21 Kasım 2024 Perşembe

Kelin ilacı olsa…

Ülkemizde 5393 sayılı Belediye Kanunu ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu olmak üzere kanunlar, belediyelere sosyal yardım ve sosyal hizmet alanında önemli yetki ve fonksiyonlar yükleyerek, Sosyal Belediyecilik hizmetlerini şart koşmuş, güvence altına almıştır. Kimsesizlerin, evsizlerin, sokak çocuklarının ve muhtaç kadınların barınma ihtiyaçlarından tutun da yaşlılara huzurevleri tesis etmek, kütüphane ve kültür merkezlerini mahallelere kadar yaygınlaştırmak ve daha birçok hizmet Sosyal Belediyecilik anlayışında belediyelerden beklenilmektedir. 


Ne var ki; günümüzde ülkemizde kahhar-ı ekseriyet sosyal belediyecilikten çok uzak bir belediyecilik anlayışı söz konusudur. Bırakın bu hizmetleri, birçok belediye personelinin maaşlarını ödemekten bile acizdir. Sözüm ona sosyal belediyecilik sadece seçim dönemlerinde uygulanmaktadır. Bu konuda köklü ve sürekli politikalar üretilememektedir.

Aslında başta İstanbul olmak üzere, belediyelerimizin çok ciddi bütçeleri ve gelir kalemleri mevcuttur. Yönetilebilse, bu bütçelerle çok güzel hizmetler yapmak mümkündür. Siz eğer, halka hizmet yerine rantı ve yandaşa hizmeti öncelik olarak alırsanız; sonuç şu an olduğu gibi olur. Ve belediyeler hizmet kalemleri ile beklenilenden çok uzak bir durumda olurlar.

Şu an durum nasıl mı?

İller Bankası’nın 2015-2016 yılı bilanço ve hesaplarının görüşüldüğü TBMM KİT Üst Komisyon toplantısında, 2018 yılının sonunda Sayıştay’ın açıkladığı verilere göre, 2016 yılına ait 81 ilin İller Bankası’na olan kredi borcu, tam 15 milyar 42 milyon lira. Bursa 1 milyar 73 milyon lira ile birinci, Gaziantep 821 milyon lira ile ikinci, Sakarya 805 milyon lira ile üçüncü, Konya 699 milyon lira dördüncü ve Antalya 614 milyon lira ile beşinci sırada. Herhalde borçlanmalar çok normal ki; AKP, en borçlu başkanların 4’ünü yerel seçimler için yeniden aday gösterdi. Borçlular arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi 458 milyon lira ile 9’uncu, Ankara 270 milyon lira ile 15’inci ve İzmir ise 92 milyon lira ile 46. sırada yer alıyor.

Sayıştay Raporlarını kaynak göstererek yine aynı yılın İstanbul BB. bütçesine mercek tutarsak. 2016 gelir toplamı, 12 milyar 700 milyon; gider toplamı, 16 milyar 100 milyon TL. Bu gider kalemlerinin ana başlıkları aşağıdaki tabloda olduğu gibi. (Bakınız: Sağ üst köşedeki tablo: 2016 Yılı Bütçe Gider Başlıkları (Kaynak: https://www.sayistay.gov.tr) ) 

Görüldüğü gibi, sosyal belediyecilikle ilgili bir gider kalemi bulunmamaktadır. Kapital sistem içerisinde faiz sarmalının içine girmiş bir belediye ve aslında Türkiye genel bütçesi ile, Sosyal belediyeciliğin de Sosyal devlet anlayışının da hakim olması imkansız aslında. Hani derler ya kelin ilacı olsa başına sürer. Tabii bir yandan da bizim kel, eline biraz ilaç geçse hemen yandaşlara aktarmakta, o da ayrı mesele.

Rant belediyeciliğinden, sosyal belediyeciliğe geçiş ancak Türkiye’de top yekün bir kalkınma ile mümkün olacaktır. Kapital Sistemin terkedilip, ülke genelinde Milli Ekonomi Modelinin uygulanması tek çözümdür. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş’ın modeline göre Milli Devlette adil gelir dağılımı ve sosyal hizmetlerin ortaya konulması için gereken adımlar şu şekilde sıralanmaktadır :

1.Sosyal Devlet yaklaşımı

2. Faizsiz ekonomi

3. Adil vergi

4. Tam istihdam

5. Millete ait kaynakların yine milletin kontrolünde olacak şekilde millete hizmet için kullanılması

6. Maliyetsiz kredi

Yeryüzünde sınırsız kaynaklara sahip olmamıza rağmen; insanların, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda olmaları, ne onların kaderi ne de kaynakların sınırlı olmasındandır.

Problem günümüzde uygulanan ekonomi modellerinin yanlış temeller üzerine oturması ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak yerine, mutlu bir azınlığın ihtiraslarına odaklanmasıdır. Günümüzde ülkeler kendi paralarını basmak için kasalarında tuttukları “hard currency” denilen rezerv para için faiz ödemek zorundadırlar. Böylece ülke ekonomisi büyüdükçe, piyasada para ihtiyacı artmaktadır. Piyasadaki para ihtiyacını karşılamak için rezerv para artırılmak zorundadır. Bu yönüyle ekonomi büyüdükçe, milli olmayan paraların daha da artması ile ülke borç batağına daha da batmaktadır. ( Kaynak: Prof. Dr. Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli Sosyal Devlet Milli Devlet, İcmal Yayıncılık, 2018)

İktisat literatürüne Prof. Dr. Haydar Baş ile giren tanıma göre ise “milli para; milletlerin ürettikleri katma değer ve sahip oldukları kaynaklar karşılığı basılan paradır. Dolayısıyla üzerinde TL yazsa da hard currency ( tedavülde tüm TL’ler devlet kasasında tutulan dolar ya da Euro karşılığı basılmaktadır) karşılığı basılan  tercüme para yerine; Haydar Hocanın modelinde emeğimizin ve kaynaklarımızın karşılığı olan Milli Para devreye girmektedir.

Hard currency karşılığında basılan tercüme para yerine; Milletimize ait olan kaynaklar ve milletimizin kendi emeği ile ortaya çıkan katma değere bağlı basılan maliyetsiz paranın, “Milli Para” nın devreye girmesi ile top yekün bir kalkınma sağlanacaktır. Böylece belediyecilikte Sosyal Belediyecilik; tüm ülkede de Sosyal Devlet anlayışı hakim olacaktır.

Şimdi vatandaş olarak bize düşen tercüme parayı reddetmek; Milli Paraya evet demektir. Bu da ancak 31 Mart’da nerede olursak olalım, Bağımsız Türkiye Partisi Belediye Başkan ve Meclis üyelerine vereceğimiz destekle mümkündür.

Güzel günler yakındır.

Dr. Öğr.Üyesi Ali Bestami Kepekçi / 03/03/2019      

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi