Sermayenin Yeni Haritası Yüklenme tarihi 16 Kasım 202516 Kasım 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Türkiye’de siyaset, yargı ve bürokrasi tartışmaları gündemin büyük bölümünü kaplarken, çok daha sessiz ama etkili bir dönüşüm ekonominin derin katmanlarında yaşanıyor. Bu dönüşüm göz ardı edildiğinde, bugünkü tartışmaların tamamı eksik okunmuş olur. Çünkü Türkiye’de son yıllarda yalnızca “gelir adaletsizliği” değil; “sermaye sahipliği adaletsizliği” olarak tanımlanabilecek çok daha kapsamlı bir süreç dikkat çekiyor. Bu durum sadece ekonomik bir mesele değil; iktidar ilişkilerinin, toplumsal yapının ve güven duygusunun şekillenmesiyle doğrudan ilgili bir dönüşümden söz ediyoruz. Zengin Daha Zengin, Yoksul Daha Yoksul: Veriler Ne Diyor? Uluslararası veri tabanları ve bağımsız araştırmalar Türkiye’nin son yıllarda dünyadaki en sert gelir–servet eşitsizliği yaşayan ülkeler arasına girdiğini gösteriyor: World Inequality Database (2023):Türkiye’de en zengin %10, toplam servetin %68,4’ünü kontrol ediyor.Alt %50’nin payı ise sadece %2,6. Oxfam International (2024 Servet Eşitsizliği Raporu):Türkiye, 161 ülke arasında en eşitsiz 3. ülke olarak listeleniyor.En zengin %1’in payı tarihsel olarak en yüksek seviyesinde. Credit Suisse Global Wealth Report (2022):Ekonomik kriz yıllarında bile Türkiye’de dolar milyarderlerinin sayısı artarken, orta sınıfın serveti %30’un üzerinde eridi. TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması:Orta gelir grubunun toplam payı ilk kez %30’un altına düştü. Bu tablo bize net bir şey söylüyor:Sermaye yukarıya doğru akıyor. Toplumsal taban daralıyor. Ekonomik güç belirli çevrelerde yoğunlaşıyor. Bu durum rekabet veya piyasa başarısından ziyade eşitsiz sermaye birikimi olarak değerlendiriliyor. Peki Sermaye Nasıl El Değiştiriyor? Son dönemde Türkiye’de KOBİ’ler, üreticiler, çiftçiler ve esnaf ciddi bir mali baskı altında. Finansmana erişim zorlaştı; maliyetler arttı; vergiler genişledi. Buna karşılık: Kamu ihaleleri sınırlı sayıdaki şirketlerde yoğunlaşıyor, Teşvikler belirli alanlarda kümeleniyor, Kamu–özel iş birliği projeleri belirli firmaları büyütüyor, Finansman kaynakları rekabetten çok bağlılık üzerinden işliyor. Bu tablo, Türkiye’de servetin piyasa içi rekabetten ziyade ilişkiler ağları üzerinden şekillendiğine dair akademik tartışmaları güçlendiriyor. Nordic Monitor’ün Değerlendirmeleri: Şeffaflık Sorunu Artıyor mu? İsveç merkezli araştırmacı gazetecilik platformu Nordic Monitor’de 2025 yılında yayımlanan bir analiz, önemli bir veri ortaya koyuyor: Son yıllarda Türkiye’de en yüksek vergi mükellefleri arasında ismini gizleyenlerin oranı belirgin biçimde arttı.2013’te 35 olan anonim vergi rekortmeni sayısının 2024’te 79’a yükseldiği belirtiliyor. Bu, tek başına suçlama anlamına gelmez; ancak şeffaflık konusunda artan bir çekince olduğunu gösteren önemli bir göstergedir.Analizde ayrıca, politik veya ekonomik olarak öne çıkmak istemeyen bazı şirketlerin kamu projeleri, enerji yatırımları veya yüksek hacimli işlemlerde daha görünmez kalmayı tercih ettiği ifade ediliyor. Bu tür bulgular, servet yoğunlaşmasının yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ilişkilerle de şekillendiğine dair akademik tartışmaları destekliyor. Toplumsal Yansıma: Güvensizlik Derinleşiyor Ekonomide adaletsizlik arttığında siyasal ve toplumsal etkiler kaçınılmazdır. ASAL Araştırma (2025) verileri Türkiye’deki geniş çaplı güven krizini ortaya koyuyor: Halkın %24,9’u “hiçbir kuruma güvenmiyorum” diyor. TBMM’ye güven %8,1 Belediyelere güven %1,6 Bu yalnızca ekonomik sorunların değil, toplum–devlet ilişkilerinde derin bir erozyonun göstergesi. Ekonomik eşitsizlik şunları doğurur: Toplumsal gerilim, Siyasal kutuplaşma, Devlete güven kaybı, Demokratik zeminlerde zayıflama. Bu sadece Türkiye’ye özgü değildir; dünya literatüründe eşitsizliğin siyasal kırılganlık yarattığı açık biçimde gösterilmiştir. MEM Bağlantısı: Çıkış Yolu Bir Paradigma Değişimi mi? Bugün Türkiye’nin ihtiyacı sadece “ekonomi yönetimi değişikliği” değil; ekonomik paradigma değişimidir. Prof. Dr. Haydar Baş’ın geliştirdiği Milli Ekonomi Modeli (MEM) bu noktada yeniden tartışılır hâle geliyor: Sermayenin tabana yayılması, KOBİ ve üreticinin güçlendirilmesi, Ailelerin doğrudan gelir destekleriyle korunması, Devletin gelir adaletini sağlamada aktif rol üstlenmesi, Tüketim gücü ile üretimin eş zamanlı desteklenmesi. Bugün servet yukarıya akıyorsa,MEM servetin tabana geri dönmesini öneriyor. Bugün ekonomik düzen dar bir çevrede yoğunlaşıyorsa,MEM ekonomiyi millete yaymayı hedefliyor. Bu nedenle MEM, hem ekonomik hem toplumsal hem de siyasal istikrar açısından alternatif bir çerçeve sunuyor. Sonuç: Bu Noktaya Bir Anda Gelmedik Bu tabloyu daha fazla veriyle genişletmek mümkün; ancak asıl mesele şu: Bugünkü ekonomik yapı bir günde oluşmadı.Türkiye toplumu uzun yıllardır ekonomik, sosyal ve siyasal olarak farklı bir yöne evriliyor. Prof. Dr. Haydar Baş’ın 1990’lı yıllardan beri yaptığı konuşmalarda, bugün yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmelere dair önemli öngörülerde bulunduğunu hatırlıyoruz. Toplumdaki ayrışmanın, siyasi ittifakların ve ekonomik yapının nereye doğru evrileceğine ilişkin işaretler bugün daha belirgin bir şekilde görülüyor. Bugün yaşanan tartışmaları doğru anlamak için olaylara parça parça değil, bütüncül bir bakışla yaklaşmak gerekiyor.Çünkü Türkiye’nin ekonomik yapısı, siyasal dengeleri ve toplumsal psikolojisi birbirinden bağımsız değil; aynı bütünün parçalarıdır. Türkiye’nin önündeki dönemi doğru okumak için şuna ihtiyaç var: Adalet merkezli bir ekonomi, şeffaf bir sermaye yapısı ve milleti önceleyen bir siyasal zemin. Gerçek dönüşüm, işte bu üç ayak üzerinde yükselecektir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp