumhuriyeti’nin Lozan’la kazandığı egemenlik alanlarının aşındırılması sonucuna hizmet etmektedir. Bugün yaşananların arka planı budur ve milletimizin bunu görmesi gerekmektedir.

Bu süreçten çıkışın tek yolu ise açıktır:
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin ilke ve inkılaplarına dönmek.
Başka bir reçete yoktur.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi