19 Ağustos 2025 Salı

Transfer Sezonu: Siyaset mi, Toplum mu?

Uzun süredir siyasetçiler bir gün bir partide, ertesi gün başka bir partide karşımıza çıkıyor. Seçildiği partiden istifa ederek farklı partilere geçen isimler artık gündemin ana maddelerinden biri haline geldi.

Millet asıldır; siyaset, kurumlar ve temsil mekanizmaları onun iradesine bağlıdır. Bu anlayış, demokratik sistemin temel direğidir. Ancak bugün siyasette gördüğümüz parti transferleri bu üçgeni — vekâlet, millet iradesi ve meclis onuru — zedelemektedir.

Bir vekilin, seçildiği partinin programı üzerinden aldığı oyları başka bir partinin hanesine taşıması, yalnızca siyasi etik sorun değil, aynı zamanda milletin iradesine gölge düşüren bir durumdur. Zira halkın verdiği vekâlet, şahsa değil, belirli bir fikir ve kadroya yöneliktir. Bu bağ koparıldığında, temsilin meşruiyeti de tartışmalı hale gelir.

Meclisin onuru, milletin iradesine sadakatle bağlı kalmakla mümkündür. Oysaki partiler arasında sık sık yaşanan bu geçişler hem temsil kurumunu aşındırmakta hem de halkın siyaset kurumuna duyduğu güveni sarsmaktadır. Siyasetteki transferler geçici; ama toplumsal değerlerdeki erozyon kalıcıdır.

Kerem Aktürkoğlu Transferi

Bu noktada bir benzetme yapalım: Transfer meselesi sadece siyasetin değil, toplumun başka alanlarının da gündeminde. Son günlerde tartışılan Kerem Aktürkoğlu transferi… Eski bir Galatasaraylı futbolcu nasıl olur da Fenerbahçe’ye gider diye konuşuluyor. Profesyonel açıdan bakarsak bu çok normal. Ama tabanda taraftar diyor ki: “Gidemez.” İşte, bir futbolcu için gösterilen tepkiye bakın!

Oysa bizim siyasetçilerimiz bunu her gün yapıyor. Bu da tıpkı futbolda amatör ruhun kaybolmasına benziyor. Futbol nasıl ki artık bir sanayi haline geldi, siyasette de aynı durum yaşanıyor. Bu da vatandaşın seçim iradesini değersizleştiriyor.

İnsan diyor ki: “Ben hangi partiye oy verirsem vereyim, seçtiğim adam sonra başka partiye geçiyor. O zaman benim gidip çalışmamın, destek vermemin ne anlamı var?”

Adalet Duygusunun Zedelenmesi

Özlem Çerçioğlu hakkında açıldığı söylenen davalar ya da Mücahit Birinci’nin gündeme gelen iddiaları… Tüm bunlar toplumda çifte standart ve adalet duygusunun zedelenmesi tartışmalarını beraberinde getiriyor.

Geçenlerde Diyanet’ten çıkan “Kopya veya torpille girilen işten kazanılan para helaldir” fetvası ise liyakatsizliği adeta normalleştiren bir mesaj gibi görüldü. Böyle bir anlayış, toplumsal güveni yok eder.

Peki, sahte diploma skandallarının yaşandığı bir dönemde bu yaklaşım, toplum nezdinde liyakat ve adalet duygusunu tamamen ortadan kaldırmaz mı?

Asıl Mesele Toplum

Televizyonlarda konuşuluyor: “Mansur Yavaş ya da başka birisi AKP’ye geçecek mi?” Sayın Yavaş, sert bir dille bu durumu yalanladı. Ama ne var ki; Savcı Sayan’ın açıklamaları transfer sezonunu resmen açık tuttu diyebiliriz. Ama asıl soru bu değil:

Asıl mesele toplum ne olacak?

Bu sorunun cevabı, yalnızca siyasetçilerin hangi partide olduğuyla değil, toplumun hangi değerleri yaşatacağıyla ilgilidir. Eğer toplum adalete güvenmezse, liyakati ölçüt kabul etmezse, demokrasiye güvenmezse, hatta sandığa bile güvenemeyecek bir hal alırsa işte o zaman toplumsal çözülme başlar. Çünkü devletleri ayakta tutan, yasalar ya da ekonomiden önce ortak değerlerdir.

Bugün belediye başkanlarının transferi ya da meclisteki saf değiştirmeler sadece siyasi hesaplar değil; aynı zamanda toplumun adalet duygusuna, birlik ruhuna ve demokrasiye olan inancına açılan yaralardır.

 Unutmayalım, “Ekonomi düzelir, yasalar değişir; ama toplumun değerleri bozulursa bunun telafisi nesiller alır.”

Bu yüzden en acil ihtiyaç; eğitimle, ahlakla, liyakatle, sevgi ve hoşgörüyle toplumsal bütünlüğü korumaktır.

Ahkam-ı Hatime

Toplum değerlerine sahip çıkarsa siyaset de doğru yola girer. Ama toplum değerlerinden koparsa, hiçbir siyaset ülkeyi kurtaramaz.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi