Kuzey Suriye’de Tarih Tekerrür mü Ediyor? Yüklenme tarihi 7 Mayıs 20257 Mayıs 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Bugün yaşadığımız gelişmeleri sadece Türkiye özelinde değil, daha büyük bir çerçeveden, yani Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında değerlendirmek gerekir. Sahada oynanan oyun sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi kapsayan, çok katmanlı bir projedir. Türkiye içinde top bir o yana bir bu yana atılıyor; adeta bir yakar top gibi. Kimin elinde kalırsa orayı yakacak. Ama asıl mesele bu topun neden, kim tarafından ve nereye doğru atıldığıdır. Bu noktada Adalet Bakanı’nın “top oynamıyoruz” şeklindeki açıklaması dikkat çekiciydi. Bu açıklamaya DEM Parti Eş Sözcüsü Ayşegül Doğan’ın sosyal medya üzerinden verdiği yanıt da bir o kadar anlamlıydı. Ayşegül Doğan, Adalet Bakanlığı’nı tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeye ve daha kapsayıcı bir dil kullanmaya davet ederek, “Siz görevinizi yapın” dedi. Bu ifadeler aslında bir nevi ültimatom niteliğinde, yani ‘Bu işi sen çözemezsin, haddini bil’ algısı da uyandırıyor. Öte yandan, PKK’nın silah bırakma konusunda ne düşündüğü de önemli. Nisan ayında KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık’ın BBC Farsçada yayınlanan röportajı bu konuda bazı ipuçları veriyor. Bayık, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışını Özal dönemine kadar uzanan bir sürecin devamı olarak nitelendiriyor. Orta Doğu’daki krizler ve köklü değişimlerin Türkiye’yi bu noktaya getirdiğini, yani Kürt sorununu tekrar masaya koymak zorunda bıraktığını söylüyor. Bayık’a göre Türkiye’nin bu çağrıyı yapmasının nedeni barış ya da çözüm değil, mecburiyet. Cümle açık: “Türk devleti, bu tehlikeli durumdan kurtulmak için Önder Apo’yu etkili bir isim olarak kabul etmek zorunda kalmıştır. Türkiye ve Ortadoğu’daki mevcut durum, Türkiye’yi Kürtlere yönelmeye zorladı” PKK’nın silah bırakma konusunda geçmişte herhangi bir pazarlık yapmadığını da ekliyor. Öcalan’ın meseleyi siyasal ve hukuki bir zemine taşımak istediğini, bu sürecin başarılı olması için devletin somut adımlar atması gerektiğini ifade ediyor. Bayık, devletle herhangi bir doğrudan temaslarının olmadığını, Öcalan’ın İmralı Cezaevi’nde devlet yetkilileriyle görüşmeler yürüttüğünü söyleyerek; görüşme kanalının da altını çiziyor. Bu açıklamalar, sürecin çok daha karmaşık boyutları olduğunu gösteriyor. Aslında bugün yaşadıklarımızı anlamak için 1990’lara, yani Kuzey Irak’ta Kürt Federatif Bölgesi’nin kurulma dönemine kadar gitmek gerekir. O dönemde Türkiye bu oluşuma karşı gibi görünse de zamanla ilişkiler değişti. Başta karşı çıktığımız Barzani yönetimiyle sonradan doğrudan temas kurduk, ticaret yaptık, petrol taşıdık. Başlangıçta gayriresmî yürüyen temaslar, 2008’den sonra resmî bir hal aldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ve MİT yetkililerinin Barzani ile yaptığı görüşmeler, bu sürecin dönüm noktalarındandır. Şimdi benzer bir süreç Suriye’nin kuzeydoğusunda yaşanıyor. SDG ile HTŞ arasında, 10 Mart’ta bir mutabakat sağlandı. Ancak bir yandan da geçen hafta toplanan Kürt Birliği toplantısında çok daha farklı söylemler dile getirildi. Yani sahada olup bitenle, kamuoyuna yansıyan arasında ciddi farklar var. Acaba 90’lı yıllarda Kuzey Irak’ta yaşadıklarımızı bu kez de Kuzey Suriye’de mi yaşıyoruz? İktidarın Kuzey Suriye’deki oluşuma karşı olma noktasındaki kararlığı ne düzeyde acaba? İkna edilebilir mi? Yoksa ikna edildi mi bile? Bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli husus, her hamlenin sadece iç politikayla değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel dengelerle de doğrudan bağlantılı olduğudur. Kiminle ne zaman ne konuşulduğu kadar; neden ve ne uğruna konuşulduğu da sorgulanmalıdır. Türkiye, bu oyunda edilgen değil, stratejik ve uzun vadeli bir bakış açısıyla hareket etmelidir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp