AGILDA OÄžLAK TOGSA ARIKTA ATI ÖNER Yüklenme tarihi 26 Ekim 2015 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Bugün bir tanıdık ziyareti için İstanbulÂ’da Anadolu yakasına geçmiÅŸtim. Bir ara arabada beklerken; dikkatimi çöplüğü karıştıran karga çekti. Karga çöplüğü uzun süre gagası ile karıştırdı. Hafif hafif de ses çıkaran karga, bir süre sonra çöplükten gagasına tutturduÄŸu kurumuÅŸ ekmek parçası ile ayrıldı. Hemen yan taraftaki bahçeyi çevreleyen demir korkuluklara kondu. Orada herhalde kapıcının bıraktığı içi sulu dolu aÄŸzı açık bir kova vardı. Gagasındaki kuru ekmeÄŸi bir iki kez suya batırdı çıkardı. KurumuÅŸ ekmek sanırım yumuÅŸamıştı. Ondan sonra ekmeÄŸi yere bıraktı. Sonra baÅŸladı ekmeÄŸi, gagasıyla ufak parçalara ayırarak yemeÄŸe. İzlediÄŸim sahne karşısında; “aman Ya Rabbi” dedim. “Sen nelere kadirsin.” Hep hani deriz ya; karşımızdaki birisini küçümsemek için; “kuÅŸ akıllı” diye. Åžu kuÅŸ aklına bakın. Allah (c.c.) ona öyle bir içgüdü vermiÅŸ ki; hayatını devam ettirebilmek için kuru ekmeÄŸi buluÅŸu, yaÅŸartması, parçalaması ve yemesi. Bizim karganın bugünkü rızkı KadıköyÂ’deki bir çöp konteynırındaki kuru ekmek parçası imiÅŸ. Kullarının ihtiyacı olan rızkını kendi üzerine alan, yazan, rızka kefil olan, her canlıyı yaÅŸatacak zarûrî rızık ve gıdayı üzerine alan Allah’tır. Rızık: Kendisinden yararlanılan ÅŸey, Allah tarafından her canlı için ayrılmış ve takdir edilmiÅŸ olan nimet, yiyecek, içecek ve giyecekle ilgili maddeler manasına gelir. Rızkı veren, rızkı yaratan, sebeplere baÄŸlayan Allah’tır. Allah’ın güzel isimlerinden biri de “Rezzâk”tır, yani rızık veren yalnız O’dur. KiÅŸinin rızkına Allah’ın kefil olduÄŸunu bilmek aynı zamanda elli dört farzdan birisidir. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın, bütün canlı yaratıkların rızkına kefil olduÄŸu, her nerede olursa olsun rızkını ona eriÅŸtireceÄŸini beyan buyrulmaktadır.  “… Size göklerden ve yerden kim rızık veriyor? De ki: ‘Allah…” (34/Sebe’, 24). “Şüphesiz Rezzâk, kuvvet sahibi, Metîn olan Allah’tır.” (51/Zâriyât, 58). “Allah dilediÄŸine rızkını bollaÅŸtırır da, daraltır da…” (13/Ra’d, 26). Yukarıdaki ayetlerde te belirtildiÄŸi üzere; E’r-rızku Alallah “Rızk Allah üzerinedir.” Divan-ü Lügat-it isimli eserinde büyük Türk edebiyatçısı KaÅŸgarlı Mahmut; “Agılda oglak togsa arıkta otı öner. (Ağılda oÄŸlak doÄŸunca, derede otu biter.)” diyerek adeta bu ayetleri tefsir etmiÅŸtir. Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiÅŸ, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduÄŸu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç deÄŸiÅŸmez. Azalmaz ve çoÄŸalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden ölmez: ”Allahü teâlânın rızık vermediÄŸi, bir canlı yoktur.” (Hud 6) ”Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.” (Ankebut 60) “AllahÂ’tan korkana ummadığı yerden rızık gelir.”(Talak 2,3) Bir kimse, Allah(c.c.), emrettiÄŸi için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuÅŸur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. EÄŸer, rızkını Allah (c.c.)’ın yasak ettiÄŸi yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuÅŸur. Fakat, bu rızık ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuÅŸmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler. Hz. Ali(r.a.), bir gün devesi ile bir yere gider. Devesini yularından bir yere baÄŸlar. Sonra deveyi orada gördüğü bir kiÅŸiye emanet eder; göz kulak olmasını ister. O kiÅŸi, Hz. Ali (r.a.) ‘nin devesini koruyacaktır. Hz. Ali iÅŸi bitip dışarı çıkarken; deveyi bekleyen kiÅŸi için; “bize hakkı geçti, cebimdeki bir altını ona vereyim” diye düşünür. Ama ne var ki, çıktığında adam gitmiÅŸtir. Bir de ne görsün: Devenin de eyeri yok olmuÅŸtur. Bunun üzerine pazara gideyim de; “yeni bir eyer alayım” der. Pazarda dolaşırken; deveyi emanet ettiÄŸi kiÅŸiye rastlar. Önünde Hz. Ali(r.a.) ‘ın devesi; onu satmaya çalışmaktadır. Adama yaklaşır. Adam OÂ’nu tanımaz. “Kaça veriyorsun?” diye sorar. Adam “bir altın” der. Hz. Ali (r.a.) çıkarır adama bir altın verir ve zaten kendisine ait olan eyeri yeniden satın almış olur. Ve adama yönelerek: “Sana ben devemi ve eyerini emanet ettiÄŸimde; sana emanetimi koruman karşılığında bir altın verecektim. Ama dışarı çıktığımda sen eyeri alarak kaçmıştın. Sabredip beklemedin. Benim sana hediye olarak vermeyi düşündüğüm bir altını; bu sefer bana kendi eyerimi yeniden satarak aldın.” Evet; bedevi eÄŸer sabretse idi. Zaten Allah(c.c.) ‘ın kendisine rızk ettiÄŸi altını Hz. Ali(r.a.) ‘den helal olarak; hediye olarak alacaktı. Ama o ne yaptı. Harama tevessül etti, aynı altını çaldığı bir malı satarak aldı. Şöyle bir düşünürsek; kendi hayatımızda da bu tarz olayların ne kadar çok olduÄŸunu görürüz. Unutmayalım ki; bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Rızkımız olan bir ÅŸey biz istemsek de bizi bulacaktır. Rızkımız olmayan bir ÅŸey de ne kadar uÄŸraşırsak uÄŸraÅŸalım; bizim olmayacaktır. Bu bilinçle hayatımıza bakış açımızı yapılandırıp; AllahÂ’a tevekkül etmeli; rızkımızı helal yoldan kazanmak için çabalamalıyız. Yazımızın sonunda yeniden söyleyelim ki: “E’r-rızku Alallah”  Dr. Ali Bestami Kepekçi 20/07/2008 Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAÅžFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp