11 Ağustos 2025 Pazartesi

Mezheple Değil, Vicdanla Yürüyelim

Siyaset gündemi bir süredir “ümmetçilik” tartışmaları etrafında şekilleniyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Malatya mitinginde yaptığı çıkış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kızılcahamam’daki yanıtı, bu tartışmayı iyice alevlendirdi.

Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “ümmet bilinci üzerinden siyaset yapmakla” suçlarken; Erdoğan, bu eleştiriyi “ümmetin birliğini savunmak şereftir” diyerek yanıtladı.

Ama asıl sorular hâlâ cevapsız:

  • Alevi de Peygamber Efendimizin ümmeti değil mi? Bu nasıl bir ümmetçilik ki mezhep üzerinden bölünmeyi meşrulaştırıyor?
  • Atanacak bürokratlar, bundan böyle liyakatlerine göre değil; mezheplerine ya da etnik kökenlerine göre mi belirlenecek?
  • Mezhep ve etnik temsiliyet, gerçekten “hak” arayışı mıdır; yoksa bu ülkenin bin yıllık birlik mayasını bozmaya yönelik bir mühendislik midir?

Ve nihayet:

“Ümmet söylemi” üzerinden siyaset yapanlar, mezhebi temsiliyet zemininde dine dayalı bir ayrışmaya neden sessiz kalıyor?

Cevaplar açık:

“Çarşambanın gelişi salıdan bellidir.”
Gündemdeki bu sistem önerisinin, Büyük Ortadoğu Projesi döneminde şekillenen bölgesel stratejilerle örtüşmesi dikkat çekicidir.

Suriye Modeli: Laboratuvarda Ne Deniyor?

Bu süreç sadece bir teori değil. Suriye’de yaşananlarla paralellik kuran açıklamalar ortada.
Mayıs 2025’te KRT TV’de konuşan Abdurrahim Semavi’nin ifadeleri dikkat çekicidir:

“Suriye’de yeni bir anayasa hazırlanıyor. Bu anayasada Kürtlerin varlığı anayasal düzeyde tanınacak. Hükümette yer alacaklar, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve birkaç bakanlık alacaklar… Bu, Türkiye’de tasarlanan modele benzer demokratik bir yapı olacak.”

Yani anlaşılan “Suriye’de denenen model, Türkiye için hazırlanan yeni sistemin ön izlemesi gibidir.”

Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyttir

Bugün yaşadığımız bu siyasi tasarımlar, sadece siyasi değil, aynı zamanda inanç temelli bir parçalanmanın da zeminini hazırlamaktadır.

İşte bu nedenle Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce çok net ifade etmişti:

“Tevhidin merkezi Ehl-i Beyttir.”

Bu söz ne sadece bir mezhebi işaret eder, ne de bir siyasi ayrışmayı. Tam tersine, bütün mezheplerin ortak değerinde birleşmesini önerir.

Bu ülke tarih boyunca dini dışlamadı. Ancak dini menfaat aracı hâline getiren siyaseti de kabul etmedi.

Bugün yaşanan ise tam olarak budur:
Bir yanda dinler arası diyalog söylemiyle “Hz. İbrahim’de buluşalım” diyerek İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik aynı potada eritilmeye çalışılıyor.
Diğer yanda ise Alevi Cumhurbaşkanı Yardımcısı söylemiyle Müslüman toplum mezhepler üzerinden parçalanmak isteniyor.

Peki, bu neyin birliği? Hangi ümmetin stratejisi?

Suriye’de Esad Alevi olduğu için, Alevi kesimin topluca öldürülmesine fetva veren şalvarlılar varken ses çıkaramayanlar; bugün “mezhep temsiliyeti” söyleminin arkasına saklanarak hangi samimiyetten bahsediyor?

Bu tartışmalar boşuna değildir. “Lübnan modeli” denen şey, sadece bir ülkenin iç yapısı değildir; aynı zamanda bir ulusun dağılması senaryosudur.

Lübnanlaşma, modern devletin üç temel direğini yıkar:

  1. Tek egemenlik (otorite)
  2. Tek hukuk
  3. Eşit vatandaşlık

Türkiye için ciddi uyarı işaretleri:

  • Anayasa tartışmalarında “çoğulculuk” adı altında etnik-mezhebi temsiliyet talep edilmesi, Lübnanlaşma’nın ilk adımı olabilir.
  • Yerel yönetimlere “özerklik” verilmesi gibi girişimler, merkezi otoriteyi zayıflatabilir.
  • Ümmetçilik ya da etnik temelli siyaset, vatandaşlık esasını zedeler.

Ahkam-ı Hatime

Bu coğrafya için en büyük risk haritadan değil, harita dışı akıllardan geliyor.
Çünkü gerçek hedef, sadece toprak parçalamak değil;

  • Devletleri işlevsizleştirmek,
  • Halkları kimlik temelli gruplara ayırmak
  • Ve bu grupları birbirine düşürerek merkezi otoriteyi çökertmektir.

O yüzden tekrar soralım: Ayrıştırarak mı birliğe ulaşacağız?

Cevap belli:
Bu millet, Hacı Bektaş’ın teknesinde yoğrulmuş, aynı sofrada ekmek bölmüş, aynı cephede can vermiştir.
Onu parçalamaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

  • Mezhepler arası adalet; ayrıştırmakla değil, hakka hakkını vermekle sağlanır.
  • Türkiye’nin geleceği; mezhebi değil, vicdanı esas alan bir adalet anlayışıyla mümkündür.
Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi