7 Ekim 2024 Pazartesi

Osmanlı Hanedanının Göç Politikası

Osmanlı Devleti’ni Türk asıllı kimseler kurmuşlarsa da devlet kısa bir süre içerisinde çok dinli bir hale gelmiş, hanedan farklı grupları bir araya getirerek kendi varlığının temeli yapmıştır. Bunu hanedanın göç politikası belirlemiştir. Ertuğrul ve Osman Gazi’den sonra Osmanlının başına geçen Orhan Gazi, Bizans İmparatorunun kızı Theodora ile evlenmiştir. Ardından tahta geçen 1. Murat’ın annesi Theodora (Nilüfer)’dır. Hanedan üyelerinin gayri-müslim kadınlarla evliliği bundan sonra da devam etmiştir.

Orhan Bey 1326’da Bursa’yı fethettiğinde kardeşi Alaeddin ile birlikte, ticaret, sanayi ve maliyet dallarında yetenekli olduklarına inandıkları Yahudilere özel bir ilgi göstermişlerdir. Şam’dan ve Bizans’tan birçok Yahudi Orhan Bey’in çağrısı sonucu yeni devletin topraklarına göç ettirilmiştir.

Hayat Ağacı Sinagogu olarak da bilinen Ets Ahayim Sinagogu, Bursa’da fethi gerçekleştiren Orhan Bey zamanında bir ferman çıkartılarak kurulmuştur. Osmanlı Döneminde ilk yapılan sinagog olması nedeniyle önem taşımaktadır.

  1. Mehmed, İstanbul’u fethettiğinde de nüfusu 50-60 bine düşmüş olan şehre taşradan getirdiği Ermeni, Yahudi, Rum asıllı kimseleri iskan ederek İstanbul’u bir metropolis yapmayı hedeflemiştir. II. Mehmed, ticari ve teknik yeteneklerini takdir ettiği ve kendisine bağlılıklarından emin olduğu Yahudi nüfusun sayısını artırmak için Fetih’ten üç gün sonra İmparatorluğun Yahudi cemaatlerine bir mektup yollayarak onları İstanbul’a davet etti:

“Osmanlı Padişahı Mehmed der ki: Tanrı bana birçok ülke bahşetti ve hizmetkarı Hazreti İbrahim ile Yakub’un sülalesine sahip çıkmamı, kendilerine yiyecek vermemi ve onları himayeme almamı bana emretti. Aranızda kim, Tanrı’nın yardımı ile İstanbul’a, Başkente gelip yerleşmeği, incirin ve bağın gölgesinde huzur içinde yaşamayı, serbest ticaret yapıp mülk sahip olmayı arzular?” (Galante A. Histoire des Juifs d’Istanbul, depuis la prise de cette ville en 1453 par Fatih Mehmed II, jusqu a nos jours (1. cilt) (İstanbul, 1941))

  1. Mehmed, İstanbul kuşatması sırasında yayınladığı bir fermanla da, “eski sinagogların onarılacağını, yeni ibadethanelerin kurulması yasak olduğu için evlerin ibadethaneye çevrilmesine izin vereceğini” bildirdi (Güleryüz, Naim A. (Ocak 2012), Bizans’tan 20. Yüzyıla – Türk Yahudileri, Gözlem Gazetecilik Basın ve Yayın A.Ş., İstanbul, ISBN 978-9944-994-54-5).
  2. Mehmed bir süre sonra, Yahudileri normalde Osmanlı’da gayri-müslimlerden alınan bir takım vergilerden de muaf tutmuştur. İstanbul’un fetih sonrası iskan politikası, Osmanlının Türkmen hakimiyetinden uzaklaşmasının hızlanması açısından dikkat çekicidir. Bazı tarihçiler bunu, Müslüman halkın Anadolu’dan göç etmek istememesine bağlamıştır. Ama özellikle, Avrupa’daki Yahudilerin de, fermanlarla vergi alınmayacağı vaatleri ile İstanbul’a davet edildiği görülmektedir.

Yine o yıllara ışık tutan bir süreç. Osmanlının İstanbul’un fethi ile parlayan yıldız olduğu yıllarda, Endülüs’te Müslümanlar, Hristiyanlar tarafından yok edilmeye çalışılmakta idi. Endülüs Müslümanları, Osmanlı’dan yardım talebinde bulunmuşlar, ama istedikleri karşılıkları alamamıştır. Osmanlının Endülüse yardım etmemesi konusu birçok akademik makaleye konu olmuştur. Bazı tarihçiler, II. Mehmed’i, “kral ve kraliçenin evliliği neticesinde birleşen Kastilya ve Aragon Krallıklarının, Vatikan’ın da desteğini alarak ittifakla Endülüs Müslümanlarının üzerine yürüyeceklerini biliyor olmalıdır ve tedbir alabilirdi”, diye eleştirirken; bazı tarihçiler de “henüz o yıllarda Akdeniz’e kuvvetli bir hakimiyet kuramamış olan Osmanlı’nın Endülüse yardımı imkansızdı” diyerek Osmanlının tutumunu normal olarak değerlendirmişlerdir.

Endülüs tamamen yıkıldıktan ve Hristiyanlar Müslüman ve Yahudilere asimilasyon uygulamaya başlayınca II. Beyazıt döneminde çok sayıda Müslüman (Müdeccenler) ve Yahudi (Sefaradlar) Kuzey Afrika ve İstanbul’a taşınmıştır. II. Beyazıt Sefaradların İstanbul’a yerleştirmeleri sırasında bir ferman yayınlayarak ”… İspanya Yahudilerini geri çevirmek şöyle dursun, tam bir içtenlikle karşılanmalarını, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapacakların veya en ufak bir zarara sebebiyet vereceklerin ölümle cezalandırılacaklarını…” duyurmuştur (Franco M., Essaı Sur L’hıstoıre Des Israelıtes De L’empıre Ottoman / 1 bs. Parıs: Lıbraırıe A.Durlacher, 1897).

İstanbul’da hatta tüm Osmanlı topraklarında ticaretin tamamen “Onlar yetenekliler” gerekçesi ile gayri-müslimler üzerine kurulması ciddi bir araştırma konusu olsa gerek. Nitekim Osmanlı’nın son yüzyılında devlete büyük meblağlarda borç veren Yahudi bankerler meşhurdur.

İstanbul’un alınmasından sonra II. Mehmet, yetiştirdikleri dört büyük sadrazam ile Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Döneminde gerek askeri ve gerek idari ve siyasi alanda teşkilatlandırılmasında birinci derecede rol oynayan Çandarlı ailesini, Osmanlı ailesine rakip görmüş, onları devlet kademelerinden uzaklaştırarak yerlerine devşirme kökenlileri getirmeye başlamıştır. Bu süreç hızla devam etmiş ve II. Bayezıd döneminden itibaren devlet yönetimi tamamen devşirmelerin eline geçmiştir. Kendilerine rakip olmalarından korktukları için kardeşlerini öldürmeyi mubah sayan Osmanlı Padişahları, devlet yönetiminde de son ana kadar hep devşirmelere ağırlık vererek hiçbir Türk’ün ön plana çıkmasını istememişlerdir.   

Birçok tarihçinin Osmanlı Devletini bir Türk İmparatorluğu olarak görmenin yanlış olacağını belirtmelerinin gerekçelerinden bazıları bunlar olsa gerek.

Tarihte yolculuğumuz “göç” penceresinden bakışla bir süre daha devam edecek.

Kalın sağlıcakla.   

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi