19 Ağustos 2025 Salı

Terörsüz Türkiye Komisyonu: Devlet Politikası mı, Siyasi Proje mi?

Komisyonlar genelde, “beraber bir karar verelim” ya da “bir sorunu birlikte çözelim” amacıyla kurulur. Ancak ben bu komisyonun, 2013’teki “Akil Adamlar” süreciyle birebir aynı işlevi gördüğüne inanıyorum.

O dönemde akil adamlar ne yaptı? AKP’nin kafasındaki projeyi millete anlatmak ve onları ikna etmek için ülkeyi dolaştı. Bugün de benzer şekilde, bu komisyon sürecinin asıl amacı vatandaşları bir fikre alıştırmak, ikna süreci yürütmektir.

CHP’nin bu süreçte “Şehit yakınlarını ziyaret edeceğiz, sizi memnun edeceğiz” söylemleriyle sahaya çıkması, aslında iktidarın attığı adımlarla örtüşüyor. İktidar kanadı da “şehit yakınlarını, emekli astsubayları, gazileri” komisyona davet ediyor. Yani iki tarafın söylemleri arasında ciddi bir fark yok. “Terörsüz Türkiye”, “Milli dayanışma”, “Kardeşlik”, “Demokrasi” gibi isimler kulağa hoş geliyor. Ama mesele, bu kavramların hangi amaçla kullanıldığıdır.

Sıkça verilen bir örnek vardır: Bıçak, kasabın elinde rızık kapısıdır; annenin elinde güzel yemekler hazırlar, doktorun elinde hayat kurtarır. Ancak aynı bıçak, katilin elinde can alır. Araç aynı olsa da niyet farklıdır.

Hepimizin bildiği gibi, komisyonun üçüncü toplantısı yedi saat sürdü ve 19–20 Ağustos’ta yeniden toplanma kararı alındı. Boş kalan üyelikler, AKP’den Cahit Özkan, CHP’den Umut Akdoğan ve DEM Parti’den Celal Fırat ile dolduruldu. Böylece AKP’nin üye sayısı 22’ye, CHP’nin 11’e, DEM Parti’nin ise 5’e çıktı. Bu tablo, iktidarın konuya verdiği kararlılığı gösteriyor.

Ancak şunu sormak lazım: “Milli dayanışma” derken neyi kastediyoruz? Burada ortaya konulan aslında “pişmiş bir aş”tır ve şimdi halka sunulmaktadır. CHP’nin bu sürece katılması, istemeden de olsa meşruiyet kazandırmaktadır.

Devlet Politikası mı, Siyasi Manevra mı?

Devlet politikası, iktidarlar değişse bile ana stratejik rotasını korumalıdır. Ancak Türkiye’de iktidar değişimleriyle birlikte dış politika ekseninde keskin dönüşler yaşanıyor. Bu durum, kısa vadede esneklik gibi görünse de uzun vadede ciddi jeopolitik kayıplara yol açıyor.

Suriye örneği, bunun en çarpıcı göstergelerinden biridir. 2009–2013 arasındaki açılım süreci, “Kürtleri İsrail’e kaptırmamak” gerekçesiyle savunuldu. Fakat sahadaki sonuç tam tersi oldu: Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olundu, ABD ve İsrail PYD/YPG üzerinden kuzey Suriye’de güçlü bir varlık tesis etti ve İsrail bölgeye kalıcı şekilde yerleşti. Önlemek için başlatılan süreç, İsrail etkisine teslimiyet ile sonuçlandı.

Benzer bir tablo, Azerbaycan–Ermenistan ve Zengezur Koridoru sürecinde yaşandı. Başlangıçta Türkiye “oyun kurucu” olarak sunuldu. Ancak kısa sürede müzakere masasında inisiyatif ABD ve AB’ye geçti. Sürecin koordinasyonu Washington merkezli yürütülmeye başlandı. Türkiye sahada güçlü olsa da diplomatik masada seyirci konumuna geriledi.

Asıl Sorun: Kimin Planına Ekleniyoruz?

Her iki süreçte de ortak nokta açıktır: Bölgedeki yol haritası, ABD’nin belirlediği senaryoya göre şekillenmiş ve Türkiye bu plana itiraz eden değil, uyum sağlayan bir pozisyona itilmiştir. Bugün hem iktidar hem de muhalefet, merkezde aynı dış politika çizgisinde buluşmuş görünmektedir.

Oysa “devlet politikası” denilen şeyin mutlaka anayasaya uygun olması gerekir; anayasaya aykırı bir proje, “devlet projesi” olarak sunulamaz. Ortak payda emperyalizm olduğunda, söylemde mesafe konulsa da fiiliyatta yakın temas yaşanmakta, siyasi transferler ve hizalanmalar bunun tesadüf olmadığını göstermektedir. Aynı irade, seçtiği aktörleri gerektiğinde farklı pozisyonlara yönlendirerek hem toplumu hem de bölgesel dengeleri kendi hedefleri doğrultusunda şekillendirmektedir. Amaç, Anadolu’da ve bölgede stratejik hâkimiyet sağlamaktır.

Bu süreç, devlet politikası gibi pazarlansa da gerçek bir devlet politikasının ilk şartı anayasaya bağlılıktır. Devlet, millettir; devlet, anayasadır. Anayasa, milletin ortak mutabakat metnidir. Anayasayı tanımayan veya ona aykırı söylemler geliştirenler devleti temsil edemez. Siyaset ayrıdır, devlet ayrıdır; siyasi çıkarlar, devletin ebedi menfaatlerinin önüne geçemez.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi