6 Kasım 2025 Perşembe

Tom Barrack’ın Hazar–Akdeniz Çizgisi: Türkiye Haritasını Kim Çiziyor?

ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Bahreyn’de yaptığı şu açıklama, diplomatik nezaketin sınırlarını aşan bir tondaydı:

“Türkiye ve İsrail savaşmayacak. Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar iş birliği göreceksiniz.”

Bu cümle, yalnızca bir öngörü değil; bölgesel rotayı dışarıdan çizme girişimi olarak okunmalıdır.
Devlet Bahçeli’nin buna “akıl tutulması” tepkisi ilk bakışta doğru bir refleks gibi görünse de, aynı iradenin yalnızca Zengezur Koridoru’nda değil; dış politikadan iç siyasete kadar birçok konuda benzer yönlendirmelere sessiz kalması, bu tepkiyi inandırıcılıktan uzaklaştırıyor.

Bugün Türkiye’nin NATO içindeki konumu, Suriye’deki pozisyonu, Körfez ülkeleriyle kurduğu “ekonomik denge” ve ABD’nin Kafkasya’daki nüfuzunu kabullenir tavrı bu çelişkinin göstergesi.
Bu mesele lafla değil, dış politikada tutarlılıkla çözülür; çünkü diplomasi, söylem değil, denge ve kararlılık sanatıdır.
Kısacası, “akıl tutulması” yalnızca bir sefirin haddini aşması değil; bir milletin kendi rotasını başkalarının pusulasına göre belirlemesidir.


Zengezur Koridoru: Harita mı, Hegemonya mı?

Zengezur hattı, Azerbaycan’ı Nahçıvan üzerinden Türkiye’ye bağlayacak stratejik bir güzergâh olarak sunuluyor.
Ancak bu hattın ABD gözetimine devredilmesi, Türk dünyasını birleştiren bir stratejik vizyonu değil, Batı merkezli kontrol zincirini güçlendiriyor.
ABD’nin “istikrar” gerekçesiyle koridorun işletmesini üstlenmeye hazır olduğu haberleri, Türkiye’nin “Orta Koridor” vizyonunu fiilen “ABD–İsrail ekseninde Batı Koridoru”na dönüştürüyor.

Bu tablo, Türkiye’nin kendi coğrafyasını şekillendiren değil, başkalarının senaryosuna dâhil edilen bir ülke hâline geldiğini gösteriyor.
İran ve Rusya’nın bu gelişmeye açık tepki göstermesi boşuna değil. Bölge, yalnızca enerji akışının değil, egemenlik hattının yeniden çizildiği bir döneme giriyor.


Sözde “İş Birliği”, Gerçekte Kontrol Ağı

Tom Barrack’ın “Türkiye–İsrail iş birliği” vurgusu, yeni bir dostluk değil, kontrolün devri anlamına geliyor.
Zengezur hattı, Akdeniz limanları, Doğu Akdeniz doğalgaz sahaları ve Kıbrıs etrafındaki denklemler aynı stratejik zincirin halkalarıdır.
Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar “iş birliği” ifadesi, aslında ABD’nin enerji ve güvenlik hatlarını tek merkezden kontrol etme arzusunun dışa vurumudur.

Bu noktada Türkiye, görünürde bölgesel oyuncu; gerçekte ise tek kutuplu sistemin taşeron aktörü hâline gelme riskiyle karşı karşıyadır.
Trump döneminde başlayan ve bugün yeniden hız kazanan bu “koridor diplomasisi”, Washington’un Ortadoğu’da askerî varlığını değil, ekonomik kontrolünü kalıcı hâle getirme stratejisidir.

Ne yazık ki Türkiye bu tabloya “evet” der gibi davranıyor.
Aynı anda hem ABD ile “stratejik ortak”, hem Rusya ile “enerji dostu”, hem İran’la “komşuluk dengesi” yürütmeye çalışmak; dış politikayı denge değil, denge oyunu hâline getiriyor.


Tarih Tekerrür mü Ediyor?

Zengezur Koridoru meselesi, 1900’lerin başındaki Bağdat Demiryolu örneğini hatırlatıyor.
O dönemde Almanya, Osmanlı toprakları üzerinden Basra Körfezi’ne inmek için ekonomik iş birliği kisvesiyle bir demiryolu hattı inşa etti.
Sonuçta Osmanlı toprakları, Avrupalı güçlerin rekabet alanına dönüştü.
Bugün de Zengezur hattı, adı ulaşım, özü nüfuz savaşı olan benzer bir süreci işaret ediyor.

Eğer Türkiye bu hattın sadece “geçiş ülkesi” hâline gelirse, tarih tekerrür eder; bu kez tren değil, koridor gelir, ama istikamet yine başkalarının elinde olur.


Gerçek Bağımsızlık, Haritada Değil, Kararda

Atatürk’ün diplomasi anlayışı, netlik ve egemenlik üzerine kuruluydu:

“Tam bağımsızlık, ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.”

Bugün bu ilke, enerji hatları, liman anlaşmaları ve dış finansman bağımlılığı üzerinden yeniden sınanıyor.
Bağımsızlık artık cephede değil; koridorlarda, limanlarda, imza altına alınan metinlerde test ediliyor.

Zengezur hattı Türk dünyasını birleştirecekse ne âlâ,
ama kontrolü Washington’a bırakılacaksa, bu hattın adı “Türk Koridoru” değil, “Trump Koridoru” olur.
Akdeniz ve Hazar vurgusu, sadece coğrafi değil, jeopolitik niyetin ifadesidir.
Bu hat, hem Kıbrıs meselesinde hem de Doğu Akdeniz enerji paylaşımında ABD’nin belirleyici rolünü güçlendiriyor.
İsrail’in Gazze’de ateşkese rağmen süren saldırgan tutumu dikkate alındığında,
bu “iş birliği”nin bölgeye barış değil, dengeyi kaybettiren bir vesayet düzeni getireceği aşikârdır.


Ahkâm-ı Hatime

Bahçeli’nin sözleri kulağa sert geliyor olabilir; ancak eylemsel sessizlik, söylemsel çıkışları hükümsüz bırakır.
Söylem değil, karar tutarlılığı belirler dış politikanın ciddiyetini.
Türkiye, koridorların geçtiği ülke değil; o koridorların yönünü belirleyen irade olmalıdır.
Aksi takdirde tarih yine tekerrür eder;
bu kez Zengezur hattında değil, Kıbrıs açıklarında egemenlik sınanır.

Bugün mesele bir lojistik hattı değil;
Türkiye’nin geleceğini kim yönetecek: kendi aklı mı, dış akıllar mı? sorusudur.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi